Hz. Hatice (r.anha)
Yaşam dolu, Resul'ün sağ kolu, malını ve varlığını Resul'e feda eden, inananların biricik annesi...
Ara
Yaşam dolu, Resul'ün sağ kolu, malını ve varlığını Resul'e feda eden, inananların biricik annesi...
İnsanlar arasında öylesi de var ki,
Allah’ın rızasını kazanmak için kendisini feda eder:
Allah ise, kullarına karşı daima şefkatlidir. (Bakara, 207)
Hatice binti Huveylid’in Milâdî 556 yılında Mekke’de doğduğu anlaşılmaktadır. Soyu dedelerinden Kusay’da Resûl-i Ekrem’in soyu ile birleşir. Kureyş’in eşrafından olan babası Huveylid kaynakların önemli bir kısmına göre ficâr savaşından önce öldü. Annesi Fâtıma bint Zâide (Zeyd) b. Cündeb (Esam) el-Âmiriyye olup onun soyu da Lüey b. Galib’de Resûlullah’ın soyu ile birleşir.(1) Hatice’nin üstün iffeti sebebiyle İslâmiyet’ten önce “Tâhire” lakabıyla anıldığı bilinmektedir. “Kübrâ” sıfatı ise Resûl-i Ekrem’in en büyük hanımı olması sebebiyle daha sonraki dönemlerden itibaren kullanılmıştır.
Hatice evlilik çağına gelince amcasının oğlu Varaka b. Nevfel(2) ile evlenmesi uygun görülmüşse de bu evlilik gerçekleşmemiştir. Hz. Peygamber ile evlenmeden önce iki evlilik yapan Hatice, ilk evliliğini Ebû Hâle Hind b. (Nebbâş b.) Zürâre et-Temîmî ile yaptı. Bu evlilikten, Resûl-i Ekrem’in şemâiline dair rivayetiyle tanınan ve onun terbiyesinde yetişen Hind adlı oğlu doğdu. Ebû Hâle’den bir de kızı olduğu söylenmektedir.
Hatice’nin babası şeref sahibi biri idi Mekke’ye yerleşmiş Beni Abduddar oğulları ile dostluk ve birliktelik oluşturmuştu. Kureyşliler halifleri ile kız alıp verirlerdi. Ebu Hale ile evlendi ondan Hind ve Hale isimli iki çocuğu oldu. Ebu haleden sonra Atik bin Abid ile evlendi Ondan ise Hind isimli bir kızı oldu Hind ile Sayfi b. Ümeyye evlendi ki amcası oğlu idi ondan Muhammed isimli bir çocuğu olmuştu işte bu zatın soyundan gelenlere “tahire oğulları” denmiştir. Hatice’nin değerinden dolayı bu adla anılıyorlardı. Bu zatın Medine’de akrabaları varsa da soyları sonradan tükenmişti. Hatice’ye lakab olarak Ümmü Hind diye hitap edilirdi.
Hatice sermaye sahibi olup onunla ticaret yapardı sermaye ondan çalışma ortağı başkasından Mudarebe şeklinde işlerini devam ettirirdi. Çıkardığı kervanlar Kureyş’in kervanları gibi haşmetli ve kalabalık olurdu. Allah Resulünün doğruluğu, emin olması değerli bir ahlaka sahip olduğu Hatice’ye ulaşmıştı. Bu arada Ebu Talip de kardeşinin oğlu Muhammed’e “Biz sermayesiz kaldık, zaman bize sıkıntı getirdi, malımız olmadığı gibi ticaret yapacak sermayemizde yok. Hatice senin aşiretin ve kavminden ticaret için insanlar götürüyor faydalanıyorlar. Hatice’ye gidip durumu arz etsen seni başkasına tercih edeceğini sanıyorum.” dedi.
