TR EN

Dil Seçin

Ara

Yazarımız Hüseyin Burak Uçar İle Yeni Çıkan Kitabını Konuştuk / Hayal, Gerçeğe Ulaştıran Bir Köprüdür

Yazarımız Hüseyin Burak Uçar İle Yeni Çıkan Kitabını Konuştuk / Hayal, Gerçeğe Ulaştıran Bir Köprüdür

"Hayal, gerçeğe ulaştıran bir köprüdür. Bu köprüyü kurmak için bir hayalbaz gerekir," diyor yazarımız ve hayal ile hayatın gerçekleri arasında köprüler kuruyor. Kendine özgü üslubuyla yazdığı öyküleri, şüphesiz ki okuyanları etkiliyor. Bu öykülerin geri planını ve yazmanın sırlarını yazarımız Hüseyin Burak Uçar ile konuştuk...

 

S. Sizi tanıyabilir miyiz, kimdir Hüseyin Burak Uçar?

C. 1968 Adapazarı doğumluyum. Liseyi Adapazarı’nda okudum. Marmara Üniversitesi’nde İktisat bölümünden mezun olduktan sonra özel bir bankada gişe yetkilisi olarak bankacılığa başladım. Farklı bankalarda toplam 28 yıl devam eden çalışma hayatımın 24 yılı yönetim kademelerinde geçti. Mesleğim gereği benim için yazmak ikinci sırada kalmıştı. Yaklaşık iki yıl önce 28 yıllık iş hayatımı kendi isteğim ile sonlandırdım. Böylece çok istediğim şey nasip oldu ve “okumak-yazmak” birinci sıraya yerleşti. Evliyim ve dört çocuk babasıyım. En büyüğü 25 en küçüğü 8 yaşında. Mesleğimin yoğunluğu nedeni ile çocuklarıma yeterince ayıramadığım zamanı da telafi etme imkanı buldum. 

 

S. Çalışma hayatınız oldukça uzun bir süreyi kapsıyor. Deneyimlerinizden ve size kattıklarından biraz bahseder misiniz?

C. Çalışma hayatım boyunca liderlik, pazarlama, kurumsal ve kişisel gelişim ve koçluk konularında oldukça yoğun bir eğitim alma ve uzmanlık seviyesinde gelişme imkanı buldum. Buna aldığınız eğitimleri işinizde uygulama imkanı eklenince ortaya aktarılması ve paylaşılması gereken bir birikim çıkıyor. İşiniz gereği yüzlerce ekip arkadaşınız oluyor ve binlerce insana dokunuyorsunuz. Eğer isterseniz, hem bir bankacı, hem bir lider, hem bir eğitimci, hem bir koç, hem de insan sarrafı olabileceğiniz bir meslek bu. Bütün bunlar benim insanlar ve hikayeler biriktirmeme imkan sağladı. Gelişim yazılarımda da hikayelerimde de bu birikimden çok istifade ettim.

 

S. Yazmak o kadar yoğunluğun arasında ikinci sırada bile olsa kendisine nasıl yer bulabiliyor. Sizi yazmaya yönelten nedir?

C. Okumak ve yazmak, hayatınızda hangi işi yaparsanız yapın sizin o işte daha iyi olmanıza da katkı sağlıyor. Adapazarı Ozanlar Lisesinin Orta Kısmında Türkçe öğretmenimiz rahmetli Cihat Özgirgin, yaz tatilinde başınızdan geçen bir olayı yazın dediğinde, yazdığım yazıyı çok beğenmiş, verdiği en yüksek not ile de ödüllendirmişti. Bu olay, yazma serüvenimin dönüm noktası oldu. 

Yazmanın ilk adımı okumaktır. Adapazarı Kurtuluş İlkokulunda çok sevdiğim öğretmenim Belkıs Deniz’in katkıları ile bir okuma sevdasına tutulmam ve tabiri caiz ise “ne bulsa okur” denilen türde bir okuma oburu olmam, beni, Türkçe’yi iyi konuşan, okuduğunu iyi anlayan ve yazma cesaretini gösterebilen bir konuma taşıdı. Lise yıllarında tanıştığım o zamanlardan beri hep takip ettiğim Zafer Dergisi de benim için bir okul oldu ve istikametimi belirlememde etkili oldu. Değerli büyüğümüz Cüneyd Suavi’nin “Hayatın İçinden” başlığı ile yayınlanan kısa hikayelerini, diğer yazı ve makalelerin yanında ayrı bir heyecanla takip eder ve bir gün benim de hikayelerimin burada yayınlanmasının hayalini kurardım. Bu hayalim yaklaşık iki yıl önce “Hayalin İçinden Öyküler” olarak gerçekleşti. 

 

S. Sizin Zafer Dergisi’ndeki öyküleriniz dışında Yeni Sakarya Gazetesi’nde ve haber sitesi Dikgazete’de köşe yazılarınız yayınlanıyor. Hangisi daha öncelikli sizin için, öykü mü deneme mi?

C. Köşe yazılarımda sık sık değindiğim gibi, “nasıl daha iyi, daha faydalı ve mutlu bir hayat yaşayabiliriz” sorusunun peşine düştüm ve pergelimin sivri ucunu bu sorunun üzerinde sabitledim. Bu yaptığım bana diğer ucu ile çok geniş bir yelpazede dolaşma imkanı veriyor. İnovatif-yenilikçi düşünce, inovasyon ve teknolojinin insana etkileri konuları yazılarıma nüfuz edecek kadar ilgilendiğim ve önemsediğim konular. Aynı zamanda unutulmaya yüz tutmuş insani değerlerimizi hatırlatmayı da bir görev addeden yazılar bunlar.

Öykülerim ise Zafer Dergisi’nde kullandığımız üst başlıkta olduğu gibi: Hayalin İçinden Öyküler. Bu öykülerde, olan ile olmasını hayal ettiğim konuları harmanlıyorum. Hayal kurmak daha çok çocuklara özgü kabul edilir. Oysa hayal kurabilmek ve bir yanı ile çocuk kalabilmek her yaş için bir ihtiyaç. Hikaye yazmak benim için daha öncelikli demektense, ilk göz ağrım demeyi tercih ediyorum.

 

S. Edebiyatın etki alanına ve sizin yazarlık serüveninize dair neler söyleyebilirsiniz?

C. Edebiyat hayatın bizatihi kendisi aslında. Fakat çoğu zaman görünenle yetinmeyerek onun ardındaki gizli bahçeyi seçiyor kendisine yaşam alanı olarak. Sıradan olmaktan kurtulmak için hayalin büyüsünü kullanıyor. Balkabağını bir arabaya dönüştürebilme gücünü oradan alıyor çünkü. Bunu bir kandırmaca olarak değil de gerçeği açığa çıkarmak için yapıyor. Çünkü olanı olduğu gibi, görüneni göründüğü gibi aktarmanın derdinde değil edebiyat… Onun derdi perdenin arkasını, duvarın ardını, görünenin görünmeyen tarafını anlatabilmek, evreni, dünyayı, insanı ve hayatı okuyabilmek. Bu sayede insanın önce kendisini sonra da her şeyin sahibini tanımasına aracılık etmeyi amaçlıyor. İnsanın insan olma sürecinde çok önemli bir vazife üstleniyor.

Benim yazarlık serüvenim az önce bahsettiğim gibi ilk okul çağlarında başlıyor aslında. Çocukluğumdan beri yazarlığın gizli bahçesinin hep yakınlarındaydım. Okumak ve yazmak hep tuttular elimden hiç bırakmadılar. Kırklı yaşlarımda bile büyüyünce yazar olacağım diyerek sık sık gülümsettim çevremdeki yüzleri. Shakespeare’in kırk beşinden sonra yazmaya başladığını öğrenmiştim çünkü. Ve bir gün topladım cesaretimi ve çaldım yazarlığın gizli bahçesine açılan o kapıyı. Fakat öğrendim ki, önce çalmam gereken kapı bir ustanın kapısıymış. Ondan yazarlığın sırlarını öğrenmeliymişim. Talebe olmalıymışım bir süre. Talep eden olmalıymışım. Çok çalışmalı ve uykusuz geceleri göze almalıymışım. Üstelik daha çok okumalıymışım yazmak için. Yeni kelimeler biriktirmeliymişim. Beğenmemeliymişim öyle her yazdığımı. En ağır eleştiriye tahammül edebilmeliymişim. Kelime işçiliği yapmalıymışım, çünkü bir heykeltıraştan farkı yokmuş yazarın. Fazla kelimeleri atmalı ve o cümle için en doğru kelimeleri bulmalıymışım. Sabırlı olmalıymışım.

Yazar olma hayalleri kuran okuyucularımız bu sözlerimi önemsemeli ve çok çalışmayı göze almalılar. Ve yazmak için öncelikle çok okumalılar.

 

S. Yazmak için önce okumak diyorsunuz. Hangi yazarlar var kitaplığınızda diye sorsak?

C. Kitaplığımda şiir, deneme, roman, araştırma, tarih, ekonomi, kişisel gelişim alanlarında birçok kitap yer alıyor. Fakat hikaye deyince Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Mustafa Kutlu, Sait Faik Abasıyanık, Sadık Yalsızuçanlar ve A. Ali Ural ilk aklıma gelenler. Cemil Meriç, Peyami Safa ve Ahmet Hamdi Tanpınar hangi türde yazarsanız yazın okumanız gereken yazarlar kanaatimce. Yabancılardan Dino Buzzati ve Govanni Papini ve Oscar Wilde okuduğum ve etkilendiğim yazarlar. Filibeli Ahmet Hilmi’nin A’mak-ı Hayal (Hayalin Derinliklerinde) isimli kitabının ise bende özel bir yeri olduğunu söyleyebilirim.

 

S. Sıra geldi yeni çıkan öykü kitabınız Hayalin İçinden Öyküler-HAYALBAZ’a. Öncelikle hayırlı olsun. Neden HAYALBAZ?

C. Hayal kurmak ve başka bir açıdan bakmak gelişim yazılarımın da merkez noktasını oluşturuyor aslında. Hayal kurmak çok önemli. Yahya Kemal Beyatlı bir şiirinde bu önemi şu mısra ile çok güzel ifade ediyor: “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” Elbette ki kavlî duanın ve hayalin gerçekleşmesi için gereken çabayı göstermek demek olan fiilî duanın, daha önemli olduğunu unutmamak gerek.

Hayalbaz: hayalci, hayal kuran, aynı zamanda gölge oyununda oyunu sahneleyen ve gölgeleri konuşturan kişi anlamına geliyor.

Kanaatimce hayal, gerçeğe ulaştıran bir köprüdür. Hayalbaz da o köprüyü kuran kişidir. 

Kitaptaki öyküler de bazen üzerine hayal sosu dökülmüş, bazen de gerçekliği artırılmış öyküler. Her biri yukarıda değindiğim zorlu süreçlerden geçtiler ve yaşadığımız bu çağın sancılarından beslendiler daha çok. Bu sancıların başında ise hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamanın bir salgın haline dönüşmüş olması geliyor. Bunun geleceğe muhtemel yansımalarına dair kurgular var çoğunda. 

Bir öyküde karanlık maddenin karanlığı, bir diğerinde cennet bahçelerinden bir bahçenin aydınlığı, birinde yarım kalan bir hikayede yazarını bekleyen bir karakter, diğerinde kırmızı kar yağınca diye başlayan sözler veren fakat kırmızı kar yağdığında ortalıktan kaybolan insanlar var. Bir diğerinde bir ekip halinde çalışarak, insanların başına gelecek ölümcül bir kötülüğü önleyen orman sakinleri, diğer bir öyküde kaderini kendisi yazmaya çalışan birisi, bir başkasında istediği zaman ölemeyeceğini anlayan biri var. Bu öykülerde felekten bir gece çalmaya çalışırken yakalanan ya da asansörde karşılaştığı meczubun bir cümlesi ile hayatı değişen karakterlere rastlamak da mümkün. Her ne kadar hayal-kurgu öyküler de olsa hepsi insana dair gerçeklere değinen öyküler. 

Lise ikinci sınıf öğrencisi kızım Ayşe Naz Uçar’ın HAYALBAZ’a olan katkısı benim için çok değerli. 25 adet öykünün her birine, öykülerle gönül bağı kuran resimler çizdi. 

Dilerim o resimlerle bütünleşen bu öyküler okuyanların kalplerine dokunmayı başarırlar.

 

Kalpten gelen kalplere ulaşacaktır. Kitabınız tekrar hayırlı olsun. Çok teşekkür ediyoruz.

Bilakis ben teşekkür ediyorum.