Mikro ve Makro Âlemler
Bir damlaya âlemler sığar mı? Âlemler ne demek, kâinat sadece bir âlem mi? Akıp giden şu zaman evrenin her yerinde aynı mıdır?
Ara
Bir damlaya âlemler sığar mı? Âlemler ne demek, kâinat sadece bir âlem mi? Akıp giden şu zaman evrenin her yerinde aynı mıdır?
Zerreler Âlemi
Bazen yağmur sonrası yaprakların üzerinde biriken su damlalarına bakarım, güzel dururlar. O damlaların her biri sanatla yerleştirilmiş, yerleştirilmiş diyorum çünkü zerre bile olsa şu evrende tesadüf ve rastgelelik yoktur. Yaprağın üzerindeki bir damla da Allah’ın sanatıdır.
Her bir yağmur damlası ile vazifeli melekler vardır ve yağmuru yeryüzüne indirirler. Her yağmur damlasının indirileceği yer ezelden beri Allah’ın ilminde bellidir. İşte o damlalara hayranlıkla bakarım.
Gelin birlikte yakından bakalım. Her damlaya bir âlem olarak bakıyorum; oranın içi mikro âlem. Bir de makro âlem olarak kâinata bakıyoruz; Gezegenler, Güneş Sistemi, Galaksi Kümeleri ve tüm evren. Bir de atom altı mikro âlem var, yani zerreler âlemi. Bu iki kozmik ölçekteki büyüklüğü ve küçüklüğü hayal etmek ve anlamak hiç de kolay değil. Kozmik ölçekte şu evrende zerre gibiyiz. Ne tüm evreni gözlemleyebiliyoruz ne de zerreler âlemini.
Varlık sırlarla doludur. Zerreler âleminde neler vardır ne icraatlar dönüyor orada? Örneğin, bir hücre bir fabrika gibi işliyor, işlettiriliyor desek daha doğru olacak. Hücrenin içeriğini gösteren bir video vardı, izlediğimde hayrette kalmıştım. Bir hücre koca bir fabrika gibi içinde binlerce karmaşık işler yürütülüyor. Eğer o hücre bir fabrika gibi büyütülse ve içindeki işleyişin devamı için işçiler tutulsa, belki de yüzlerce insan bir hücre için çalışacaklar. Bu işleyişlerin tümü her an vücudumuzda süreklilik arz ediyor. Zerre kadar haberimiz olmuyor bu işleyişler olurken.
Hangimiz vücudumuzdaki hücrelerin işleyişini kontrolümüz altında tutabiliyoruz? Hangimiz damarlarımızın içinde akan kanın işleyişini kontrolümüz altına alabiliyoruz? Daha da derine inelim mi? Hangimiz vücudumuzda olan trilyonlarca atomu ve atom altı parçacıklarını irademizle kontrol ediyoruz? Hiçbirimiz. Bu mikro âlemdeki icraatların her biri Âlemlerin Rabbi Allah tarafından her an işlettiriliyor ve bu işleyişler her an O’nun külli iradesindedir. Bizim irademizin burada bir hükmü yoktur.
Bir hücre bile kendi içinde koca bir âlemdir. Zerreler âleminden tut, yıldızlarla dolu galaksilere kadar nice âlemler var. Belki de şu kâinat da âlemler içinde bir damla gibidir veya bir zerre. Rabbimiz sonsuz ilim, irade ve güç sahibi değil mi? O, sadece “ol” der ve ne isterse hemen oluverir. O’nun için her şey mümkündür. O, Âlemlerin Rabbidir.
Tefekkür bakışımızı geniş tutmaya çalışalım. Gelin beraber bakalım yaprağın üzerindeki bir damlaya, yani oradaki zerreler âlemine. O zerreler âlemine bir yolculuk yapalım hayalen.
Yaprağın üzerindeki bir damlaya bakalım; sadece bir damla. Hayalen de olsa oraya girip tefekkür edelim. Bir damla, belki koca bir âlemdir ve o âlemin ömrü bizim zaman idrakimize göre çok kısa olabilir; bir iki saat sürmeden buharlaşır gider. Bizim zaman algımıza göre bir iki saat geçer fakat o damla âleminde gerçekten durum öyle midir? Bize göre geçen bir iki saat, orada da gerçekten de bir iki saat midir? Zerreler âleminde zaman nasıl işler? Bilemiyoruz.