Durum Hatice’ye arz edilmiştin. Hatice, Efendimize sermaye vererek ticaret için Şam’a çıkmasını teklif etti. Başkasına verdiğinden daha fazlasını Efendimize vereceğini söyledi. Bu sefer esnasında hizmetçisi Meysere ile birlikte gitmesi gerektiğini de bildirdi. Allah Resulü bu teklifi kabul etti. Meysere ile birlikte sefere çıktılar ve Şam’a geldiler. Getirdiği malları sattı istenenleri de aldı Yine Meysere ile birlikte Mekke’ye geri döndüler. Bu seferde daha öncekilere nispetle daha fazla kar edilmişti. Meysere, Efendimizle birlikte olduğu zaman içinde onun nasıl bir güzel ahlaka sahip olduğunu Hatice’ye uzun uzun anlattı. Hatice bunu üzerine Hazreti Resule evlenme teklifinde bulundu. Bu teklifi Efendimiz amcalarına anlattı. Dünür olmak üzere amcası Hamza b. Abdulmuttalip ile Huveylid b. Esed’in evine geldiler. Hamza, Hatice’yi Resule istedi. Huveylid zil zurna sarhoştu buna rağmen Arapların atasözü olan “Bu burnuna vurulmayacak bir erkek”(3) dedi. Resul ile nikâh kıyıldı mihir olarak Efendimiz yirmi genç deve verdi.
Hatice, Efendimizle evlendiğinde kırk yaşlarında, Hazreti Resulde yirmi beş yaşında idi. Allah Resulünün ilk hanımı olmuştu Hazreti Hatice. Hatice darı bakaya irtihal edene kadar da Yüce Resul başka bir hanımla evlenmemiştir. Hazreti Resulün Hatice’den Kasım, Abdullah, Zeyneb, Ümmü Gülsüm, Rukiyye ve Fatıma isimli altı çocuğu olmuştur.
Bu evlilik sırasında Hatice muhtemelen kırk yaşlarında bulunuyordu. Onun otuz yedi veya yirmi sekiz(4) yaşında olduğuna dair rivayetler zayıf kabul edilmekle birlikte bilhassa ikinci rivayet, hepsi de İslâmiyet’ten önce olmak üzere Hatice’nin bu evlilikten yedi çocuk sahibi oluşu gerçeğiyle daha iyi bağdaşmaktadır. Hz. Muhammed’in ise o tarihte yirmi beş yaşında olduğu rivayeti ağırlık kazanmaktadır.(5)
Hz. Muhammed ile Hatice’nin ilk çocukları Kâsım olup iki yaşına kadar yaşadı. Resûl-i Ekrem Ebü’l-Kâsım künyesini onun adından almıştır. En büyük çocuklarının Zeynep olduğu da söylenmektedir. Daha sonra Rukıyye, Ümmü Gülsûm ve Fâtıma doğdu. Çocuklarından Tayyip (Abdullah) ile Tâhir peygamberlikten önce vefat etti. Bazı kaynaklarda Abdullah, Tâhir ve Tayyib’in aynı çocuk olduğu, İslâmiyet’ten sonra doğduğu için bu çocuğun Tayyip ve Tahir lakabıyla anıldığı kaydedilmektedir.(6)
Hazreti Muhammed nebi olarak gönderilip görevlendirildiğinde ona ilk iman eden Hz. Hatice olmuştur. Allah’tan getirdiği emirlere hemen iman etmiş ve ona destek vermiştir. Bi’setinden dolayı müşrikler tarafından maruz kaldığı işkence ve ezaları Hatice’nin desteği ile atlatmış, davetinde devam etmiş onun desteği Resulün sıkıntısını hafifletmiştir.
Allah Resulünün aldığı ilk vahiyler sadık rüya şeklinde idi. Rüyada gördüğü her şey sabahın aydınlığı gibi ortaya çıkıyordu. Sonra inziva ve yalnızlıktan hoşlanmaya başladı. Hira dağındaki mağaraya gidiyor tefekkür ve ibadet yapıyordu. Gittiğinde de birçok gece orada kalmaktaydı. Hz. Hatice onun için azık hazırlıyor veriyordu.
Hira’da tefekkür yoluyla ibadet ettiği günlerde Hatice onunla hep meşgul olmuş, eve dönmesi geciktiği zaman hizmetkârları vasıtasıyla ona ulaşmıştır. Hz. Hatice’nin Resûlullah’ın hayatındaki en önemli rollerinden biri, peygamberlik geldiği zaman kendisine herkesten önce iman etmesi ve onu bütün varlığı ile desteklemesiydi.
Hz. Muhammed, Hira mağarasında bulunduğu sırada daha önce hiç karşılaşmadığı Cebrâil, ona peygamber olduğunu tebliğ ettiği ve vücudunu üç defa kucaklayıp kuvvetlice sıktıktan sonra Alâk sûresinin ilk beş âyetini öğrettiği zaman büyük bir heyecana kapıldı ve korkudan yüreği titreyerek evine döndü. Başına gelenleri anlattıktan sonra, “Bana neler oluyor, Hatice?” diyerek kendinden korktuğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Hatice, Resûlullah’ın korku ve endişelerini gideren şu sözleri söyledi: “Öyle deme! Yemin ederim ki Allah hiçbir zaman seni utandırıp üzmez. Çünkü sen akrabanı gözetirsin, doğru konuşursun, işini görmekten âciz kimselerin elinden tutarsın, yoksulları kayırırsın, misafirleri ağırlarsın, haksızlığa uğrayan kimselere yardım edersin.”(7)
Sonra Hz. Hatice, Hz. Muhammedi alarak Amcaoğlu Varaka b. Nevfel’e geldiler. Cahiliyye devrinde Hıristiyan olmuş, İbranice bilen ve yazan, hatta bir hayli İncil nüshaları yazmış olan ve son zamanlarda da gözlerini kaybetmiş bulunan biri idi. Hatice ona: “Ey amcam oğlu! Kardeşin oğlunu bir dinle bak söyleyeceği şeyler var” dedi. Hazret-i Resul, Hira’da olanları ona haber verdi. Bunu üzerine Varaka “Ey Muhammed o sana gelen Namustur, yani Cebrail’dir ki, Musa’ya da gelmişti. Sen nebi olarak görevlendirileceksin. Ah keşke bi’setinde genç olsam da kavminin seni yurdundan çıkardıklarında sana destek olabilseydim.” dedi. Efendimiz, “Beni çıkaracaklar mı?” dediğinde Varaka, “Evet tüm senin gibi ilahi kudret tarafından gönderilmiş ve görevlendirilmiş kişiler yurtlarından çıkarılmıştır.” dedi. “Eğer o gün ben hayatta olursam sana güçlü bir destek verirdim” diye sözlerine devam etti. Kısa bir zaman sonra Varaka öldü bu arada vahiy de kesilmişti.
Hz. Hatice ve Hazret-i Resul gizli bir şekilde epey müddet namaz kılarak beklediler.
Afif el-Kindi naklediyor derki: “Cahiliyye zamanında Mekke’ye gelmiştim. Oradan alış veriş yapıp aileme elbise ve kokular almak istiyordum. Abdulmuttalib’in oğlu Abbas’a misafir oldum. Onunla beraber Kâbe’de otururken baktım bir genç geldi Kâbe’ye yaklaştı başını göğe kaldırdı, baktı, sonra Kâbe’ye döndü kıyam halinde idi. Biraz sonra bir çocuk gelerek onun sağına durdu. Kısa bir zaman sonra bir kadın geldi onların arkasına durdu. O genç rükûa eğildi onlar da eğiliyordu. Rükûdan doğruldu onlar da doğruluyordu. O genç secdeye kapandı. Çocukla kadın da secde etti. Ben dedim ki, “Ey Abbas burada büyük bir olay görüyorum.” Abbas, “Evet bu bir hadise ve görülmemiş bir durum” dedi. Sonra devam ederek “Bu genç kim biliyor musun?” dedi. Ben “hayır bilmiyorum” dediğimde, “Bu genç, Muhammed Abdullah b. Abdulmuttalip’tir, benim kardeşimin oğludur, gördüğün kadın ise Hatice binti Huveylit, kardeşim oğlunun karısıdır, o çocuk ise kardeşim Ebu Talib’in oğlu Ali’dir” dedi. “Bu genç bize Rabbinin, yerin ve göğün Rabbi olan Allah olduğunu söylüyor, Allah’ın kendine bu dinle emrettiğini anlatıyor. Yemin olsun ki, şu anda yeryüzünde bu dine müntesip bu üç kişiden başka kimse yoktur.” diye devam etti Abbas.”
Afif diyor ki: “O gün bunların dördüncüsü olmayı o kadar istemiştim ki.”
…
Hazret-i Resul, Hazret-i Hatice’ye son derece saygı duyar ve üstün tutardı. Kendine vahiy gelmeden önce de Hatice’ye hep sevgi ve saygı ile davranmıştı. Hatice vefat ettikten sonra dahi hep onu anar, över ve ondan sitayişle bahsederdi.
Resûl-i Ekrem, Hz. Hatice’nin vefatından sonra çeşitli hanımlarla evlendiği halde onu hiçbir zaman unutmamış, eşinin fedakârlığını ve dostluğunu her fırsatta anmış, evde koyun kesildiği zaman Hatice’nin eski dostlarına ondan birer parça göndermeyi ihmal etmemiştir.
Bir defasında Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin içeri girmek üzere izin istediğini duyan Hz. Peygamber, onun sesini ve izin isteme tarzını Hatice’nin sesine ve tavrına benzeterek heyecanlanmış ve “Allah’ım, bu Huveylid kızı Hâle’dir!” demişti.
…
Resûl-i Ekrem, Hz. Hatice için davasına kimsenin inanmadığı günlerde onun inandığını, halkın kendisini yalanladığı sırada onun tasdik ettiğini, hiç kimsenin kendisine bir şey vermediği dönemde onun İslâm davasını malıyla desteklediğini, üstelik diğer eşlerinden çocuğu olmadığı halde Cenâb-ı Hakk’ın kendisine ondan çocuk verdiğini söylemiştir. Ayrıca onun bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı olduğunu belirtmiştir. Nitekim bir defasında Hz. Cebrâil, Resûlullah’a gelerek Hatice’ye hem Cenâb-ı Hakk’ın hem de kendisinin selâmını söylemesini ve ona içinde hiçbir gürültünün, çalışıp yorulmanın bulunmadığı oyulmuş inciden yapılma bir köşkün verileceğini müjdelemesini bildirmiştir.(8)
Hz. Hatice hayatta iken bir başka kadınla evlenmeyen Hz. Peygamber, Aişe’nin belirttiğine göre hatıralarını yâd edip kendisi için istiğfarda bulunmaktan büyük haz duyardı. Resûl-i Ekrem’in kızı Zeynep, kocası Ebü’l-Âs Bedir Gazvesi’nde Müslümanlara esir düştüğünde, evlendiği gün annesinin kendisine hediye ettiği gerdanlığı onu kurtarmak üzere fidye olarak göndermişti. Hz. Peygamber, Hatice’nin gerdanlığını görünce duygulandı ve ashabtan gerdanlığın tekrar Zeynep’e gönderilmesini rica etti. Resûl-i Ekrem, Mâriye’den doğan İbrahim dışındaki bütün çocuklarının annesi olan Hz. Hatice’yi hayatı boyunca minnet ve sevgiyle anmıştır.
…
Hz. Aişe’nin kendi itirafı der ki: “Resulün hiçbir hanımını Hatice kadar kıskanmadım. Her fırsatta onu anardı. Hatta evde bir koyun kesildiğinde Hatice’nin dostlarına da göndermemizi emrederdi. Sanki onun için dünyada Hatice’den başka kadın yok gibiydi.” Evden çıkarken Hatice’yi anar, hatırasını över ve çıkardı.
Hatice, müşriklerin zulmü ve haksızlığı karşısında Resûlullah’ı hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Mekkeli müşrikler Şi’bü Ebî Tâlib’de Müslümanları kuşattığında kendisi de Hz. Peygamber ile birlikte iki üç yıl boyunca muhasaraya göğüs gerdi. Servetini onun davası uğrunda harcamaktan geri durmadı.
Hz. Hatice, yirmi beş yıl kadar süren mutlu bir evlilik hayatından sonra hicretten üç yıl kadar önce 10 Ramazan’da (19 Nisan 620) vefat etti ve Hacûn(9) Kabristanı’na defnedildi. Vefatında altmış beş yaşında olduğu nakledilir. Kabre konurken bizzat Resul-i Ekrem mezara girerek nâşını mezara indirmiştir. Hicretten dört veya beş yıl önce öldüğü de söylenmektedir.
Resûl-i Ekrem, Hatice’nin vefatından üç gün önce amcası Ebû Tâlib’i kaybettiği için düşmanlarına karşı kendisini savunan iki desteğini yitirmiş oldu. Hatice’nin vefatı büyük bir musibet ve üzüntü kaynağı oldu. Tabi peşinden başka üzüntüler de geldi ama Resul-i Ekrem bunları sabır ve metanetle karşıladı.(10)
…
Kanunî Sultan Süleyman tarafından Hz. Hatice’nin kabri üzerinde yaptırılan türbe, Mekke’nin Suudi yönetimine geçmesi üzerine diğer türbelerle birlikte 1926 yılında yıktırılmıştır.
Osmanlı devrinde yapılan, fakat Suudîler tarafından 1926’da yıkılan Hz. Hatice’nin türbesi
Kaynaklar:
1. İbni Sa’d, et-Tabakatülkubra, c,8,s,11;İbni Abdulber, el-İstiab, c.4, s.1817; Suyuti, ed-Dürrülmensur, c.1, s.313.
2. Varaka b. Nevfel b. Abduluzza b. Kusay Kureyşlidir. Cahiliyye devrinde bilgi ve hikmet sahibi biri olarak tanınmıştır. İslam gelmeden önce putlara tapmayı reddetmiş, putlara kesilen kurbanlardan yemeyi kendine yasak kılmıştı. Sonra Hıristiyan oldu dinlerle ilgili kitapları okudu. Arap dilini İbranice olarak yazardı. Resulün, nübüvvetinin ilk devrelerine yetişmiş ama davete ulaşamamıştır. Hz. Hatice’nin amca oğludur. Suyuti, ed-Dürrülmensur, c.1, s.314.
3. Zemahşeri’nin el-Faik isimli kitabında deniyor ki: “Efendimizin Hatice ile nikâhı kıyıldığında Amr b. Sa’d Hatice’ye gelerek.” “Bu erkek burnuna vurulamayan bir erkektir” dedi. Müberridin el-Kamilinde de deniyor ki: Efendimiz Hatice’ye dünür olduğunda durum Varaka b. Nevfel’e söylendi, Varaka, “Muhammed burnuna vurulamayacak bir erkektir.” dedi. Araplarda bu söz, birbirinin dengi olan evlenen çiftler ve kıza denk olan erkek hakkında söylenirdi. Ömer Rıza Kahhale, A’lamunnisa fi âlemilarab vel-İslam, c.1, s.327.
4. İbn Sa’d, VIII, 17.
5. Taberânî, c.23, s.449; Heysemî, c.9, s.351.
6. Belâzürî, I, 405; İbn Abdülber, IV, 1819; Mizzî, I, 191.
7. Buhârî, “Bedü’l-vahy”, 3, “Tefsir”, 96/1, “Ta’bir”, 1; Müslim, “İman”, 252.
8. Buhârî, “Umre”, 11, “Enbiyâ”, 45, “Menâkıbü’l-ensâr”, 20, “Nikâh”, 108, “Edeb”, 23, “Tevhîd”, 32; Müslim, “Fezâ’ilü’s-Sahâbe”, 69, 71-78.
9. Mekke’nin en eski mezarlığı. Câhiliye devrinden bugüne kadar Mekke Mezarlığı olan ve Harem-i Şerif’in yaklaşık 2 km kuzeyinde Mescidü’l-Cin yakınında bulunan bu yer, İslâm öncesi kaynaklarda ve ilk devir İslâm tarihlerinde Hacûn diye geçmektedir. Hz. Peygamber’in dedelerinden Kusay ile Abdülmuttalib’in ve amcası Ebû Tâlib ile hanımı Hz. Hatice’nin Hacûn Mezarlığı’na defnedilmiş oldukları bilinmektedir. Rivayete göre Kusay Hacûn’a gömüldükten sonra burası mezarlık olarak kullanılmıştır. (İbn Hacer, III, 722)
10. Ömer Rıza Kahhale, A’lamünnisa fi âlemilarab vel-İslam, c.1, s.326-331; İbni Esir, Üsdülgabe, c.7, s.80-85; Darı İhyaitturasilarabi, Beyrut; Muhammed Cevat el-Muhtadar, Nisaunnebiyyi ve Evladuhu, s.27-38; Mahmud Muhammed Rıyad Tu’ma, Nisaun Havlerresul, s.26-39; Fehmi Sa’d, Nisau Resulillahi ve evladihi, s.41.
11. Dia, VII, 388