TR EN

Dil Seçin

Ara

Paranoya

Paranoya kelimesinin kökü yunanca ‘paranous’, akıl dışı anlamına gelmektedir.

 

Bediüzzaman, “23. Lem’a, Tabiat Risalesi” isimli, çok insanın şüphelerden kurtulmasına vesile olmuş ve halen de olan değerli eserinde tabiatçılık, tesadüfçülük ve kendi kendine oluş gibi sakat fikirleri, mantıki delil ve yorumlarla çürütür.

Bu risalede çok harika bir örnek verir: eczane örneği. Ve bir eczanedeki hassas ölçülerle yapılmış ilaçların, tesadüfen, kendi kendine olamayacağını nazara vererek konuyu anlatır ve bu örneğin sonunda da şöyle der:

“…o tiryak-ı acib (ilaç), kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp, olmuştur” diyen, divane bir hezeyancı, sarhoş bulunan bir ahmaktan daha ziyade ahmaktır. Evet o küfür, ahmakâne, sarhoşâne, divânece bir hezeyandır.”

 

Gizli maraz hezeyan

Yukarıdaki alıntıda geçen “tiryak-ı acib” o risalede de belirtildiği gibi, dünyamızdaki herhangi bir canlıdır. İşte bir açıdan “belli ölçülerde birleştirilen elementlerin toplamı” demek olan bir canlının, yeryüzündeki elementlerin kendi kendine uygun miktarlarda bir araya gelmesiyle ortaya çıktığını iddia etmek ancak bir akıl hastasına yakışan bir hezeyandır. ‘Hezeyan’ kelimesi, akıl hastalıklarında sıkça kullanılır ve hastanın ‘akıl ve mantık dışı fikirlerini’ ifade eder. Hezeyanla karakterize olan akıl hastalıklarının içinde en önemlisi paranoya ve şizofrenidir.

Paranoya kelimesinin kökü yunanca ‘paranous’, akıl dışı anlamına gelmektedir. Hastalık genellikle orta yaşlardan sonra başlar. Ortaya çıkışı kısmen genetik, kısmen de çevresel faktörlere bağlıdır. Başlıca belirtileri şüphecilik ve sistematik hezeyanlardır. Kişi, herkesin kendisine komplo hazırladığını, arkadaşlarından, komşularından yakında mutlaka bir kötülük göreceğini vehmeder. Arabasının lastiği patlasa komşusunun yola çivi attığına inanır. İki kişinin fısıltıyla konuştuğunu görse, muhakkak kendisi için bir kötülük plânladıklarını zanneder. Tam da bu bağlamda, Hz. Peygamberin (asm.), “Üç kişinin olduğu bir yerde, (veya bir mecliste) iki kişi fısıldaşarak konuşmasın” meâlindeki edep ve görgü dersi veren hadis-i şerifi insanın aklına gelmektedir. Genel olarak her insanı rahatsız edecek böyle bir durum, özellikle psikolojik rahatsızlığı olan birisini çok derinden etkiler ya da böyle bir potansiyel marazı tetikleyebilir.

Hastalık genellikle geç fark edilir, çünkü hezeyanı ve şüpheciliği dışındaki diğer faaliyetleri normaldir. Böyle bir kişilik yapısı sıradan bir vatandaşta olsa kendinden başkasına pek zarar vermez. Çünkü şahıs tedirgin ve korkaktır, içine kapanır, insanlardan uzak durmaya çalışır. Fakat yüksek rütbeli memurlarda, amirlerde ve komutanlarda olursa bunlar astlarına çok sıkıntı ve eziyet verebilirler.

 

Bazı meşhur hezeyanlar

Hastalığın ikinci karakteristiği ise, muhakeme bozukluğuna bağlı hezeyanlardır. İlk bakışta bir hastalık gibi görünmeyen bu hezeyanlar hastanın sosyal durumuna, tahsiline ve şahsiyet yapısına göre değişir. Bu hezeyanlar o hastaya özeldir ve ömür boyu sürer; hasta birini bırakıp başka bir fikre geçmez. Bu hezeyanlar hasta için tartışılmaz doğrulardır. Bütün gücüyle çevresindekilere bunları ispat etmeye çalışır. Bunların dışındaki zihnî faaliyetleri normal olup, günlük hayatına devam eder. Bunlar arasında sık görülenlerden bazıları şunlardır.

