“Misafirin değil miyim senin Rabbim, zaten gideceğim, ikram et bana.”
Gözyaşını durdurmak için tebessüm eder ama dudağının kıvrımına doğru akmasına mani olamaz insan. Yüzleşir büyüdükçe, büyürken ve büyümekten çekinir bir zaman. Kabuğun kırılması gibi, göğün yarılması gibi, bulutların kararması, yağmurun inmesi gibi. Birden ama aniden değil. Durduk yere hiç değil; durmadan, hiç durmadan.
Ben öyle bilirdim ki; anne öpülmez, babaya sarılınmaz. Arefe günü askısından çıkarıp aynada üzerime tutacağım bir elbisem olamaz. Ayakkabılar eskimesin diye koşmamak nedir ki Allahaşkına, yeni ayakkabı nedir?
Özlüyorum, diyemiyorum. Seviyorum, diyemiyorum. Nefret ediyorum, nasıl diyeyim? Görmediğim bir insanlığı keşfediyorum yaşadıkça. İçimde bir yerlerde hep ihmal edilmiş, kendi kahkahasını bilmemiş bir çocuğu avutuyorum. Avutulmak nedir, teselli olmak nedir? Bilmiyorum.
Elimi göğsüme koyunca başka bir el de elini elimin üstüne koyuyor gibi hissediyorum. O zaman biliyorum ki işte bu, sanki böyle bir şeydir avunmak. Ancak başka bir el hissettiğinde avunabilir insan. Sağ elin sol ele değişi gibi değil fakat; tarlada çalışmaktan yorulan bir baba eli gibi, çamaşır suyu kokan anne eli gibi. Öyle avunulur işte, ayazda kalmış eldivensiz elin, eve girer girmez sobaya yaklaşması gibi.
Bir kere sarılsam, biraz dursam omzuna yaslanıp. Bir kere tutsam elini, öpsem. Sonra gözlerine bakıp biraz ürkek, sorsam “Evladın değil miyim senin?”
Ağlasam, biraz sonra bağırsam, “Evladın değil miyim?”
Sonra yaslandığım omzuna vursam. “Evladın…”
“Neden büyürken elimden tutmadın, neden hiç elini elimin üstüne koymadın, neden bu ellerim sadece sana para verirken kıymetli oldu? Üstelik hâlâ, bu ellerle senin için yalvarıyorum Allah’a. Hidayet ver, merhamet et ona.”
Bir süngerdim, çektim içime tüm huzursuzluğunuzu, hınçlarınızı, öfkenizi. Hatta o duvarları küflendiren sessizliğinizi. Sigara dumanları arasında bekledim başımın okşanmasını, uyuyakaldığım yerde battaniyenin omzuma serilmesini, uyandığımda alnıma değecek bir öpücüğü. Bilmediğim bunca ân, hasretine nasıl mecbur ediyor beni. Damağına değmemiş bir lezzetin tadını özlemek, nasıl böyle mümkün ki?
Durulmak için dalgalandığım yeter. Bulunmak için kayboldum. Kâfi.
Kendim için affetmek istiyorum seni. Kendim için sarılmak istiyorum sana. İhtiyacım var buna. Senin açtığın yaraları seninle kapatmaya, içimdeki bunca sızıdan haberdar olmana ihtiyacım var. Belki senin de içinde tesellisiz kalmış bir çocuk vardır. Belki ben de onun elinden tutarım. Bir yol olur aramızda. Akar gider gün doğumu gibi bir yere. İşte o zaman.
Ağız dolusu “anne” “baba” demek kim bilir ne güzeldir.
Üstelik hâlâ nefesler tükenmemişken.
“Zaten misafirinim Rabbim. Az daha kalıp gideceğim. İkram et bana.”
- Bir Direniş Öyküsü: Raid Salah / Tarık Sezai Karatepe
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci