TR EN

Dil Seçin

Ara

Bugün Ektiğini Bugün Biçenler

Herkesi şaşırtan bir görüntü vardı kül kümelerinin yanında. Yangının ortasında kalmasına rağmen koca bir buğday harmanı olduğu gibi duruyordu. Dev alevler orayı atlamış geçmişti. Harman sahibi ise harmanının yanında bekleyip duruyordu. Bir şaşkınlık içindeydi.

Uzun bir yolculuktan sonra yolu bir köye düşmüştü. İyice susamış, üstelik acıkmıştı da... Gözüne kestirdiği bir evin kapısını hafifçe tıklattı. Kapıyı evin hanımı açtı.

“Bir tas suyunuz var mı bacım, çok susadım da.” dedi.

“Bir tas suyun lafı mı olur kardeş, yoldan geliyorsun, görünen o ki, acıkmış olman lazım. Siz içeri buyurun, çok kalmaz beyim de gelir.”

Misafir daveti kabul etti. Serin bir köşeye çekildi oturdu. Kısa bir süre sonra ev sahibi de geldi. Hoş beşten sonra misafirin önüne sofra serildi. Birkaç parça yiyeceğin yanında bir tabağa da pekmez koymuşlardı. Pekmez hoşuna gitmişti.

Ev sahibi yıllardır uyguladığı bir âdetini anlatmaya başladı misafirine:

“Köye girerken gözünüze çarpmıştır. Önemli bir gelir kaynağımız üzüm bağcılığıdır. Benim de bir parça bağım var. Her sene hasat mevsimi olunca, üzümü keserim, suyunu sıkar, pişiririm, pekmez yaparım. Dört teneke pekmez çıkar. Üç tenekesini köylüye dağıtırım, bir tenekesini de eve bırakırım. Gelirken siz de görmüşsünüzdür. Bu sene bir çekirge afeti geldi. Ne kadar yeşillik varsa, hepsini yedi bitirdi. Köyün bağları da bu felaketten nasibini aldı. Ne yeşil bir yaprak kaldı, ne de bir salkım üzüm...

Ancak benim bağa hiçbir şey olmadı. Çekirge sürüsü benim bağa uğramadı, bir zarar da vermedi. Sapasağlam kaldı. Her sene olduğu gibi, bu sene de yine üzümü kestim, suyunu sıktım, pekmez yaptım, dört teneke çıktı, birini eve bıraktım, geri kalan üç tenekesini de köyde fakir fukaraya dağıttım. Bu yüzden, çekirge bütün bağları kırıp geçirdiği hâlde benim bağa dokunmadı.”

Misafir hayranlığını gizleyemedi, gözüyle görmüştü, o kadar bağın içinde tek yeşil kalan bir bağ vardı ve hayranlığını “Maşallah!” diyerek dile getirdi ve örnek davranışından dolayı ev sahibini kutladı.

Evet, böyle bir niyette, böyle bir amelde bulunan bir kimseyi hem kul kutluyor, hem de Cenâb-ı Hak... Böyle kimselerin durumuna bir misal getiren Allahu Teâlâ, her yaptıklarından da haberdar olduğunu söylüyor, “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak verip her başağında yüz tane bulunan bir tanenin hâline benzer. Allah dilediğine kat kat fazlasını da verir. Allah’ın lütfu geniştir, ilmi her şeyi kaplar.” (Bakara Sûresi, 2:261)

***

Birkaç sene sonra bir yaz mevsimi, hasat zamanıydı. Ekinler biçilmiş, toplanmış, harman yapılmıştı. Harman yerlerinde tepecikler hâlinde buğday ve arpa desteleri vardı. Çiftçinin bir yıllık emeğiydi bu. Yıllık gelirini buradan karşılayacaktı.

Ancak acı haber kısa sürede her tarafa ulaştı: “Kilis”in harmanlarına ateş düşmüş, yangın bütün harmanları sarmıştı.

Çevreden duyanlar koşmuş, bir an önce yangını söndürmeye koyulmuştu. Kendisi de yerinde duramamış, bu insanların yanında yer almaya gitmişti. Gerçekten de manzara dehşet vericiydi. Alevler göklere yükseliyor, harmanlar cayır cayır yanıyordu. Fakat olanca gayrete rağmen harmanların büyük bir kısmı yanmış, öbek öbek kül yığınları oluşmuştu.

Ancak herkesi şaşırtan bir görüntü vardı kül kümelerinin yanında. Yangının ortasında kalmasına rağmen koca bir buğday harmanı olduğu gibi duruyordu. Dev alevler orayı atlamış geçmişti. Harman sahibi ise harmanının yanında bekleyip duruyordu. Bir şaşkınlık içindeydi.

Yanına vardı. Sordu: “Kardeş, sebebi ne ola ki, herkesin harmanı yanıp kül olduğu hâlde senin harmanın böyle olduğu gibi kalmış? Yangından ve ateşten bir zarar görmedin!”

Harman sahibi üzüntülüydü, çünkü bütün komşularının bir yıllık emeği kül olmuştu; sevinçliydi, kendi harmanı kurtulmuştu.

“Ben,” dedi, “her sene harmanı kaldırırken, içinden onda bir zekâtını (öşrünü) ayırırım, fakir ve muhtaçlara veririm, ondan sonra buğdayı ambara çekerim. Böylece Rabbim benim harmanı korudu.”

Evet, hadis-i şerifler açıktı:

“Mallarınızı zekâtla koruyun. Hastalıklarınızı sadaka ile tedavi edin. Bela dalgalarına dua ve yakarışla karşı koyun.” (et-Tergib ve’t-Terhib, 1:520)

“Karadaki ve denizdeki bir mal ancak zekâtının verilmemesinden dolayı telef olur.” (Feyzü’l-Kadîr, 5:437)

Zekât, sadaka ve infak manevi bir sigortadır.