Rainer Maria Rilke, bir zamanlar “her şey merkezindedir” diyerek “Merkez Efendi” unvanını alan bilgenin şahit olduğunu şairce söylüyor:
Her şey yerli yerindedir, rol almıştır, katılır ve hiç eksik tarafı bulunmayan bir bütün oluşturur.
***
Kemal Sayar’a göre ‘boşluk’ bir ev kadar büyük ve kalıcı, uzun sureli ve aldatıcı olabiliyor:
“Düş kurmanın, hayallere dalıp gitmenin, bir kitabın koynunda uyuyakalmanın imkânlarını bize vaad etmeyen bir ev boştur.”
***
“Bir başka” Kastamonu manzarası çiziyor Risalehaber.com’daki yazısında Himmet Uç. Said Nursi’ye mekan olan Kastamonu’nun çok önemli tefekkür başlangıçlarının beşiği olduğunu hatırlatıyor. Ayetül Kübra, Münacaat Risalesi, Dördüncü Şua (Hasbiye Risalesi)… “Kastamonu’da düşünce dünyasına gözünü açan bir kahraman var. O kıyamete kadar yaşayacak. Kimdir diyecekseniz? Bu ‘Kâinattan Halıkını Soran Bir Seyyah’ olarak Bediüzzaman’ın kurmaca dünyasından varlık sahasına çıkan bir kahraman. Aramak dinin, sanatın ve felsefenin, ilimin en efsunlu ve etkileyici kelimesi.”
***
Süleyman Seyfi Öğün zorunlu din dersi tartışmaları bağlamında zorunlu olan değil, gönlün ihtiyacı olan asıl bağı hatırlatıyor:
Sorun yerküre ile gökkubbe arasındaki ilişkinin sakatlanmış olması... Modernleşme, yerkürenin iş ve işlemlerinin, gökkubbe ile belirlenmesine itiraz eder. Buna kısaca dünyevîleşme diyebiliriz. Aslında bu, Guénon’un metafiziksizleşme dediği olgudur. “Din, modern dünyada yerküreye nezâret eden bir üst akıl olma vasfını kaybeder.” Anlaşılan o ki, göğe dargın, kâinata küskün, kendi varoluşuna aldırışsız bir insan, din kültürü bilgisini çoğaltmakla onarılmaz, kendi varlığını gökkubbe altında anlamlandıracak bakışı kazanmakla kazanılır.