TR EN

Dil Seçin

Ara

Kirpik Kirpik Üstüne

Kirpik Kirpik Üstüne

İnsanın gülü gülistanı, minnacık da olsa bir bahçeciği varsa, onun etrafını çit ile çevirir ki, birtakım zarar verici mahlûkat, o bahçeye girmesin, çiçekleri koparıp, dalları kırmasın. Ve rüzgârın savurmasıyla gelen çer çöp, içeriye doluşmasın... Çit önemlidir. Ve kirpikler, her şeyden önce, göz gibi kıymetli bir organın etrafına çekilmiş çitler gibidir.

Yıllar önce, lisede, bir Sosyoloji hocam vardı; Halûk Hoca! Çok kalender meşrep, çok eğlenceli adamdı. Mertti, eğrisi büğrüsü olmazdı. Bir gün artık söz nereden açıldıysa “Oğlum!” dedi. “En güzel gözlü hayvan eşektir, eşekteki göz, Elizabeth Taylor’da yoktur!”

Eğer bir eşeğin gözlerine yakından baktıysanız, gerçekten çok güzel olduğunu görür, siz de Halûk Hoca’ya az da olsa hak verirsiniz. Tabi çok daha âdil bir karar vermek için, bir de Elizabeth Taylor’un gözlerine bakmak gerek! Ama sanırım o artık pek mümkün değil...

Eşeklerin gerçekten de kocaman badem badem gözleri vardır, oldukça güzel gözlerdir bunlar. Sevimli bir saflıkla bakarlar. Ayrıca o iri gözleri çepeçevre saran, upuzun kıvrık kirpikleri de, eşeklere, hele hele de minik yaramaz sıpalara, apayrı bir güzellik, bir sevimlilik verir... 

Ben atları da severim. Onların her zaman asaletli bir hüzünle bakan gözleri ve gözlerinin üzerine düşen uzun kirpikleri ne de hoştur...

Ama zaten kirpikler hep böyledir! Gözlerin ve yüzlerin güzelliğini artıran, ufacık, önemsiz gibi görünen ancak muhteşem ayrıntılardır. 

Hele de insan yüzleri için...

Elbette kirpikler de sadece güzellik olsun diye yaratılmamıştır. Onların da pek çok hikmetleri vardır.

Hikmet neydi bu arada? “Acaba bu neden böyle yaratıldı?” sorusunun cevabıydı...

 

Minik çitler

İnsanın gülü gülistanı, minnacık da olsa bir bahçeciği varsa, onun etrafını çit ile çevirir ki, birtakım zarar verici mahlûkat, o bahçeye girmesin, çiçekleri koparıp, dalları kırmasın. Ve rüzgârın savurmasıyla gelen çer çöp, içeriye doluşmasın...

Çit önemlidir. Ve kirpikler, her şeyden önce, göz gibi kıymetli bir organın etrafına çekilmiş çitler gibidir.

Çünkü onların en önemli görevlerinden bir tanesi de gözü dışarıdan gelen toz ve kirlere karşı korumaktır.

Havada uçuşan minnacık şeyler, kirpiklerimize takılıp gözümüzün içine girmez. Elbette zaman zaman o minicik çitleri aşıp gözbebeğimizi ağlatanlar da olur. Ama bunlar, giremeyenlerden çok çok ama çok azdır.

Ayrıca havada uçuşan bakteri ve virüslere karşı da gözleri korumaya yardımcı olur kirpikler.

Fakat bu nasıl olabilir ki?

Kirpiklerin arasındaki mesafe bir bakterinin ya da bir virüsün geçebileceğinden milyonlarca kat daha büyük değil midir?

Öyledir! Ancak kirpikler bu tür mikroskobik canlılara karşı bahçe çiti gibi bir koruma sağlamazlar; göz çevresindeki hava akımları, kirpiklerin kavisli yapısı sebebi ile yön değiştirir ve gözün içine ulaşmadan etraftan esip giderler.

İşte bu sayede mikroplar da, bu mini minnacık rüzgârlara kapılıp giderler gözümüzün önünden...

Kirpikler alnımızdan akıp gelen ve kaşlarımızı da geçen ter damlalarının gözümüzün içine girmesine de engel olur.

Ayrıca güneş ışıklarına karşı bir tente ve gölgelik görevi de vardır kirpiklerin. Onlar olmasaydı, şüphesiz güneş ışıklarından çok daha fazla rahatsız olacaktık.

Şimdi parmağınız ile kirpiklerinize bir dokunun bakalım.

Ne oldu? Siz dokunur dokunmaz gözünüz kapandı yani göz kırptınız değil mi? 

Kirpiklerin bir faydası da budur işte! 

Tıpkı kedilerin bıyıkları ya da bazı acayip canlıların dokungaçları gibi kirpikler de çok hassastır. En küçük bir dokunuşta hemen göz kırpma refleksimizi harekete geçirirler. Bu da gözlerimizi korumamız açısından çok önemlidir.

 

Kirpikler de uzar ama...

Eğer bir resim, her hangi bir resim, mesela bir yüz resmi yapacaksanız iki şeyi önceden biliyor olmanız gerek: Nereden başlayacağınızı ve nerede duracağınızı!

Nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız asla bir yüz çizemezsiniz zaten. Nerede duracağınıza karar veremiyorsanız, çizdiğiniz resim asla bir insan yüzüne benzemez. Fil kulağı gibi kulaklar çizersiniz mesela... Belki de patlıcan kadar kocaman bir burun! Ya da limon kadar gibi iri ve birbirine yakın baykuş gözler... 

Nerede duracağınızı bilmek, nereden başlayacağınızı bilmek kadar önemlidir; bırakın bir insan yüzünü bir tek gözün bir tek kirpiğini çizmek için bile gereklidir...

Maydanozlar çınar ağaçları kadar büyümez, çınar ağaçları dağ boyuna erişmez, dağlar atmosferi delip geçmez, kıtalar kadar büyük okyanuslar, yüzbinlerce yıldır hep durdukları yerde durur ve sıcak sarı kumsalları, pütürüklü oyuklarında minnacık yengeçlerin martılarla bul beni oynadığı pembe kayalıkları aşmaz; Dünya dönüp durduğu yörüngesinden dışarıya adım atmaz, Ay üzerimize üzerimize gelmez, yahut kaçıp uzaklaşmaz gecelerimizden; Güneş sağa sola taşkınlık edip saldırmaz. Çünkü bu kâinattaki her şeyin belirlenmiş bir başlangıç noktası olduğu gibi, belirlenmiş bir de bitiş noktası vardır.

Uzayanlar uzaması gerektiği yere kadar uzar, büyüyenler, büyümeleri gerektiği yere kadar büyür...

Göz kapaklarımızın uçlarına sıralanmış bu güzel eğimli kıllar, saçlarımızla aynı maddeden yaratılmışlardır. Ancak saçlarımızdan farklı olarak, uzamalarının bir durma noktası, yani bir sınırı vardır...

Eğer kirpiğiniz kopsa yahut yanlışlıkla kesilse, tıpkı saçlarınız gibi tekrar çıkar ve uzar ama sadece eski uzunluğuna gelene kadar uzar. Daha fazla uzamaz. Ve iyi ki de uzamaz! Uzasaydı gazetelerde, televizyonlarda, kirpiklerini kısaltırken kendi gözünü çıkaran, yahut acemi bir berberin kurbanı olan insanların haberleri, trafik kazalarından çok daha sıradan olurdu... Üstüne bir de uzayan kirpiklerini zamanında kestirmediği için önünü göremeyip kazaya sebep olan sürücü ve yayalara dair ürpertici haberleri de ilave etmemiz lazım...

Kirpiklerin en önemli faydalarından bir tanesi de gözün kurumaması için çok önemli olan göz yaşının buharlaşıp uçmasına engel olmak yahut bunu yavaşlatmaktır. Yani kirpiksiz gözler daha çabuk kurur... Kuruyan gözler yanar, yanan gözler de... E yanar işte daha ne olsun!

İşte her şeyde bir hikmet hatta pek çok hikmet var diyoruz ya, boşuna değil. Alın size kirpiklerin ucuna takılmış bir hikmet daha...

 

Eğri ama eğreti değil!

Kirpiklerinize yakından baktıysanız, onların bahçe kazıkları gibi dümdüz olmadığını üsttekilerin yukarıya, alttakilerin ise aşağıya doğru güzel tatlı bir kavisle eğilmiş olduğunu görürsünüz. Eğer kirpikler dümdüz olsaydı, bu her şeyden önce görüşümüzü kapatacak ve her göz kırpışımızda birbirine dolanan kirpiklerimizi açmaya çalışacaktık. 

Oysa kirpikler göz kapaklarımızda bulunan ve özel bir yağ salgılayan salgı bezleri sayesinde yağlanır. Böylece hem yumuşar hem de badana fırçası gibi dimdik ve sert olmaları önlenir. Gözbebeğimizden dışarıya doğru ahenkle kıvrılır ve gözümüzün görüşünü engellemeyecek bir şekilde dururlar.

Size iki kere ikinin dört ettiği kadar gerçek bir şey söyleyeyim mi?

Bir şey, her hangi bir şey… Eğer işinize yarıyorsa, eğer ondan bir fayda görüyorsanız, eğer öyle değil de başka türlü olduğunda zarar görecekseniz, eğer o olabilecek en güzel şekilde olmuşsa, o şey—her hangi bir şey mesela kirpiklerinizin böyle özel bir yağ ile yağlanıp tatlı bir eğimle görüşünüzü ve gözünüzü rahatsız etmeyecek şekilde bükülmesi gibi her hangi bir şey—asla tesadüf değildir. 

Kendi kendine olmuş bitmiş değildir. 

Öyle olması istendiği için öyle yaratılmıştır.