TR EN

Dil Seçin

Ara

İmanı Tazelemek

İmanı Tazelemek

Şeytanın hilesinden ve vesveseden kurtuluş çareleri

İnsanın dünyada en büyük sermayesi ve elde ettiği en kıymetli hazinesi imanıdır. Onu her an taze ve canlı tutmak, muhtemel tehlike ve düşmanlardan muhafaza etmek zorundadır. Çünkü hem bu dünyadaki rahatı, hem de öbür âlemdeki saadeti iman sayesinde kazanacaktır. Bunun için imanın elde edilmesi ne kadar mühimse, muhafazası da o derece büyük önem taşır. Son nefesin de imanlı olarak verilmesi lâzımdır ki ebedî saadete ermek nasip olsun.

İşte imanın muhafazası, onu her an inkişaf ettirip tazelemekle mümkündür. Bunun çaresini ve yolunu Peygamber Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde gösterirler:

“İmanınızı ‘Lâ ilâhe illallah’ kelime-i tevhidiyle yenileyiniz.” (Müsned, 2:359)

Peygamberimizin (asm) bu tavsiyesinin hem insanın kendisini devamlı şekilde tazelemesi, hem de zaman zaman ârız olan gaflet anlarında işlenen hatalardan temizlemesi bakımından büyük hikmetleri vardır.

Evet, insan nasıl bir değişikliğe uğramaktadır ki, bu değişikliğin ardından imanını tazelemeye ihtiyaç duysun? İnsanda görülen bu değişmeyi birkaç şekilde görmek mümkündür.

Bu noktalara Bediüzzaman’ın tespitleri ışığında bakalım.

Öncelikle, “İnsanın hem şahsı, hem âlemi her zaman teceddüt ettikleri (yenilendikleri) için, her zaman tecdid-i imana muhtaçtır. Zira insanın her bir ferdinin mânen çok efradı var. Ömrünün seneleri adedince, belki günleri adedince, belki saatleri adedince birer ferd-i âher sayılır. Çünkü zaman altına girdiği için o ferd-i vahid bir model hükmüne geçer, her gün bir ferd-i âher şeklini giyer.” (Mektubat, s. 308)

İnsan vücut yapısı ve hâlet-i ruhiyesi itibariyle her an değişmektedir. Vücudumuz, her biri birer yapı taşı hükmünde olan ortalama altmış trilyon hücreden meydana gelmiştir. Bu hücreler sabit kalmamakta, devamlı değişmektedir. Bir saniyede otuz milyon hücrenin ölüp, bir o kadarının yaratıldığını düşünürsek, maddi bünyenin ne kadar değiştiğini fark ederiz. İşte bu yönüyle insan bir ferd-i âher, başka bir fert olmaktadır.

Diğer taraftan insan manevî yapısı ve ruhî durumu yönüyle de sık sık değişikliğe maruzdur. Manevî şahsiyetimizin merkezi olması hasebiyle kalbimiz, çok değişen bir özelliğe sahiptir. Kalbin bu hâlini bir hadiste Peygamberimiz (asm) şöyle ifade ederler:

“Her an değiştiği için ona kalb denilmiştir. Kalb bir ağacın başına asılmış kuş tüyüne benzer. Rüzgâr devamlı onun içini dışına çevirir.” (Müsned, 4:408)

İşte imanın mekânı olan kalb, meydana gelen hâdiselerden ve insanda mevcut olan diğer duygularının da tesiriyle kuş tüyü misâli halden hale girmekte, dolayısıyla insanı her değişiklikte yeni bir şekle sokmaktadır. Öyle ki insanın ruhî durumu bazan birkaç dakika içinde değişebilmekte, bazan da tam tersine dönebilmektedir. Yukarıda da ifade edildiği gibi, insan bu yüzden ömrünün seneleri, belki günleri, hatta saatleri sayısınca farklı bir insan olmaktadır.

Maddi ve mânevî hayatında bu kadar değişikliğe uğrayan insan için esas olan bütün bu hal ve değişikliklerinde yine iman nurunu ışıldatarak o zaman parçacıklarını aydınlatmaktır. Aksi takdirde ruh dünyamızda meydana gelen küçük bir inkılâbın kararttığı âlemimiz bize dünyayı zindan edebilir. Bilhassa günahların neticesinde meydana gelen bu hallerin sıkça tekrarı insanı bazan öyle bir noktaya getirir ki, Allah korusun, kalbdeki iman da tesirini gösteremez duruma gelir. Bu bakımdan Allah’a iman etmiş olma şuurunu hayatımızın her safhasında canlı ve taze tutabilmemiz için “Lâ ilâhe illallah” kudsî kelimesini tekrar ederek ruhu aydınlatmalı, kalbi işletmelidir.

“Hem insanda madem nefis, heva ve vehim ve şeytan hükmediyorlar. Çok vakit imanını rencide etmek için gafletinden istifade ederek çok hileleri ederler, şüphe ve vesveselerle iman nurunu kaparlar. Hem zâhir-i şeriata muhalif düşen ve hatta bazı imamlar nazarında küfür derecesinde tesir eden kelimat ve harekât eksik olmuyor. Onun için her vakit, her saat, her gün tecdid-i imana (imanı tazelemeye) bir ihtiyaç vardır.” (Mektubat, s. 308)

Evet, insanı devamlı imanına aykırı hareket etmeye teşvik eden başta şeytan olmak üzere, nefsi ve gayr-ı meşru arzuları gibi bazı düşmanları vardır. Bu güçler insanın gafletinden faydalanarak çeşitli hile, vesvese ve şüphelerle imanını zedeleyip, nurunu söndürmeye çalışırlar.

Bundan başka, insanın farkında olmadan sarfettiği bazı söz ve hareketlerden imana zarar verecek bir mahiyet taşıdıklarından imanın insan üzerindeki tesirini azaltabilmektedirler.

Bunun için Müslümanın her vakit, her saat ve her gün imanını yenilemesi, bu şekilde mânevî tehlike ve düşmanlardan muhafaza etmesi lâzımdır. Bunun da yolu hadis-i şerifte geçtiği gibi “Lâ ilâhe illallah” sözünü dilinden düşürmemek, mânâsını ve ruhunu kalbinde yaşatmaktır.