Onlarca büyük Suriyeli âlim gibi, Hafız Esed’in zulmüne uğramış, Mekke’de sürgünde yaşayan bir garipti Muhammed Ali es-Sabunî Hoca…
Halepli bu “sürgün hocaların” çoğunu tanıyor, özellikle Paris’te beraber doktora yaptığımız sevgili dostum Bişr el-Cabrî’nin himmetiyle dünyanın değişik yerlerinde bir araya geliyorduk.
Bu arkadaşların çoğu, yaz aylarında Gökçedere’ye geliyor, bendeniz de zaman zaman onları ziyarete gidiyordum.
Yine böyle bir yaz günüydü. Rahmetli es-Sabunî’nin kaldığı yazlıkta çay içiyor, sohbet ediyorduk. Bir ara kendisine şöyle bir soru sordum:
“Hocam, bu yaşınıza rağmen nasıl hâlâ kitap yazabiliyorsunuz?”
Rahmetli es-Sabunî Hoca gülerek şöyle bir espriyle cevap verdi:
“Bak İhsan! Biliyorsun ki yazarların çoğu, kitaplarını yazıp bitirdikten sonra önsözünü yazarlar. Ben ise böyle yapmıyor, kitaba başlarken önsözümü yazıyor ve Allah’a şöyle dua ediyorum: Yâ Rabbi! Bu kitabı bitirinceye kadar canımı alma! Kitap bitmeye yakın olunca da aynı dua ile başka bir kitaba başlıyorum. Allah da lütfediyor, kitaplar böyle yazılıp gidiyor.”
Yine bir başka günkü sohbetimizde bana şöyle sormuştu:
“Sen yemek yapmayı biliyor musun?”
“Evet! Çocukluğumdan beri gurbette olduğum için mecburen yemek yapmayı da öğrendim. Mesela güzel çiğ köfte yaparım.” dedim.
Hoca:
“Yemeği mecburiyetten yapma, dinlenmek için yap! Kitap yazmaktan yorulunca yemek yap, böylece beynin dinlenmiş olur!” dedi ve ekledi:
“Senin o dediğin pişmemiş köfteyi bilmem amma ben de çok güzel dolma yaparım!”
…
Es-Sabunî Hoca sürgündeydi, buna rağmen ilmî araştırmalarına hiçbir zaman ara vermedi; uzun yıllar Mekke’de, üniversitede dersler verdi. Kitapları, uluslar arası camiada ödüller kazandı.
Rahmetli es-Sabunî Hoca’nın Türkçeye tercüme edilen ilk eseri, üç ciltlik meşhur “Safvetu’t-Tefâsir”idir. Bunu diğer kitapları takip etti.
Kim bilir belki vefat ettiğinde, yeni bir kitabın önsözünü de yazmıştı. Ne var ki, ne kadar önsöz yazarsak yazalım, Allah’ın kanunu değişmiyor: Onların eceli gelince, ne bir lahza geciktirilir, ne de bir lahza öne alınır!
Es-Sabunî Hoca 19 Mart 2021 günü Yalova'da vefat etti, Rabbine doğru, en güzel yolculuğa çıktı…
Bizler şahidiz ki o, gerçekten bu ümmet için güzel ve değerli eserler bıraktı. O “Dâru’l-Bekâ”ya gitse de eserleri bu dünyada hizmet etmeye devam edecek inşaallah.
Nur içinde yat güzel insan…
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci’ûn.
- “Yutmak” Fiilimize Farklı Bir Bakış / İnt. Dr. Furkan Güneş
- Garip / Öznur Karaaslan
- Varlığın Kaynağı: Akıl ve Mantık Çerçevesinde Mutlak Yaratıcının Gerekliliği / Muhammed Enes Aydın
- Risale-i Nur Külliyâtı'nda Peygamberimiz Hz. Muhammed'in İsim ve Sıfatları / Serdar Çınar
- Attila İlhan, Paris’te Türkolog Prof. Carlier'i Ziyaretinde Ne Duydu? / Attila İlhan
- Yol / Sıla Taşöz
- PEYGAMBER EFENDİMİZ (ASM) SOKAK KÖPEKLERİ KONUSUNDA NE YAPMIŞTIR? / Selçuk Yıldırım
- Bir Direniş Öyküsü: Raid Salah / Tarık Sezai Karatepe
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han