Bir iki hafta yaşayan hayvan taifeleri var. Örneğin, kelebeklerin bazı türleri bir iki hafta yaşar. Kelebek için, bizim içinde olduğumuz zaman koşullarına göre bir iki hafta geçiyor fakat bize göre bir iki hafta olan zaman dilimi belki de kelebek için bir iki yıl gibidir, yani bizim yaşadığımız bir ömür gibi de diyebiliriz. Burası da ayrı bir tefekkür konusunu teşkil ediyor.
Dönelim tekrar bir damlaya. Bir damlanın içinde hücreler, mikroorganizmalar, bakteriler, atomlar, atom altı parçacıkları, kuarklar vs daha keşfedilmeyen zerreler var.
Kuarklar, bir tür temel parçacık ve maddenin temel bileşenlerinden biri olarak biliniyor. Bilim dünyası kuarkların varlığını daha 1968 yılında kanıtlamıştır. Bilimin kuantum âlemi veya kuantum fiziği dediği ve daha keşfedemediği nice maddenin en küçük yapıları var, her birisi bir âlem kendi içinde.
Maddenin derinine doğru yolculuk yaptığımızda, karşımıza muazzam küçüklükler çıkıyor ve burada küçük kelimesi küçüklüğü anlatmak için yetersiz kalıyor. Bilim dünyasının devam ettirdiği çalışmalar ve gözlemler sonucu bir atom altı âlemi karşımıza çıkıyor. Biz buna zerreler âlemi diyelim. Bu âlemdeki ölçüler tam olarak doğrulanmış değildir. Maddenin en küçüğüne yolculuk devam ediyor ve tüm bunlar da birer tefekkür konusu; mikro âlemler ve makro âlemler.
Okyanusta Bir Damla
Âlemler, uzay ve zaman denizinde gezegenler ve içlerinde milyarlarca yıldız bulunan büyük Galaksi kümeleri değildir sadece. Bir damlada bile nice âlemlerin olduğunu biliyoruz. Şu içinde yaşadığımız kâinat bile belki de âlemler içinde bir damla gibidir. Rabbimiz sonsuz ilim, irade ve güç sahibidir. Rabbimizin gücü sadece bu gözlemlenebilen evren ile sınırlandırılamaz.
Ufkumuzu genişletelim. Güneşimiz kendisi gibi tahminen iki yüz, üç yüz milyar yıldızla birlikte Samanyolu Galaksisi içerisinde yer alıyor fakat orada okyanusta bir damla gibiyiz. Belki de daha da küçük. Bir zerrenin okyanusu tam olarak anlaması mümkün olmadığı gibi bizler de şu evrende kapladığımız alan itibariyle çok küçük sayılırız ve evrenin tümünü anlamamız mümkün değildir. Okyanusta yaşayan küçük bir canlının tüm okyanusu görmesi ve bilmesi imkânsızdır. Bu örnek gibi düşünebiliriz. Şu evren de koca bir okyanus gibi ya da okyanusta bir damla gibi.
Geceleri gökyüzüne baktığımızda çoğu yıldız gibi görünen fakat aslında içinde milyarlarca yıldız olan galaksiler var. O galaksiler uzaklık sebebiyle birer yıldız gibi görünüyorlar, öyle görüyoruz. Yıldız gibi gözüken bu galaksiler ancak teleskoplarla görülebiliyor. Bilimin ve astrofiziğin yaptığı gözlemler sonucunda gözlemlenebilir evrende galaksilerin sayısı milyarlarca olduğu tahmin ediliyor. Tabi bunlar sadece birer tahmindir. Sayamayacağımız kadar galaksi olabilir, bu durum Allah’ın kudretinden uzak değildir.
Evrende yıldızlar dünyadaki tüm kum tanelerinden daha çok ve belki de kat kat daha çok. Evrenin bu muazzam büyüklüğü Rabbimizin sonsuz kudretini gösteriyor. Subhanallah diyoruz. Evet, âlem içinde âlemler vardır, bu âlemleri saymak ve anlatmak mümkün değildir.
Göreceli Zaman
Zaman akışını anlamak da şu evrende bir sır gibi önümüzde duruyor. Zaman nedir, elle tutulur, gözle görülür mü? Evrende zamansızlık da mümkün mü?
Tek bir damla âlemindeki zaman akışı o damla âlemine göre çok farklı olabilir. Ana konuya bu cümleler ile başlamıştık. Devam edelim. Belki o damla âleminin koşullarına göre çokça zaman geçiyordur fakat bizim zaman idrakimize göre belki bir kaç saniye, belki de bir kaç saat geçti. Nitekim rüyalarımız da öyle. Bazen rüyada bir iki günlük hayat yaşarız. Nice olaylar geçer rüyada fakat en uzun rüyaların bile saniyelerle sınırlı olduğu söyleniyor. Bu konuda çokça araştırmalar yapılmıştır.
Amerikalı bilim adamı Dr. B. Klein, gönüllüler üzerinde başlattığı araştırmasında rüyaların yirmi saniyeden fazla sürmediğini gözlemlemiştir. İşin garip kısmı ise, gözlem altında tutulan insanların gördüğü rüyaların üç, beş saniye olmasına rağmen saatlerce anlatabiliyor olmasıydı.
Araştırmalarına devam eden Dr. Klein, en uzun rüyanın doksan saniyeyi geçmediği kanısına varmıştır. İlginç değil mi? Rüyamızda nice olaylar yaşıyoruz, gerçek hayatta bir iki güne, bazen bir haftaya sığacak olaylar rüyada sadece birkaç saniyeye sığıyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Beynimizin içinde, normal zaman akışına göre geçen birkaç saniye, rüya âleminde nasıl koca bir gün oluyor? Birkaç saniyede bir günün tümünü yaşamak ilginç gelmiyor mu size?
Birkaç saniyede, rüya gören için bir iki güne sığacak hayat yaşanıyor, yanı başında uyanık biri için ise sadece birkaç saniye geçti. Demek ki rüyada geçen zaman, gerçek hayattaki zamana göre çok farklı akıyor. Orada saniyeler güne dönüşüyor. Üç, beş saniyeye sığan koca bir gün. Buna da rüya âlemi deniliyor.
Evet, zaman farklı akar ve her yerde aynı değildir; tıpkı bir nehir gibi. Nehir, bulunduğu koşullara göre farklı akar ve hızı değişir; zaman da öyle. Bilimin yaptığı deney ve araştırmalar bunu ortaya koyar nitelikte olduğunu düşünüyorum.
Teorik fizikçi ve 1921’de Nobel Fizik Ödülü kazanan bilim adamı Albert Einstein, özel görelilik ve genel görelilik kuramları ile Newton Mekaniğinin iki yüz yıl hâkim olduğu uzay anlayışında bir devrim niteliğinde olan bilimsel araştırmalar yapmıştır. Albert Einstein’in bu araştırmalarına Özel Görelilik Teorisi veya İzafiyet Teorisi de deniliyor. Bu teori uzay ve zaman arasındaki ilişkiyi açıklayan bir bilimsel teoridir.
Einstein, uzay ve zaman konusunda çokça bilimsel çalışmalar yaptı. Günümüzde bu çalışmaları destekleyen çokça deneyler yapıldı. Sonuç: Zaman her yerde aynı akmıyor. Araştırmalar yapılmasa bile Kur’an’da bu hadiseleri açıklayan ayetler bizi bu durumdan haberdar ediyor.
“Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde O’na yükselir.” (Secde Suresi 5. Ayet)
Dünyamızın uzayda içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisi, Güneş ve etrafındaki Gezegenler şu âleme göre bir zerre gibidir. Güneşimiz çoğu yıldıza göre orta ölçekte küçük bir yıldız ve uzayda çok az yer kaplıyoruz. Evrenin ne kadar büyük olduğunu bilemiyoruz veya evrenin dışında ne var onu da bilmiyoruz. Şu kâinat, âlemler okyanusundan sadece bir damla mıdır, bilemiyoruz? Bizlerin hayatı da şu âlemin ömrü de belki bir damlanın ömrü gibidir şu evrende.
Şu evreni bir futbol sahası gibi düşünürsek, Samanyolu Galaksisi ile birlikte Güneş Sistemi o futbol sahasında gözle görülmeyen bir toz tanesi kadar yer kapladığını düşünebiliriz. Belki de daha küçük, daha ve daha da küçük, çok küçük, ne önemi var ki? Tüm bu küçüklükleri düşünecek ve tefekkür edecek akıl verilmiş bize. Âlemlerin Rabbi kendisi ile muhatap kılmış bizleri. Önemli olan budur.
Düşünüyoruz ve hayret ediyoruz, hayretimiz artıyor. Hayret ettikçe Rabbimizin kudretini daha da tefekkür ediyor, derin düşünüyor ve acizliğimizi idrak ediyoruz, önemli olan budur ve nasıl bir Rabbe iman ettiğimizi bilmektir. Bu da tahkiki iman konusuna giriyor. Bir Müslüman için imanın sağlam olması önemlidir, aksi halde çağımızda imansızlık cereyanına yani ateizm, deizm ve materyalizm gibi yollara kapı aralanabilir.
Göklerin Kapısı
Ne kadar düşünsek de Rabbimizin kudretini anlamakta aciz kalırız. Sayısız âlemler yaratmış olamaz mı Rabbimiz? Elbette O’nun gücü yeter tüm bunlara. Şu koca evrende Allah akıp giden bir zamanı yaratmışsa akmayan bir zamanı da elbette yaratabilir.
Einstein’ın Genel İzafiyet Teorisine göre kütlesi olan her cisim uzay zaman kumaşının eğilmesine yol açar. Uzay zamandaki bu eğilme zamanın akışına etki eder. Örneğin uzayda bir yıldız, sahip olduğu kütlesi ile uzay zamanda bir çukur meydana getirir. Bu görünmez çukurun etrafında zamanın akış hızı da değişir. Bu tıpkı şuna benzer: Bir kumaşı açıp gerdirdiğiniz zaman dümdüz hale gelir. Bu düz kumaşın üzerine bir kilogramlık bir bilye koyduğunuz zaman ağırlığın olduğu yer içe doğru çöker. Bilyenin kütlesi o kumaşta bir eğim meydana getirir. Evrende uzay zaman kumaşı denilen boş alan veya karanlık enerji de deniliyor, orası kütlesi olan her cisimden etkilenir.
Astrofizikçiler, yaptıkları birçok gözlem ve araştırmaların sonucunda, evrende çöken yıldızların uzay ve zamanda başka evrenlere kapı açıyor olabileceğini söylerler, burası ayrı bir konu. İşin garibi ise uzayda karadelik denilen çöken yıldızların yakınlarında ve merkezinde zamanın adeta durma noktasına geldiğini de astrofizikçilerin yaptığı gözlemler ve açıklamalar arasında bulunur.
Güneş gibi veya güneşten yüzlerce kat büyük yıldızlar ömürlerinin sonuna geldikleri vakit önce dışa doğru büyürler. Bu büyüme o kadar olur ki etrafında ne kadar gezegen varsa hepsinin sonu olur ve sonra yıldız kendi içine küçülüp çöker. Bu çökme sonucunda kütlesi küçük bir alana sıkışır ve sonunda patlayıp uzay zaman kumaşını delerek bir kara delik oluşturur. Tabi tüm bunların hepsi Allah’ın kudretiyle gerçekleşir.
Saniyede üç yüz bin kilometre hızla hareket eden ışık bile kara delik denilen çöken yıldızın çekim alanından kurtulamıyor ve haliyle zaman da bu muazzam kuvvetten etkileniyor. Orası Kur’an’da da ifade edilen “göklerin kapıları” mıdır bilemiyoruz? Orada başka âlemlere mi kapı açılıyor bilemeyiz fakat akla gelmiyor da değil.
Evrende en ilgi çeken ve astrofizikçilerin en çok üzerinde kafa yorduğu konu kara deliklerdir. Karadelikler kendi ışığını, kendi hacmini, yer ve zamanını yutarak bildiğimiz fizik kanunlarının geçerliliğini yitirdiği yerlerdir. Kara deliklerde astrofizikçilerin yaptığı gözlem ve araştırmalara göre orada zamanın yavaş akması veya durması ebedî âlemi akıllara getiriyor.
Aklımızın alamayacağı sırlarla doludur şu âlem. Biz insanoğlu bu konularda aciziz. Evreni tefekkür ile derin düşününce O’nun kudreti karşısında hayrette kalıyoruz. Gelip geçen bir zaman yaratılmışsa geçmeyen bir zamanı da Allah elbette yaratabilir. Ahirette ebedi bir hayatın olacağı da bu durumu ifade ediyor.
Bir Damlada Okyanus
Acizliğimiz içinde, şimdi dönüp dünyamıza bakalım. Uzay ve zamana göre dünyada geçen tüm zamanlar belki de bir damlanın ömrü gibidir.
Öyle biri var ki zaman ve mekânın içinde değil. O, tüm zaman ve mekânları kudret elinde tutuyor. O’nun yanında tüm zamanlar, geçmiş ve gelecek, evrenin başlangıcı ve sonu, evrenden önce ve evrenden sonra kısacası tüm zamanlar bir andan ibarettir hatta an bile yoktur çünkü an demek bile bir zamanı ifade eder. Allah, zaman ve mekânın içinde değildir, ezel demek budur işte.
Şu âlemde bir zerre olabiliriz fakat tüm bunları düşünecek bir akıl verilmiş bize. Düşünüyoruz, keşifler yapıyoruz, hayrette kalıyoruz. Bu kadar acizlik içinde hala Rabbimize kulluk etmiyorsak vay halimize! Evet, aciziz, acizliğimizi kabul etmeliyiz.
Nasıl bir Rabbe iman ettiğimizin farkında olmalıyız. Şu âlemi Rabbimizin adıyla okumalıyız. Okuyor muyuz?
İnsanoğlunun şu âlemde anlam arayışı hep devam eder. Evreni anlamak, zamanı anlamak, kendi varlığını anlamak... Kur’an ve Sünnet bu yolun en büyük yol haritasıdır.
Bu yol haritası yerlerin ve göklerin yaratılışı hakkında derin derin düşünmeye sevk eder. Bir Müslüman imkânları ölçüsünde bu anlattığımız konular hakkında da okumalı ve araştırmalar yapmalıdır.
Nereden geldik, nereye gidiyoruz, niçin gidiyoruz? İnsanın hayatını anlamlandıracak cevaplar bu sorularda. Nereden, nereye, niçin? İslam’ın içinde olmadığı felsefe bu sorulara cevap veremez.
Gökler ve yerler hakkında Kur’an bize şöyle der: “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i İmrân Suresi 191. Ayet)
“Allah Teâlâ, Âl-i İmrân Suresi 190. âyette, göklerin ve yerin yaratılışı ile gece ve gündüzün değişimini, bir başka deyişle, mekân ve zamanın ilâhî kudrete delâletini aklıselim sahiplerinin ibret nazarına sunduktan ve böylece bizden, varlığın gerçek bilgisine ulaşma çabasını göstermemizi, özlü bir ifade ile istedikten sonra; 191. âyette, bu çabayı gösterenlerin, Allah’ın üstün kudretinin ve eşsiz sanatının eserlerini idrak etmeleri sonunda, O’na derin bir saygı ile yönelmelerinin kaçınılmaz olduğunu ortaya koymaktadır.” (Diyanet Vakfı Meali 191. Ayet Açıklaması)
Bitirelim. Bir damladan bahsettik. Damla içindeki âlemlerden bahsettik ve şu gördüğümüz âlemlerden ve evrenden bahsettik. Mevlana Hazretlerine ait olduğunu bildiğim ve konumuzla ilgili olduğunu düşündüğüm bir cümle ile nokta koyalım buraya:
“Kendini okyanusta bir damla sanma.
Bir damlanın içinde kocaman bir okyanussun.”
Bu yazıyı bitirdikten sonra sosyal paylaşım sitesinde takip ettiğim yabancı bir fotoğrafçı, paylaştığı yaprak ve üzerinde tek damla olan bir fotoğraf karesinin altına şu cümleyi yazmıştı: “Basit şeyler de en sıra dışı şeylerdir ve onları sadece bilge görebilir.” Bu cümle çoğu hakikatleri anlatıyor. Cümlenin kime ait olduğunu bulamadım ama buraya yazmak da tevafuk oldu. Konumuzun önemini de anlatır nitelikte olduğunu düşünüyorum. En küçük bir zerreyi bile basit görmeyelim.