Fatih Sultan Mehmed, kendi adına yapılmış olan Fatih Camii ve Külliyesi’nin konumunu özellikle seçmiştir. Tarihten bu yana din ve ırk farketmeksizin hemen hemen bütün imparatorlar ve padişahlar, vefat ettikten sonra defnedilecekleri yeri, henüz hayattayken işaret etmişlerdir. Böyle bir geleneği olan padişahlardan, İstanbul’un Fatih’i Sultan Mehmed de, tıpkı kendisi gibi Bizans’ın kurucusu olan Büyük Konstantinus gibi vefatından sonra defnedileceği yeri inşâ ettirmiştir. Bazı kaynaklarda bu konu tartışmaya açılmışsa da arkeolog ve tarihçilerin büyük bir bölümü bu konuda hemfikirdir.
Bizans’ın büyük değer verdiği Havariyyun (Kutsal Havariler) Kilisesi, Büyük Konstantinus tarafından kendisi için mezar kilisesi olarak yaptırıldığı ve Ayasofya’dan sonra en büyük kilise olarak bilinmektedir. Hristiyanlık açısından büyük önem atfeden On İki Havari’ye adanmış bir imparator mezarı olarak Havariyyun Mozolesi, Hristiyan bir imparatorluğu simgelemektedir.1
İstanbul’un fethinden sonra harabe haline dönen Havariyyun Kilisesi’ni gören Fatih Sultan Mehmed, muhteşem bir medeniyet algısı göstererek, kendini Kayser-i Rûm (Rum İmparatoru) olarak tanımlayacak ve bu kilisenin üzerine bir camii ve medrese yapılmasını emir buyuracaktı. 1461 yılında, Havariyyun Kilisesi’nin üzerine Fatih Camii’ni inşâ ettirmiştir. Fatih’in bu seçimi göstermektedir ki; artık İstanbul, İslâm medeniyetinin simgesi ve merkezi haline gelmiştir. Fatih Camii ile İstanbul’un siluetine Türklüğün ve İslâmiyet’in mührünü vurmuştur.
Fatih Camii, etrafında yapılan medreselerin tam merkezinde yer almaktadır. Bizans döneminde keşiş odaları olarak kullanılan yerler, fetihten sonra medreseye dönüştürülmüştür. Havariyyun Kilisesi‘nin yıkılmasıyla, patriklik makamı da yer değiştirmiş ve Pammakaristos Manastır Kilisesi’ne taşınmıştı. Buranın da III. Murad döneminde “Fethiye Camii” olmasıyla, bugünkü mekanı olan Fener Rum Patrikhanesi‘ne geçti. Patrikhanenin Fener’e taşınması ile Rum asıllı Osmanlı vatandaşları da bu mahalleye yerleşmiş ve asırlarca burada yaşamışlardır.2 İmparatorlara ve kutsal kişilere ait lahitler, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde korunmaktadır.
Bütün bu bilgiler, aslında bize yaşadığımız coğrafyanın tarihinden ziyade; yaşanmışlıkları, insanların değerlerini, bakış açılarını, dertlerini, sıkıntılarını, sevinçlerini anlatmaktadır. Yaşadığımız yere bu bilinçle bakarsak, baktığımız yerleri görmeye, görüp anlamaya ve hayretengiz bir keşfe başlarız. Zira, İstanbul’u İstanbul yapan taşı toprağı değil, neden bu kadar önemli olduğudur. Pagan bir imparatorluktan, Hristiyan bir imparatorluğa geçmiş, Havariyyun Kilisesi ile Hristiyan toplumun simgesi olmuş, ardından Fatih Camii’nin yapılması ile Fatih Sultan Mehmed’in insan üzerindeki muhteşem algısı ve bakış açısı ile İslâm’ın ve Türklüğün sembolü haline gelmiş, Peygamber övgüsü almış bir imparatorun emaneti İstanbul’da yaşamak, onu tarihiyle ve tüm yaşanmışlıklarıyla sevmeyi gerektirir.
Kaynaklar:
1. Melike Özyurt, Nuran Kara Pilehvarian, “Bir Hristiyan Başkenti Olarak Konstantinopolis’in Kentsel Kurgusu”, erişim: 18 Haziran 2021, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/506169
2. Serhat Engül, “Havariyyun Kilisesi”, erişim: 18 Haziran 2021, https://istanbulturistrehberi.com/havariyyun-kilisesi