Yorgunum. Yılların getirdiği, yaşamımdaki acıların biriktirdiği bir yorgunluk. Onca rüzgâra direndim, şimdi ise bir nefeste yıkılacak gibiyim.
Yalnızım. Öyle ki odadaki eşyalarla, içtiğim çay bardağıyla, çektiğim tespihle konuşuyorum. Yeni bir arkadaş edindim. Geçen gündü. Her sabah yaptığım gibi horozlar ötmeden uyanmıştım. Hoş; şehir yerinde öten horozlar da duyulmuyor ya laf olsun işte!
Soğuk suyla abdestimi aldım, kulluğumun bilinciyle namazımı eda ettim. Tespihimle hasbihal ettikten sonra güzelce giyindim. Kırk yıllık dostumu, emektar ceketimi sırtıma geçirdim ve sıcak çorbamı içebilmek için evden dışarı çıktım. Dışarı çıkar çıkmaz göz göze geldik onunla. İlk bakışta anladık, aynı yollardan geçmişiz, aynı yaraları almışız.
Evimizin hemen karşısında küçük bir park var. Birkaç tane bank, birkaç tane de akasya ağacı. Bu kış onları da üşütmüş belli ki. Üşüyen ağaçlara bakarken, gözüme o ilişiverdi. Yapraksız dalları, rüzgârda sağa sola savruluyordu. Diğer ağaçlardan farklı bir salınışı vardı. Ben de soluma sağıma bakarak, karşıya geçtim ve yanına vardım. Cılızdı bedeni. Çizik çizikti gövdesi. Dalları öyle inceydi ki, sanki hafif bir rüzgârda kırılacaktı.
Kimsenin beni görmesini istemediğim için tedirgin oldum ama yine de ona dokunmaktan kendimi alamadım. Gövdesine dokundu avuç içlerim ve ben hissettiğim o duyguyla yandım! Öyle bir yangın ki, salavat çektim çekebildiğim kadar. Sakinleşti içimde oluşan yangın. Fısıldadı sanki o esnada ağaç. Anladığım ama anlatmak istemediğim bir dilde fısıldadı… Nasıl ki topraktan aldığı suyu, yerçekimine ters istikamette dallarına ulaştırıyordu, aynı o şekilde anlattı bana hikâyesini…
Bugününden başladı ve ilk dikildiği güne kadar gitti. Saatlerce sürmüş gibiydi. O anlattıkça ben dinledim. Tanıdıktı hikâyesi. Bir an, acaba beni bana mı anlatıyor dedim! İrkildim. O esnada köşeden dönen emekli ayakkabıcı Mahmut’u görünce hemen elimi ağaçtan çektim ve cebimdeki köstekli saati çıkarıp ‘Geç kaldım’ diye söylenerek, Mahmut’a selam verip hızlıca uzaklaştım.
Sıcacık çorbamı, tanımadığım insanların arasında içerken hep o akasya ağacının bana fısıldadıklarını düşündüm. Anladım ki hayatta yalnız değilim. İçimdeki yalnızlığa bir ortak bulmuştum. Yüreğim hızlıca atmaya başladı. ‘Bahtiyarlıktan atıyorsun ey kalp!’ dedim.
O gün ve sonraki günlerde, evden çıktığımda ilk işim ağacıma, dostuma koşmak oldu. O da memnun muydu benden, bilmiyordum. Bilemediğim için de zaman zaman huzursuzlanıyordum. Kuruntularım bir gün beni haklı çıkardı. Ağaç fısıldamayı bıraktı! Öyle üzüldüm ki… Bir dostumu yitirmiş gibi karalar bağladım... Günler günleri kovaladı. Balkona, pencereye çıkamaz oldum. Onu görünce üzülüyordum.
Bir gün eski dostumu özlediğim için evden çıktığımda başımı kaldırıp, kısacık bir an onu seyrettim! O kısacık anın içinde zaman açıldı sanki. Gözlerime inanamadım. Parktaki bütün ağaçlar hala çıplaktı. Dallarına yaprakları giymemişlerdi. Bir benim ağacım, dostum yapraklarını giymişti! Büyük bir heyecanla yanına koştum. Ağaca dokunur dokunmaz yine onun fısıltısını duydum. Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Ben salavat çekip bahtiyarlığımı yaşarken, o da ‘Yâ Hayy’ diye fısıldıyordu…
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül