TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Bilsen Ne Kadar Özledik Seni

Bir bilsen ne kadar özlediğimizi seni? O beyaz gecelerini. Ve ne kadar hasret kaldığımızı sana, bir bilsen ey mübarek ay. Ey mübarek Ramazan. Bir bir saydık her bir ayı. On bir ayı. Tesbih gibi çektik haftaları, günleri birer birer. Bize seni getirsin ve sen çıkıp gelesin diye. Gözümüz ufuklarda bekleştik.

Nice korkuyla karışık yaşadık. Ya ömür biter, ecel erişir de yetişemezsek. Ya son bir defa olsun, bir daha kavuşamazsak diye. Ne endişeler yaşadık. Son haftanın, son Cumasını da geçtik. Heyecanımız dorukta. Bir duygu seli kapladı dört bir yanımızı.

Yaşlarımız her yıl biraz daha ilerledikçe, gelişine ayrı ağlar olduk sevinçle… Gidişine ayrı ağlar olduk hüzünle… Mübarek ihtiyarlar hatırlarım, dizlerini dövüp, “ah Ramazan, ah canım ay yine gitti, gitti” diye samimi yakınır, feryat edip ağlarlardı. Biz de öyle olduk. Ardından “ah” eder olduk. Ömrümüzün bu deminde yufka yürek, gözü yaşlı olduk. Bir “elveda yâ şehr-i Ramazan” denilmesin, biz de ihtiyarlar gibi dayanamaz olduk.

Sana hasret, sana iştiyak ne güzel bir duygu. Getirdiğin hediyeleri tanıdıkça ve onları tek tek tattıkça kıymetini daha çok anlıyoruz. Geç kalışımıza yanıyoruz. 21. yüzyılın akşamlarına sönmeyen güneşler, batmayan aylar, yıldızlar getir. Ne olur!.. Ezanlar getir, sadece sana has, sadece sana mahsus tekbirler, dualar getir. Ne büyük bir aysın, sen ki ayların sultanısın. Hoş geldin sefalar getirdin.

Altın kulelerden yeniden gelişini ilân etsin, müjdelesin ipincecik hilâller… Ve başlasın ruhlarımızın şöleni.

Gel ey mübarek ay!.. Yaramıza şifalar, derdimize devalar sende. İçinde taşıdığın o incide. Vahyin gözbebeğinde. Oruç sende, Kadir sende ve son kitap Kur’an sende. Bin bir güzellikler saklı sende…

Nasıl beklenmez ki yolun ey sevgili ay, nasıl özlenmez ki gündüzlerin, gecelerin ve içinde saklı hediyelerin. İftarlar, sahurlar nasıl özlenmez? Her ibadetin sevabı belli, ancak orucun sevabını yalnız Rabbimiz biliyor ve kimseye de bildirmiyor. O kadar değerli bir inci sende gizli, onunla geliyorsun. Rahman’dan sayısız armağanlar getiriyorsun.

Kur’an o gece nazil olduğu için “Bin aydan daha hayırlı” olan Kadir gecesi de senin içinde. Belki de kader gecesi… Ve daha nicesi… Sayısız iyilikler, rahmetler hep sende gizli. Merakla ve iştiyakla beklenmeye değer bir mübarek aysın.

Uykularımız bile ruhanileşecek, gündüz yemek içmekten uzaklaşıp melekleşecek, hakiki bir kul, gerçek bir mümin olup, içimizdeki o enerjiyi bir nefes gibi salacağız kâinata. Bir iman soluğu nice cansızlara can olacak.

Senin için davetlerde bulunacağız. Davetlere uyacağız. Zengin, fakir ayırmayacağız. Senin için aç kalacağız Allah’ım. Emrinle aç kalmak, emrinle tok olmak kadar lezzetlidir bileceğiz. Nefsimizin oyununa gelmeyeceğiz. Dilimize de kötü söz, dedikodu ve gıybet ettirmeyeceğiz. Ona da bir nevi oruç tutturacağız inşaallah.

Senin için Allah’ım, zor da olsa uykularımızı bölüp, sahurlara kalkacağız. Birkaç yudum su da olsa içip, diğer dinlerin mensuplarına muhalefet edeceğiz. Hz. Peygamber (asm) yaptı diye, Onun sünneti diye, üç lokma da, üç yudum da olsa sahurda nasibimizi arayacağız inşaallah.

Perdelerimizi aralayıp, ışık yanan, sahura kalkan evlere bakıp şükredeceğiz, tüm kardeşlerimiz için dualar edeceğiz. Ve imsakla beraber huşu ile sabah namazını bekleyeceğiz.

Ey mübarek ay, sana hürmet, sana saygımız Kur’an’adır. Kur’an’a saygımız ise Allah’adır. Sana ey mübarek ay, sana hürmet ise, seni oruçla geçirmektir.

Şeytanlarımızın içimizdeki yollarını daraltacağız. Hz. Peygamber (asm) “Şeytan, insanın içine kan damarları yoluyla girer” buyuruyor. Biz de şeytanın, şehvet ve maddî arzular yoluyla saldırdığını görüp, onun içimizdeki yardımcıları olan kuvvetlerin oruçla yollarını keseceğiz.

Sevgili Peygamberimizin (sav) tavsiyesine uyarak, şeytanın yollarını oruç tutarak daraltacağız. Nefsanî duyguları tamamen ortadan kaldırmayacağız ama terbiyesine çalışacağız. Çünkü nefsimiz de bizim bineğimiz olduğundan, üzerimizdeki hakkını gözeteceğiz. Gaye aç kalmak değil, gaye insanın terbiyesi, tedavisidir. Orucu bunun bir vasıtası bileceğiz.

Kontrolsüz bir buhar basıncı nasıl kazanı patlatırsa, kontrol altına alındığı zaman da vagonlar dolusu treni çekebilir. Aynı şekilde oruçla, nefsi emmaremizi de en faydalı bir şekilde kontrol altına alacağız. Allah (cc), Kur’an’da bize oruç tutunuz, tâ ki korunasınız, buyuruyor.

Saymakla bitmez ki güzelliklerin. Evimizi ev, ruhumuzu ruh yapar, daha ötesi, yabancılaşan sokağımızı, şehrimizi, kendi sokağımız, kendi şehrimiz yaparsın. Göklere mührünü vurup, ruhlarımızı nefsin esaret ve köleliğinden azat edersin. Oruç ile özgürleşir, nefsin ve şeytanın esiri olmaktan kurtuluruz.

Hem her insanın yapabileceği istekler ve kaldırabileceği tekliflerle gelirsin. Maksat, toplumda birkaç tane çok iyi insan bulunsun da diğerleri ne olursa olsun demezsin. Kimseyi dışlamaz, toplumun bütün fertlerini bu şölene, bu sofraya buyur edersin. O zaman aynı terbiyeden geçmiş insanların oluşturduğu bir toplum ahlâkî açıdan yükselmeye başlar. Senin gelişinle beraber sayısız suçların önü alınır. İnsan gibi, toplumlar da melek gibi bir hayata girer.

Namaz gibi, orucun da bütün topluluklara farz kılınmasının hikmetini bir derece anlarız. Kur’an, Bakara suresi 183. ayetinde, “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sakınıp korunasınız diye, sizde de farz kılındı” der. Oruç bütün insanlık için açılmış ilahî bir kredidir. Bu yüzden, oruç tutan bir insan sadece bir emri, bir farzı yerine getirmekle kalmaz, aynı zamanda insanlıkla yaşıt bir ibadet kervanına da katılmış olur.

Hele de çocuklar iftar vaktinde, sofradaki nimetlere, anne ve babası dahil hiç kimsenin top atılmadan, ezan okunmadan el süremediğini görerek, o nimetlerin gerçek sahibinin Allah (cc) olduğunu kalbine yazar. Uygulamalı bir ders alır. Besmeleyi, ikramı, itaati öğrenip, yeryüzünü rızıklarla, nimetlerle dolduran Allah (cc) ne kadar cömerttir ve ne kadar büyük ve merhametlidir diye hisseder.

Evet, sen her yıl bir mucize gibi geliyorsun. Kur’an’la geliyorsun. Bütün insanlığa rehber olan, hakkı bâtıldan ayıran Furkan’la, vahiyle geliyorsun.

Gel de ruhlarımızı doyur. Önce bizi açlığa çağır; açlığın da bir nimet olduğunu göster. Sonra kutlu bir vakitte, aynı anda milyonlarca insanla beraber iftara çağır. Dillerimizde o güzel duayla: “Allah’ım, Senin rızan için oruç tuttuk. Senin adınla orucumuzu açıyoruz.”

Ne varsa bir yıl boyunca biriken tüm kirlerimizi yıkıyorsun, bizi arındırıp öyle gidiyorsun.

Fakiri, fukarayı kollamayı öğretiyorsun. Ne kaybettiysek bize ait olan o güzel şeyleri tekrar kazandırıp öyle gidiyorsun.

Ey mübarek ay, rahmet sana, selâm sana… Ruhumuzu kendine çağıran, kendine getiren mübarek ay binler selâm sana.

Hastaları ziyareti, fakire yardımı, zekâtımızı inceden inceye hesaplayıp vermeyi, Kur’an’ı hatmetmeyi, bol bol salâvatlar getirmeyi ihmal etmeyeceğiz, söz veriyoruz. Belki bu son gelişindir; belki bu son buluşmamızdır. Kadrini, kıymetini, ne varsa Rabbimizden bize getirdiğin her hediyenin hakkını vereceğiz inşaallah. Kalbimizin kıymetşinaslığı ile takdir edeceğiz. Yeniden bir insan olarak doğacağız. Tövbelerle arınıp, yaratıldığımız o ilk günün safiyetini bulmaya çalışacağız, söz veriyoruz. Ey mübarek ay, beyaz gecelerin, kandillerin ve vahyin ışığı altında yıka bizi; rahmeti bol padişahın, rahmeti bol, mübarek ayı.

Bizi günahlarımızdan arındır… Allah’ım, bu aya yetişen tüm inananlara ve insanlara hakkıyla bu ayın kıymetini bilmeyi ve Senin o sonsuz rahmetinden kana kana yudumlamayı nasip et…Amin…

 

Not: Sevgili okuyucularımız Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun. Birbirimizi dualarda unutmamak dileğiyle…