Birakademisyen dedi ki:
“Canlılarda veya başka şeylerdeki uyumu gösterip, geriye doğru süreci işleterek Tanrı’nın eline işaret etmek isteseniz de, bilimsel açıdan bunun bir kıymeti yok... Tanrı’nın eli, bir inançtır. İnanç olarak da kalması kaydıyla, bir sorun oluşturmaz...”
Akademisyene verdiğim cevap:
İslâm’ın Tanrı’sı; “İlk Neden Tanrısı” değildir ki, kâinattaki hâdiselerde, süreci geriye işletip, buradan, Allahu Teâlâ’nın ispatına gidelim.
Çünkü: Dinimizin anlattığı Allah; her ân-mekân, her şeye müdahil ve etken ve faal bir Allah (C.C.).
Yani, canlı ve cansız eşya ve nesneleri; (bir yazarın elinde tuttuğu bir kalem gibi) hareket ettiren O. Her şeyi, hem var eden ve hem de varlıkta tutmaya devam eden O. Yani, bizi yaratıp, var ettiği gibi; varlık/vücudumuzu da, yokluk uçurumuna düşmemek için, tutan ve devam ettiren O...
Diğer mesele olan; “Bilim’e, inancınızı karıştırmayın” itirazınıza gelirsek:
Problem şu:
Mevcut Seküler-Lâik Bilim/sellik Felsefe ve Epistemolojisi;
Tüm inançları, “bilgi”nin nesnellik ve objektifliğini bozan bir “virüs”müş gibi gördüğü için;
Bu Bilim/sellik; “ateist/ik” bir “sebep-sonuç mekanizma/sistemi” üzerinden; “Tanrı’nın olmadığı, olsa bile karışmadığı”, “otomatik bir evren tasavvuru” üzerinden; bu kontekstte, “bilgi ve ifadeleri”ni kodluyor ve inşa ediyor. Gözlem verilerini, bu arka plânda dizayn ediyor.
Yani: Mevcut Bilim; “inançsızlık” tarafında.
Yani: Nesnel ve objektif değil; yani nötr bilgi vermiyor.
Yani: Mevcut Seküler-Lâik-Modern Bilim, bir ateistin bakış açısına ve inançsızlığına göre; gözlem-deney-ölçüm veri ve bilgilerini dizayn ediyor.
Böyle yaparak; zihin ve bilinçaltımıza; “Allahu Teâlâ’nın olmadığı; olsa bile, kâinattaki işleyişe karışmadığı” bir evren tasavvur ve kurgu ve modeli, telkin ve enjekte ediyor.
Böyle yaparak; algı ve çağrışım ve anlam dünyamızı, formatlayıp; kendi “ateist-deist/ik” evren kurgusunu, programlıyor...
Zaten: Mantıken, “İnanmak-İnanmamak”ın ortası ve üçüncü şıkkı, ve bu iki şıktan, bağımsız ve ayrı ve nötr, “bilgi ve ifade biçimi” mümkün değil.
İnanmak-İnanmamak’tan bağımsız ve ayrı bilgi ve ifade biçimi; sadece “kaç” sorusunun cevabı olan, “ölçüm” bilgilerinde, mümkün.
“Nasıl, Niçin, Neden” sorularında ve hattâ “Ne” sorularında, bu mümkün değil...
Sonuç olarak:
Bilim/sellik’e, “inanç” karıştırılması; “inkâr ve küfür veya şirk (ateizm-deizm)” karıştırılmasından, çok daha iyi ve çok daha faydalı ve daha önemlisi, “ahlâkî”dir!
Çünkü: Hiç değilse; “Evren hakkında, inanıp-inanmamaktan bağımsız ve ayrı; nesnel ve olgusal ve nötr bilgi veriyorum” yalanı söylenmemiş olur!
Çünkü: Çoğu kişi, Bilim’in bu yalan iddiasına inanıp, güvenerek; “ateizm” veya “deizm”e, çok çabuk yuvarlanabilmektedir!
Meselâ: “Bak yağmuru, Allah yaratmıyor, yağdırmıyormuş! Çünkü: Bilim’in gösterdiği sebep-sonuç, mekanizma-kanunlarla; bu yağmur, herhangi bir doğaüstü fail ve Tanrı’ya muhtaç olmadan; bir fail ve özneye, mantıkî zaruret olmadan!... Yani: Yağmur, herhangi bir doğaüstü fail ve neden olmadan; tamamen doğal sebeplerle, kendi kendine olabilir, yağabilirmiş ve zaten oluyor da!”
Denilerek; Deizm’in, “İlk Neden Tanrısı”na ve oradan da, “şirk” ve “küfür-inkâr (ateizme), çok çabuk geçiş yapılabilmektedir!... (Allah muhafaza etsin!)
Akla gelebilecek: “Mevcut Bilim’e, kimin inancını karıştıracağız? Bir Hindu veya Hıristiyan veya Müslüman’ın mı?” sorusuna, benim cevabım şöyle:
İsteyen, istediği inancını karıştırsın. Yeter ki; bu inancı, yaptığı araştırma ve gözlem-ölçümlerde, bir eksik-yanlış-hataya sebep olan/olabilecek bir inanç olmasın.
Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı?
Ayhan Küflüoğlu
Birakademisyen dedi ki:
“Canlılarda veya başka şeylerdeki uyumu gösterip, geriye doğru süreci işleterek Tanrı’nın eline işaret etmek isteseniz de, bilimsel açıdan bunun bir kıymeti yok... Tanrı’nın eli, bir inançtır. İnanç olarak da kalması kaydıyla, bir sorun oluşturmaz...”
Akademisyene verdiğim cevap:
İslâm’ın Tanrı’sı; “İlk Neden Tanrısı” değildir ki, kâinattaki hâdiselerde, süreci geriye işletip, buradan, Allahu Teâlâ’nın ispatına gidelim.
Çünkü: Dinimizin anlattığı Allah; her ân-mekân, her şeye müdahil ve etken ve faal bir Allah (C.C.).
Yani, canlı ve cansız eşya ve nesneleri; (bir yazarın elinde tuttuğu bir kalem gibi) hareket ettiren O. Her şeyi, hem var eden ve hem de varlıkta tutmaya devam eden O. Yani, bizi yaratıp, var ettiği gibi; varlık/vücudumuzu da, yokluk uçurumuna düşmemek için, tutan ve devam ettiren O...
Diğer mesele olan; “Bilim’e, inancınızı karıştırmayın” itirazınıza gelirsek:
Problem şu:
Mevcut Seküler-Lâik Bilim/sellik Felsefe ve Epistemolojisi;
Tüm inançları, “bilgi”nin nesnellik ve objektifliğini bozan bir “virüs”müş gibi gördüğü için;
Bu Bilim/sellik; “ateist/ik” bir “sebep-sonuç mekanizma/sistemi” üzerinden; “Tanrı’nın olmadığı, olsa bile karışmadığı”, “otomatik bir evren tasavvuru” üzerinden; bu kontekstte, “bilgi ve ifadeleri”ni kodluyor ve inşa ediyor. Gözlem verilerini, bu arka plânda dizayn ediyor.
Yani: Mevcut Bilim; “inançsızlık” tarafında.
Yani: Nesnel ve objektif değil; yani nötr bilgi vermiyor.
Yani: Mevcut Seküler-Lâik-Modern Bilim, bir ateistin bakış açısına ve inançsızlığına göre; gözlem-deney-ölçüm veri ve bilgilerini dizayn ediyor.
Böyle yaparak; zihin ve bilinçaltımıza; “Allahu Teâlâ’nın olmadığı; olsa bile, kâinattaki işleyişe karışmadığı” bir evren tasavvur ve kurgu ve modeli, telkin ve enjekte ediyor.
Böyle yaparak; algı ve çağrışım ve anlam dünyamızı, formatlayıp; kendi “ateist-deist/ik” evren kurgusunu, programlıyor...
Zaten: Mantıken, “İnanmak-İnanmamak”ın ortası ve üçüncü şıkkı, ve bu iki şıktan, bağımsız ve ayrı ve nötr, “bilgi ve ifade biçimi” mümkün değil.
İnanmak-İnanmamak’tan bağımsız ve ayrı bilgi ve ifade biçimi; sadece “kaç” sorusunun cevabı olan, “ölçüm” bilgilerinde, mümkün.
“Nasıl, Niçin, Neden” sorularında ve hattâ “Ne” sorularında, bu mümkün değil...
Sonuç olarak:
Bilim/sellik’e, “inanç” karıştırılması; “inkâr ve küfür veya şirk (ateizm-deizm)” karıştırılmasından, çok daha iyi ve çok daha faydalı ve daha önemlisi, “ahlâkî”dir!
Çünkü: Hiç değilse; “Evren hakkında, inanıp-inanmamaktan bağımsız ve ayrı; nesnel ve olgusal ve nötr bilgi veriyorum” yalanı söylenmemiş olur!
Çünkü: Çoğu kişi, Bilim’in bu yalan iddiasına inanıp, güvenerek; “ateizm” veya “deizm”e, çok çabuk yuvarlanabilmektedir!
Meselâ: “Bak yağmuru, Allah yaratmıyor, yağdırmıyormuş! Çünkü: Bilim’in gösterdiği sebep-sonuç, mekanizma-kanunlarla; bu yağmur, herhangi bir doğaüstü fail ve Tanrı’ya muhtaç olmadan; bir fail ve özneye, mantıkî zaruret olmadan!... Yani: Yağmur, herhangi bir doğaüstü fail ve neden olmadan; tamamen doğal sebeplerle, kendi kendine olabilir, yağabilirmiş ve zaten oluyor da!”
Denilerek; Deizm’in, “İlk Neden Tanrısı”na ve oradan da, “şirk” ve “küfür-inkâr (ateizme), çok çabuk geçiş yapılabilmektedir!... (Allah muhafaza etsin!)
Akla gelebilecek: “Mevcut Bilim’e, kimin inancını karıştıracağız? Bir Hindu veya Hıristiyan veya Müslüman’ın mı?” sorusuna, benim cevabım şöyle:
İsteyen, istediği inancını karıştırsın. Yeter ki; bu inancı, yaptığı araştırma ve gözlem-ölçümlerde, bir eksik-yanlış-hataya sebep olan/olabilecek bir inanç olmasın.
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül