İşbu söze Hak tanıktır,
Bu can gövdeye konuktur,
Bir gün ola çıka gide,
Kafesten kuş uçmuş gibi.
— Yunus Emre
Bediüzzaman, özetle şöyle bir örnek verir: İnsan, mezar kadar dar bir odadadır aslında. Ama bu odanın bütün duvarları ayna kaplı olduğu için, mezar kadar oda, meydan kadar geniş görünür. Bir musibetle insan hareket etse, kafasını o daracık odanın duvarına çarpar. O mezar kadar odacık, insanın içinde yaşadığı andır. Geçmişe ve geleceğe insanın eli uzanamaz. Düne ve yarına gitmek mümkün değildir…
Günümüzde bir başka aynalı odamız daha var. Ekranlarla kaplı bu oda da bize meydan kadar geniş görünür.
Akıllı telefonlar, bilgisayarlar, tabletler, televizyonlar…
…
Son on yılda bütün dünya çok şiddetli bir anaforun etkisi altında.
Enformatik anafor.
Enformatik kasırga.
Estikçe insanın kibrini artıran, egosunu güçlendiren bir kasırga.
Her yıl üretilen bilgi miktarı, bütün zamanların toplamından daha fazla.
1976’da ilk üretilen F16 savaş uçaklarında yüz bin satır bilgisayar yazılımı gerekiyordu. Şimdi üretilen F35 savaş uçaklarında 12 milyon satır yazılım gerekiyormuş. Bu kadar yoğun bilgi işlem, sürat getiriyor elbette.
Zamanın akışı süratleniyor.
İnsan bu kadar yüksek sürat altında elbette ekranların hipnozuna kapılıyor.
Çocukluktan ihtiyarlığa giden süreç 50-60 yıl olması gerekirken, hissedilen zaman belki de birkaç yıla iniveriyor.
Bu yüksek sürat altında insan, aczini fark eder mi? Ölümü hatırlar mı? Ahireti düşünür mü? İbadete ihtiyaç duyar mı? Anlam arayışına girer mi?
Oysa her gün kabir âlemine giden yüz binlerce insan var.
Bu kadar yüksek sürat ve derin hipnoz altında insanın dünya hırsı şiddetleniyor, rekabet duygusu güçleniyor, egosu şişiyor.
Oysa bir virüse dahi yenilen insanın bu kadar kibirli olması, hayra alâmet olmasa gerek. Bir bir bakteri, bir trafik kazası, bir lokma yemek, bir soğuk algınlığı, bir sıcak çarpması, bir akrep, bir kibrit, bir düşme, bir yanlış hareket, insanı bitirmeye yetiyor.
…
İnsanın bu enformatik hipnozdan kurtulmanın yolları var elbette:
Ekranlardan mümkün olduğunca uzak durmak.
Durmak ve düşünmek. Hayat muhasebesi yapmak. Nefis muhasebesi yapmak. Özeleştiri yapmak. Kendine sorular sormak, cevaplarını aramak:
Ben kimim? Bu dünyada ne arıyorum? Beni yaşatan kim? Hayatın anlamı ne? Bu hayata ne katıyorum? Beni Yaratan ve Yaşatan, benden ne istiyor?..
…
Enformatik hipnozdan çıkmanın başka yolları da var elbette. Bir musibet, kaza, bela veya felâket vb sebeplerle de insan hayatına yeni ve şuurlu bir sayfa açabiliyor.
Madem ki hâlâ nefes alıyoruz, yaşamaya devam ediyoruz, o halde soru sormaya, cevap aramaya fırsatımız var demektir.
Doğru soruları, doğru zamanda, doğru bağlamda, doğru merciye, doğru yöntemle soralım…
Bir soru ile kendini bulmuş nice insan var…
…
Bakın bu hayat oyun değil. Bu dünyaya bir daha gelecek değiliz. Bu fırsat bir defa verilmiş…
Ebedi bir hayatı burada kazanacağız veya burada kaybedeceğiz. İşin şakası yok.
Hayatımız iman, salih amel, hak, hamd, şükür ve sabır üzerine mi geçiyor? İsyan, zulüm, günah, haram, arabozuculuk, kötülük, fitne, fesat, dedikodu üzerine mi geçiyor? Hayatımızın hangi kefesini dolduruyoruz? Terazimiz ne tarafa ağır basacak?
Bunları düşünecek ve yolumuzu seçecek olan biziz. Bizi zorlayan yok.
İsteyen istediği kadar düşünebilir, istediği kararı alabilir. Bunun için yetecek zaman var.
Ama unutmayalım:
Zaman gittikçe azalıyor.
Ömür sermayesi tükeniyor.
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül