Mesha Selimoviç, ‘Derviş ve Ölüm’ kitabında “Neden bu kadar acı var?” diye sorar. Cevabını sonra verir:
“Belki de bu dünya yaşamaktan ziyade ölmeye daha uygundur.” Ölümlülük adını ‘acı’ koyduğumuz çatlaklar açar insanda.
***
Mahmud Derviş yol ayrımındaki sancıları şiirin avucuna alıyor usulca:
“Ne yapalım? dedi / Hiçbir şey, dedim, tüketelim ihtimalleri.”
***
Latife Tekin Sevgili Arsız Ölüm’de ölümün an’lara vuran telaşını resmediyor, yaşamanın ölüm bilinciyle olacağına işaret ediyor:
“O gül zamanı Dirmit, ‘Ya uyur da, uyanamazsam. Ya ben uyurken güller solar, dallar kurursa,’ diye öyle çok korktu ki, o gül zamanından bir dahaki gül zamanına kadar gözünü hiç kırpmadı.”
***
Hermann Hesse, kimsenin yaptığını beğenmeyen mükemmeliyetçilerin sırrını ifşa ediyor:
“Bazıları kendilerine ‘kusursuz’ gözüyle bakar. Bunun nedeni kendilerinden fazla bir beklentileri olmayışıdır.”
***
Ursula K. Le Guin, laf dinlemezleri, ağzından çıkanı kulağı duymazları ne güzel ihbar ediyor:
“Konuşma paylaşmadır—birlikte yapılan bir sanat. Sen paylaşmıyorsun, yalnızca bencillik ediyorsun.”
***
José Saramago, Körlük’te görmenin bir Gören’in “gör!” demesiyle, görmeye değer şeyleri görünür etmesiyle görünür olduğunu gösteriyor:
“Tanrım gözlerimizin görmemesi ne büyük bir eksiklik, görmek, görmek belli belirsiz birer gölge halinde bile olsa görebilmek, bir aynanın önünde durmak ve koyu, zor görülen bir lekeye bakıp bu benim.”