YUNUSLAR NE İÇER, NASIL UYUR?
Hiçbir şey içmezler. Yunuslar çölde hiçbir su kaynağına ulaşamayan hayvanlar gibidir. Suyu yiyeceklerinden (genellikle balık ve kalamar) ve su açığa çıkaran vücut yağlarını yakarak elde ederler.
Yunuslar beyinlerinin bir yarısını ve aynı anda zıt yöndeki gözlerini kapatarak uyurlar. Beynin geri kalanı uyanık kalırken diğer göz, yırtıcı hayvanları ve engelleri izler ve su yüzüne çıkıp nefes almayı hatırlar. İki saat sonra yan dönerler. Bu sırada suda giden tomruklara benzerler.
***
“Evrenimiz hayata en uygun biçimde özel olarak yaratılmıştır.
Eğer başka türlü olsaydı, biz burada olmazdık…”
— Prof. Dr. Paul Davies
***
GRAM YAĞ İLE 3900 KİLOMETRE!
Yağlar dolaşımda yok denecek kadar az bulunan, çözünürlükleri oldukça düşük ve vücutta birikerek depo edilebilen bir enerji kaynağıdır. Ancak, karbonhidratlardan çok daha yüksek enerji verimine sahiptir. Hemen hemen iki katı enerji sağlayan yağların vücutta birikmeleri dezavantaj gibi görünse de, kuşların uzun müddet uçmaları gerektiğinde, çok az miktarlarıyla uzun süreli hareketi temin eden enerji açığa çıkardıklarından, önem kazanırlar. Mesela, 3,5-4 gr. Ancak gelen bir kolibri, 25 saat süren 800 km’lik yolculuğunu sadece 1,3 gr’lık yağ dokusu tüketerek tamamlar. Uzun göçleri esnasında 86 saat hiç durmadan 3700 km uçan ötleğen ve yelkovan kuşunun, 3900 km boyunca sürekli kanat çırpan Amerikan yağmur kuşunun, Kanada’dan Arjantin’e kadar 9500 km’lik mesafeyi geçen 10 gr’lık bobolink kuşunun ve dünyanın bir kutbundan diğerine tam 20.000 km boyunca gece gündüz uçan deniz kırlangıçlarının da yağ kullandıkları düşünülürse, kuşlar için yağların ne derece önemli bir enerji kaynağı olduğu anlaşılır.
***
ATMOSFER OLMASAYDI
Atmosfer; hayatı koruyan, onu dış tehlike ve zararlardan bir çeşit zırh gibi muhafaza eden bir örtü görevini de yükleniyor. Yalnız hayatı koruyan değil, hayatı ‘devam ettiren’, destekleyen, adeta özendiren bir vasıta da oluşturuyor. Dünyamız tümüyle atmosfere bağımlıdır, ondan kopamaz, ayrılamaz.
Atmosfer olmasaydı, Dünya’da, Ay ve Merkür’de olduğu gibi çok farklı sıcaklık dereceleri meydana gelecekti. Atmosfersiz bir Dünya, sürekli olarak meteor (göktaşları) sağanakları yüzünden, tehlikeli kozmik ışınların bombardımanından yorgun ve cansız kalacaktı. Hava olmayacaktı. Ses duyulmayacak, ışık yayılmayacak, ateş yanmayacaktı. Ne ufak bir bitki, ne bir hayvan, ne bir böcek, hatta ne bir mikrop… Cansız, ruhsuz, soğuk, sessiz, ölü bir Dünya… Hayatın başlangıcı olan denizler bir anda buharlaşacak, gezegenimize bu defa susuz sıfatı eklenecekti.
***
BİR KUVVET GÖSTERİSİ
Uğur böceği, bir tehlikeyle karşılaştığı zaman, kendisini yere öylesine yapıştırır ki, düşmanlarından hiçbirisi, onu oradan kımıldatamaz. Kendi vücut ağırlığının 300 misli bir kuvvettir uğur böceğini yere yapıştıran. Bu, bir insanın 20 tonluk bir kamyon ağırlığıyla bulunduğu yere mıhlanması manasına gelir.
Aynı uğur böceği, tehlikeyi savuşturduktan sonra, hiçbir şey olmamış gibi kalkar, yürüyüşüne devam eder.
Kâinatta her varlık bir uğur böceğidir. Her biri, kendi gücünün kat kat üstünde yükler taşır.
Bir arı, hiçbir teknolojinin taklit edemediği bir mucize besini üreten fabrikaları taşır minik vücudunda.
Bir çekirdek, yüzlerce kiloluk bir ağacı taşır üzerinde sessizce. İncecik kökler, binlerce dalı, yüz binlerce yaprağı besler. Parmak kalınlığında dallar, yüzlerce kilo meyve verir her mevsim.
Cansız ve şuursuz bir avuç toprak, sayısız hayatlara beşiklik eder.
Bir şuursuz hava zerresi, sayısız nefislere nefes olur; bir cansız su damlası, sayısız canlara can olur.
Bütün varlıkların en küçüğü ise, en büyüğünü taşır sırtında. Karıncadan galaksilere kadar her şey onunla yapılır.
Bir atomla bir kâinat kurulur.
***
GÜNEŞİN KAVURAMADIĞI VÜCUTLAR
Güneşe meydan okunmaz. Hele çöl güneşine, asla! Çünkü sıcak sebebiyle vücudun uğradığı su kaybı, ölüme kadar varabilir.
Ya çöllerde, adeta güneşe meydan okurcasına dolaşıp duran antiloplara ne demeli?
Bunlar hiç terlemezler mi? Hiç susamazlar mı? Sıcaktan düşüp bayılmazlar mı?
Hayır! Oriks adı verilen Afrika antilopları, bu rahatlığa, vücuduna yerleştirilmiş harikulâde bir termostat sistemi sayesinde kavuşmuştur. Normal olarak 35 derece civarında bulunan antilopun vücut sıcaklığı, ısınan havayla beraber yükselir. Hatta havadan daha da sıcak hale gelir. Mesela sıcaklık 40 dereceye yükselince, antilopun vücut harareti de 42 dereceye çıkar. Bu ise, 5 litrelik bir su tasarrufu demektir.
Yapılan deneyler, antilopların vücut sıcaklıklarını 45 dereceye kadar çıkardıklarını ve bu durumu sekiz saat boyunca koruyabildiklerini göstermiştir.
Peki, 35 dereceden 45 dereceye fırlayan vücut sıcaklığı, nasıl olur da hayvana hiç zarar vermez?
Çünkü bu termostat sisteminin kuruluşunda, aşırı sıcaklığın yan tesirleri de dikkate alınmıştır. Beyne giden kan, burun boşluğundan geçerken yüzlerce damara ayrılarak özel bir sistemle soğutulmaktadır. Böylece, antilop vücudu güneşin sıcaklığına meydan okurken, antilopun beyni de, vücut sıcaklığına meydan okur. Antilopun kendisi ise, vücudunda olup bitenlerden bütünüyle habersizdir.