Müslüman, rastgele ve tesadüfen yaşamaz yaşayamaz. Onu Kur’an ve Sünnet kucaklamıştır. İtikâden ve amelen onu boşluğa düşmekten bu iki kudsî rehber devamlı muhafaza etmektedir. Müslümanı, çaresiz bırakacak en küçük bir menfez bırakmamıştır Rabbu’l-Âlemîn.
Mümin olabilme şartlarından biri de kadere imandır. Mümin, kadere iman edendir. Mümin ve Müslümanın inancında hiçbir şey ve hiçbir hadise başı boş ve tesadüfî değildir. Zira buna koskoca âlemin nizamı şahid, Kur’an ve Sünnet de delildir.
Rabbimiz Yasin Suresi 12. âyetinde meâlen “Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuzda) sayıp yazmışızdır”; Hadîd Suresi 22 âyetinde “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet (başa gelen şey) yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.” Konuyla ilgili onlarca âyet ve hadis-i şerif bulabiliriz.
Mümin her şeyi, hattâ fiilini, nefsini Cenab-ı Hakk’a vere vere, tâ nihayette teklif ve mesuliyetten kurtulmamak için “Cüz’-i ihtiyarî” önüne çıkıyor. Ona “Mesul ve mükellefsin” der. Sonra, ondan sudûr eden iyilikler ve kemalât ile mağrur olmamak için, “Kader” karşısına geliyor. Der: “Haddini bil, yapan sen değilsin.” (Sözler, 463)
Hem kadere iman, kişiyi kederden kurtarır.
…
Günlük hayatımızda bir çok kelime kullanıyoruz. Fakat bunların ne kadarının şuurundayız. Zira Müslüman ağzına girenden mesul olduğu kadar çıkandan da mesuldür.
Farkında olmadan veya rastgele kullanılan kelimelerden biri de “ŞANS” kelimesi! “Çok şanslıyım, şansım hiç yoktur, bugün şanslı günümdeyim...” yani dün şansı yokken nasıl oluyor da bugün şansı geliyor?! Veya sabah şanslı, öğleden sonra şanssız!
Bu kelimeyi, telâffuz ve mefhum olarak İslâm literatüründe ve lügatında bulamadık. Avrupa dillerine bakınca İngilizce sözlüğü Redhouse 156. sayfasında şöyle geçmektedir: “chance (çans): şans eseri olarak vaki olmak; tesadüfen meydana gelmek; rastgelmek.”
Kelimeyi, telaffuz ve mefhumuyla batı lügatında bulduk. Zaten yeri de orasıdır. Zira şans kelimesi tesadüfü, takdirsizliği, sahipsizliği, nizamsızlığı, başı boşluğu sembolize eder. Bunların hepsi İslam’a zıttır. İslam’da yeri olmayan, dayanağı, zemini olmayan bir ifadedir. Biri çıkar ben bunu “nasip, kısmet” manasında kullanıyorum diyebilir. “Dil, dini temsil eder.” Yani lisanla din, inanç doğru orantılıdır. Aslında lisan da bir şeâirdir diyebiliriz. Merhum Cemil Meriç, “Kâmusa uzanan el, namusa uzanmıştır.” der.
Şans yerine, nasip, kısmet, takdir kelimelerini kullanmalıyız. Zira bu kelimeler, kader inancının tezahürüdür ve İslâmî’dir.
Bir arkadaşımız, “yarın seninle şurada buluşalım” dediğinde; “nasipse buluşuruz” deriz. Ama hiçbir zaman şanssa buluşuruz demek gibi bir gülünçlüğe düşmeyiz, düşmek istemeyiz.
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül