P. Valery, insanın kendi kendini tutsak edişinin acı hikayesini itiraf ediyor:
“Ben kendi zincirlerimin kuyumculuğunu yaptım.”
Zincirlerini altın gibi süsleyen aldanmış mıdır,
yoksa kendisini zincirleyenlerden intikam mı alıyordur?
Kim bilir?..
***
Fıtratı dillendirmesiyle tanıdığımız Alman şair Heinrich Heine,
“rahmet etmeyi kendime ilke yazdım” mealindeki ayeti okumuş gibi
kalbinin ümidini seslendiriyor:
“Elbet Allah beni affedecektir, çünkü O affedici.”
**
Virginia Woolf, dünya darlığını resmediyor adeta,
bu dünyaya kananları dürtüyor acıtma pahasına:
“Yaşamak neden böyle içler acısı,
neden bir uçurumun yanı başından geçen daracık bir yol gibi?”
***
“Yürürken ‘biri’ olmama özgürlüğünü yakalarız;
çünkü yürüyen bedenin tarihi yoktur,
o sadece hareket halindeki kadim yaşamdır.”
Frédéric Gros, Yürümenin Felsefesi’nde
hiç gidilmemiş bir inceliğe yürüyor.
***
Dostoyevski’nin vicdanının söylediği bu ölümsüz soru
o güzelim gökyüzünden
masumların üzerine ateşli bombalar atanların ve attıranların kalbine
hiç değmiyor mu acaba?:
“Bu kadar güzel bir gökyüzü altında,
bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyor!?”