Hak arama (hak iddiası) hezeyanı: Bu hastanın ömrü mahkemelerde geçer, çünkü kendisine haksızlık yapılmıştır. Mesela, yaşadığı şehrin büyük bir bölümü onun dedelerinin olup, kendisine miras kalmıştır, bunu ispat için didinir durur. Bazen de hak ettiği bir makam, bir müdürlük, bir rütbe komplo veya kıskançlık yüzünden kendisine verilmemiştir, bu yüzden dava açar, uğraşır. Hak iddiası paranoyasında da, diğer şekillerde olduğu gibi hezeyan tektir ve ömür boyu sürer. Bazen yüksek bir hanedana mensup bir prens veya şehzade olduğunu da söyleyebilir.

Keşif (icat) hezeyanı: Hasta, ya mevcut araçlardan birinin kendi icadı olduğunu iddia eder veya yeni bir icat yapar. Bunların içinde en meşhur olmuş icad, hiçbir enerji kullanmadan enerji üreten motordur. Bu çok eski bir fikir olmasına rağmen birkaç yıl önce yüksek askeri ve sivil bürokratlara “erke dönencesi” adıyla böyle bir icadın sunumu yapılacağı duyurulmuş, bir toplantı yapılmış, tabii ki sonuç tam bir fiyasko olmuştu. İcatlarına berat alanlar ve bunları satmaya çalışanlara da rastlanır.

İdealistlik hezeyanı: Bunlar ömürleri boyunca yeni bir politik düzen, ebedi sulh, insanlık ideali peşinde koşar, her türlü yönetimi tenkit eder, hiçbir yöneticiyi beğenmezler. İdarecilere karşı saldırgan tavırları, hatta suikast teşebbüsleri ortaya çıkabilir. Kendine inanan insanlar bulup, onlarla yürüyüşler, mitingler düzenlerler. Anarşistlerin bir kısmı bunların içinden çıkar. Bu tip insanlar, bazı kötü niyetli kişiler veya istihbarat elemanları tarafından kolayca provoke edilip, anarşi, ihtilâl, isyan gibi olayların içinde kullanılırlar. Hattâ bazen anarşistler içinde önemli bir lider pozisyonuna gelebilirler.

Kıskançlık hezeyanları: En tehlikeli paranoyaklar bunların içinden çıkar. Ona göre eşi kesinlikle onu aldatmaktadır. Bu ihaneti ispatlamak için çeşitli deliller arar, bulur. Bu vakaların sonu cinayete kadar varabilir.

Dinî hezeyanlar: Bazı hastalar kendilerine dinî bir önem atfederek, bir kurtarıcı, mehdi hatta peygamberlik iddia ederler. Bunlara mistik paranoyaklar da denir. Bazen kutsal metinlere, kendine göre yorumlar yaparak mehdiliğini veya nebiliğini ispata çalışır (tefsir hezeyanı). Yeni bir tarikat kurar, ayrı bir kilise açar, etrafına kendine yakın hastalardan cemaat toplar, onların paralarını ve bağışlarını kabul eder. Amerika’da geçtiğimiz yıllarda böyle bir grup toplu halde intihar etmişlerdi.

Hezeyanları daha çeşitlendirebiliriz, çünkü bunlar her hastaya göre değişmektedir.

Sonuç olarak anlıyoruz ki, Rabbimizin insanlara verdiği en büyük nimetlerden biri de akıldır. Muhterem Mehmet Kırkıncı hocamızın dediği gibi “akıl, bütün dünyadan ve içindekilerden hatta cennetten bile daha kıymetli bir nimettir.” Bu nimetin değerini bilmeli ve akıl sağlığımızın bozulmaması için dikkatli olmalı ve yazının başındaki gibi fikir akımı(!) halini bile alan başkalarının hezeyanlarına dikkat etmeliyiz. Bunun için de yapmamız gereken şey, her önüne geleni yiyerek midesini bozan birisi gibi değil, seçerek meşru ve faydalıyı alan bir insan gibi olmalıyız, tâ ki akıl midemiz karışıp bulanmasın.