TR EN

Dil Seçin

Ara

Sükunetle Acelenin Ortasında

Hadisler arasında dolaşırken, birbirine zıt gibi gözüken hadisler de çıkar karşımıza. İlk anda bir çelişki hissi veren bu hadisler, gerçekte ise bir dengenin ifadesidir.

Gelin görün ki, bu dengeyi tesbit edebilmek, hadislere bir bütün olarak bakabilen, hangi hadisin kime, hangi şartlarda ve hangi makamda söylendiğini görüp ilgili hadislerin birbirini nasıl tamamladığını farkedebilen hikmetli bir göz gerektirir. Yok eğer, kendi durduğu yeri merkeze alıyorsa, kişinin yaptığı şey, bu hadislerden birini öne çıkarıp diğerini gözardı ederek hakikatin dengesinden uzakta yaşamaktır.

Kendisini merkeze alan, uçlarda durmaya yatkın biri, bu hadislerden sadece kendi mizacına uygun düşeni alır, diğerinin ona kazandıracağı genişlik ve dengeden mahrum kalır. Bir bütün olarak hadisleri merkeze alan kişi ise, hadislerin toplamından bir istikamet çizgisi devşirir. Bu durumdaki kişi görür ki, hadislerin hepsi bir bütündür. Peygamber aleyhissalâtu vesselamın hayatından alınacak en büyük ders ise, hadisleri birbirine çatıştırmakta, bazılarını bazılarına tercih etmekte değil, hepsini beraberce anlamaya çalışmakta gizlidir.

Bunun bir örneğini, aceleye ve teennîye dair hadislerde görürüz. Hadis külliyatlarında hem bizi teennîye, aceleye ve tehevvüre kapılmayıp düşünerek adım atmaya çağıran hadisler vardır, hem de bizi çabuk olmaya, acele davranmaya çağıran hadisler… “Acele şeytandandır, teennî Rahmân’dandır.”1 buyuran da Resûlullah aleyhissalâtu vesselamdır, “Erteleyenler helâk oldu.” buyuran da. Aynı şekilde, “Sâkin olun; birr, acelede değildir.”2 buyuran da odur, “Hayırlı işlerde acele ediniz.”3 buyuran da.

Bu hadisler, bir çelişkinin mi ifadesidir? Sözkonusu hadisler, birbiriyle çatışmakta mıdır?

Düz bir bakışın varacağı peşin sonuç, budur.

Öte yandan, kendisini merkez alan bir kişi, mizacının sevkiyle, bu hadisler içinde kendi yaşayışına denk düşeni öne çıkarıp, diğerini gölgede unutur. Aceleci bir mizacı varsa, “Hayırlı işlerde acele ediniz.” hadisini zihnine kazır; sakin mizaçlı biri ise, “Teennî Rahmân’dandır, acele şeytandandır.” hadisine tutunur.

Halbuki, bu hadisler bir bütündür ve hakikatin dengesi ancak bu bütünü olduğu gibi kavramakla mümkündür.

Açarsak; ‘teennî’ye, yani acele etmeden, düşünüp taşınarak harekete geçmeye dair hadisler, öncelikle karar alma süreciyle, ikinci olarak uygulamadaki aşamalarla ilgilidir. Mü’min hislerinin değil, aklının sevkiyle yaşama; dahası başka akıllarla da istişare ederek bir meseleyi her yönüyle düşünerek hikmetli adım atma durumundadır. Karar alma sürecinde insana düşen, aceleye düşmek değil, enine boyuna düşünerek karara ulaşmaktır. Teennî, işte bunu sağlar. Düşünen, düşmez.

Bir konuda aceleyle verilmiş bir karar ise, anlık duyguların tahrikine, tazyikine ve yönlendirmesine açık bir karardır. İstişare yapılmadan, üzerinde düşünmeden ve konuşmadan alınmış kararların akıbeti, genellikle hüsrandır. Düşünmeden adım atan, hızlı harekete geçer, ama muhakkak düşer ve sürçer. İşte, Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, ‘teennî’ye dair hadisleriyle bizi ‘testi kırılmadan’ yol almanın olmazsa olmazına çağırmaktadır.

Hislerin galeyana açık olduğu düşünülürse, herkes için gerekli olduğu gibi; mizaç itibarıyla heyecanlı, duygusal ve aceleci insanlar için, son derece gerekli bir durumdur bu.

Ama öte taraftan, sakin yaratılışlı, teennîli insanları bekleyen bir tehlike de vardır. Onlar da, eğer tadında bırakmaz iseler, bir türlü karara ulaşamaz; seçenekler arasında sürekli dolaşır dururlar. Hatta gereken istişareler yapılıp bir karara ulaşılmışsa bile, bu kararın tatbiki için adım atmakta zorlanırlar. Karar alma sürecinde bize ‘acele’yi değil, ‘teennî’yi emreden Resûlullah, ‘hayırlı olup olmadığına dair’ bir sorgulama, araştırma, istişare ve düşünceden sonra hayırlı olduğuna kanaat getirilmiş bir meselede hâlâ daha hareketsiz kalma haline karşı ise “Hayırlı işlerde acele ediniz” buyurarak, teennî ile bir karara ulaştıktan sonra artık gecikmeden harekete geçmeye çağırmaktadır.

Meselâ, evlilikle ilgili bir karar sürecini ele alalım. Kişinin sadece kendisini değil, birçok kişinin hayatını doğrudan etkileyecek böyle bir karar, sadece duyguların sevkiyle, meselâ ‘ilk görüşte aşk’la alınacak bir karar değildir. Kişinin kendi hayatının yanısıra karşılaştığı kişinin hayatını, iki ailenin hayatlarını, hele ki böyle bir evliliğin meyvesi olarak dünyaya gelecek masumların hayatlarını dönüşsüz şekilde etkileyecek böyle bir evliliğin taraflar açısından uygun ve hayırlı olup olmadığına karar vermek için, aceleye değil, teennîye gerek vardır.

Ama bu evliliğin hayırlı olduğuna dair kalbler bir kanaate ulaşmış ise, ehil olan insanlarla yapılan istişareler de bu kanaati teyid ediyor ise, hâlâ daha adım atmamak, hâlâ daha akla gelen türlü çeşit ihtimal hesaplarını tartmakla meşgul olmak, muhtemel bir evliliğin bağlarını zayıflatacak, yıpratacak ve hatta koparacak bir sürece yol açabilir. Bu noktada ise, artık acele etmek, evlilik düşüncesini kuvveden fiile çıkarmak üzere adım atmak gerekir. Aceleyle evlilik kararı veren de kaybeder, bir türlü evliliğe karar veremeyen de. Teennî de, acele de yerinde ve makamında gereklidir; ve ancak iki hali yerinde ve zamanında kuşanan kişi huzura ve hayırlı bir neticeye erişmektedir.

Demek, kişi girilecek yolun hayırlı olup olmadığını tesbit noktasında teennî göstermeli, düşünüp taşınarak yavaş adım atmalı; hayırlı olduğu anlaşılan bir hususta ise ağırdan almayarak bilakis hızla yola koyulmalıdır.

Bunu, hayırlı olduğu apaçık olan salih amellere dair hadisler de teyid eder. Meselâ, “Haccetmek isteyen, acele davransın.” buyurmuştur kudsî nebi.4 Salih ameller işlemede ümmetini ölüm, yaşlılık ve hastalığa karşı uyarıp acele etmeye davet etmiş; yine, “Sadaka vermede acele edin. Çünkü belâ sadakanın önüne geçemez.” buyurmuştur.5

Hayırlı işler ve salih ameller için ‘acele etmeyi’ öngören şu hadisler de aynı mânâyı içermektedir:

“Karanlık gecenin parçaları gibi olan fitnelerden önce, hayırlı ameller işlemede acele edin. O fitne geldi mi, kişi mü’min olarak sabaha erer de kâfir olarak akşama girer. Mü’min olarak akşama erer de kâfir olarak sabaha ulaşır; dinini basit bir dünya menfaatine satar.”6

“Yedi şeyden önce amelde acele edin: Unutturucu fakirliği mi bekliyorsunuz? Tuğyan ettirip azdırıcı zenginliği mi bekliyorsunuz? İfsad edici hastalığı mı bekliyorsunuz? Aklınızı götürecek ihtiyarlığı mı bekliyorsunuz? Ani ölümü mü bekliyorsunuz? Deccal’i mi bekliyorsunuz? Bu beklenen gaib bir şerdir. Yoksa kıyameti mi bekliyorsunuz? Kıyamet ise hepsinden kötü, hepsinden daha acıdır.”7

Demek ki, aslolan aceleci ya da yavaş olmak değildir. Teennî de, acele de, yerinde kullanıldığı takdirde makbul hasletlerdir.

Bu hasletlerin nerede kullanıldığında doğru kullanılmış olacağını ise, bütün akılların muallimi ve bütün kalblerin mürebbisi olan Nebiyy-i Sâdık aleyhissalâtu vesselam bize öğretmektedir.

 

 

Kaynaklar:

1. Tirmizî, Birr 66. Bu vesileyle, Eşecc b. Abdi’l-Kays’a söylediği şu sözü de hatırlayalım: “Muhakkak ki sende, Allah ve Resûlünün sevdiği iki haslet var; hilm ve teenni.” Tirmizî, Birr 66; Müslim, İmân, 25.

2. Bkz. Buhârî, Hacc 94; Müslim, Hacc 268, 282; Ebu Dâvud, Menâsik 64; Nesî, Hacc 204.

3. İbn Mâce, Kütüb-ü Sitte 6272. Hadis.

4. Ebu Dâvud, Menâsik 6.

5. Rezin tahriç etmiştir. (Câmiu’s-Sağîr şerhi Feyzu’l-Kadîr’de mevcuttur, 3, 195).

6. Müslim, İman 186; Tirmizî, Fiten 30.

7. Tirmizî, Zühd 4; Nesâî, Cenâiz 123.