TR EN

Dil Seçin

Ara

Bire Karşılık Binler...

Bire Karşılık Binler...

Her şeyi yaratan Allah (cc) o güzellikleri yaratmış ve bir vasıta ile bize ulaşmasını takdir etmiştir

Çalışan insanlar maaşlarını vezneden alırlar. Gerçekte maaşları, işveren kurum verir; veznedar ise sadece aracı olmuştur.

Hayatta çoğu güzellikler de böyle çeşitli aracılarla bize ulaşır. Bizler bize ulaşan güzelliklere sebep olanlara teşekkür eder, onları methederiz. Ancak bunlar sadece o güzelliklere köprü olmuşlar, onları yaratmamışlardır. Her şeyi yaratan Allah (cc) o güzellikleri yaratmış ve bir vasıta ile bize ulaşmasını takdir etmiştir.

İşte bütün bu sebep olanlara teşekkür ettiğimiz halde, asıl teşekküre ve hamde lâyık olan Âlemler Rabbini unutmamız elbette bize yakışmaz.

Kâinatın ve nimetlerin gerçek sahibini unutmayan büyüklerimiz bundan dolayıdır ki, şükürde ve tesbihte sayıları yetersiz bulmuşlar ve “ağaçların yaprakları adedince; yağmurun taneleri sayısınca; denizlerin dalgaları adedince…” hamdler ve şükürler etmişler Âlemler Rabbine…

Şüphesiz ki, bu manzarayı yakalayıp fotoğrafını alabilmek takdire şayan bir iş. Geçenlerde cennet köşesi bir manzaranın altındaki yorumda “bu fotoğrafı çekenin emeğini de unutmamamız ve ona teşekkür etmemiz gerektiği” hatırlatılıyordu.

Bu çok doğruydu. Yapılan her güzel iş takdiri hak eder ve ‘kadirşinas insanlar,’ güzel işleri hakkıyla takdir ve tebrik ederler. Yalnız şu var ki; harika bir manzaranın fotoğrafını çeken fotoğrafçıyı unutmayan ve takdir eden insan, o harikulade manzarayı yaratan Âlemler Rabbini de unutmamalı değil mi?..

Güzel bir manzaranın görülmesine aracılık eden insan takdir ve tebriği hak ediyorsa, o manzarayı ve fotoğrafçıyı yok iken yaratan Allah (cc) nasıl ve ne kadar bir hamde ve senaya lâyık olur…

Pazardan ya da marketten onlarca çeşit sebze ve meyveleri alıyor ve onları satanlara bir fiyat ödüyoruz. Satıcılara verdiğimiz bu fiyat, aslında tarladan bize gelene kadar yaptıkları aracılık içindir.

Peki o meyve ve sebzeleri yaratan onların gerçek sahibi olan Allah (cc) ne fiyat istiyor? Bediüzzaman Hazretleri, Birinci Söz isimli eserinde bunu şöyle cevaplıyor:

“Evet, o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. Başta ‘Bismillâh’ zikirdir. Ahirde ‘Elhamdülillâh’ şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i sanat olan nimetler, Ehad, Samed’in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek (anlamak) fikirdir.”

Hastalandığımızda acı çeker, endişe ederiz. Bir doktora gidip tedavi olduğumuzda sağlığımıza kavuşmamıza sebep olan doktora minnet hissederiz.

Hatta bazıları bunu abartarak Allah’a ait işi de doktora verir ve “hayatımı kurtardı; sağlığımı geri verdi..” gibi yanlış ve imana zıt ifadeler kullanırlar.

Halbuki verdiği ilaçlar ve uyguladığı metotla tedaviye vesile olan doktorumuza bir teşekkür ediyorsak; ya bize hayatımızı veren, hasta olduğumuzda şifayı yaratana ne kadar şükretmeliyiz?.. Binler, milyonlar, belki de sağlıklı olarak yaşadığımız her an için nasıl bir minnet duymalıyız Rabbimize?..

Çok söylenen güzel bir söz vardır; “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” diye. Yapılan iyiliğin unutulmayacağını ve iyilik yapanın hatırlandıkça hayırla yâd edilip ona teşekkür edileceğini anlatan bu söz; insan olarak yaratılmak gibi büyük bir nimet düşünüldüğünde nasıl bir anlam kazanır. İnsan olmanın hatırı, teşekkürü nasıl ve ne kadar olabilir… Böyle bir iyiliğin karşılığı ödenebilir mi? Bu mümkün değil ama, öyle cömert, öyle şefkatli bir Rabbimiz var ki, “nimet verenin kendisi olduğunu bilerek O’na şükredip teşekkür ettiğimizde,” verdiği nimete şükretmiş kabul ediyor. Bildiğimiz ve bilmediğimiz; geçmiş ve gelecek; büyük-küçük; gizli-aşikâr her bir nimeti için bizi yaratıp yaşatan Allah’a sonsuz şükürler olsun…