TR EN

Dil Seçin

Ara

Eylül 2008

post-title

Eylül 2008, 381

“Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibadetten geri kalır.” Hazret-i Lokman’ın oğluna nasihati…

Bir veli sözü de şöyle: “Çeşit çeşit yiyeceklerle midesini fesâda uğratan zâhidden Allah’a sığınırım.”

Âişe radiyallahü anha da etrafındakilere;

“Melekût kapısını açmak için gayret edin!” demiş.

Sormuşlar:

“Ne ile?”

Müminlerin annesinin cevabı:

“Açlık ve susuzlukla!”

Sayılı günlerden ibaret olan oruç, yine sayılı günlerden ibaret olan hayatımıza işte böyle incelik, derinlik ve zerafet kazandırıyor.

Öyleyse, bu incelik, derinlik ve zerafet halimize yansımalı. Oruçluyken hâlâ kaba ve nezaketsizce davranışlar sergiliyor muyuz? İşyerimizdeki çalışanlara kötü muamelede bulunuyor muyuz? Ailemize, şefkat dolu yaklaşımlarımızı esirgiyor muyuz? Eğer öyleyse orucu gerçek manası ve kıymetiyle tutamıyoruz demektir.

Ramazan dostlukların, fedakârlığın, sevginin inşaası için çaba harcattırmalı insana… Ramazan insanı insan yapan duyguların ateşiyle ısıtmalı bizi. Bizi tıka basa sevgiyle doyurmalı.

İradesine hâkim olabilmiş, şefkat ve merhamet esiri olmuş bir insandan daha güzel kim vardır? Bizler de o insanlardan olmaya çalışmalıyız.

Mustafa Kutlu, Oruç yazısında ne güzel anlatmış:

“Açlık bizi doyuruyor. En çok kıymet verdiğimiz şeyleri başkaları ile paylaşmaktan sonsuz bir haz duyuyoruz. Bize yük olan her unsur, her tasa, her ihtiras tasını tarağını toplayıp savuşuyor. Kapımız ve soframız açık. Derdimizi ve sevincimizi söylemekten hoşnutuz.

“Sabır bizi coşturuyor. Kalbin ırmakları dolu dizgin. Merhamet sağanak gibi boşalıyor. Gayretten, hürmetten, ibadetten, yeryüzünde oluşumuzun derinliklerinden, sebeplerden ve sonuçlardan geçiyoruz. Bir imtihan içinden yüz akı ile çıkıyoruz.

“İçimizde kurulan kürsü bizi hesaba çekiyor. Ağlıyor ve tövbe ediyoruz. Tövbe suları sonsuz çağlayanların şırıltısını, aydınlığını, engin ufukların parıltısını taşıyıp duruyor işte. Bu taşı da yoldan niçin kaldırmadım ben, bu çiçeğe bu hafta niçin su vermedim ben, şu çocuğun yanağına bir öpücük niçin kondurmadım ben, komşumun kapısını bir kez olsun çalmadım mı ben, alnımı secdeye bir kez olsun koymadım mı ben?

“Derken ben. Benlikten sıyrılıyor.

“Ve ağızları misk gibi kokanlar ve o gün insanlara gülden ağır bir söz söylememiş olanlar ve o gün almayı değil hep vermeyi düşünenler ve o gün “sabredenlere hesapsız ecirler verilecektir” müjdesi ile müjdelenmiş olanlar meleklerle birlikte iftar sofrasına oturuyorlar.

“Allah’ım, şükürler olsun oruçluyuz…”

İşte derin kavrayış sahibi bir Allah kulundan oruç iklimi… Evet, Allah’ım, şükürler olsun oruçluyuz. Şükürler olsun, Senin kulunuz. Sonsuz şükürler Sana…

Bu bakış, bu seziş ve kavrayışla Ramazan Bayramı’na erişenlere ne mutlu! Bayram, onların hakkı. Ramazan boyunca melekleşen ruhlar, bayram neş’esi içinde, kalan on bir ay boyunca bir sonraki Ramazan’ı hasretle bekliyor olacaklar.

Şimdiden hasretini duymaya başladık bile!

Bütün Zafer camiası ve okuyucularının Ramazan Bayramlarını en içten dileklerimizle kutlarız.

Bir sonraki ay buluşmak dileğiyle.

Hoşçakalın.

Dergideki Yazılar