TR EN

Dil Seçin

Ara

Neofobi

Neofobi, yenilik korkusu demektir.

 

“…aranızdan kiminizi vefat ettirir, kiminizi de ömrün en rezil (erzel-i umur) dönemine ulaştırır ki evvelki bildiklerini de bilmez olurlar…”

         (Hacc Suresi, 5. âyetinden meâlen)

 

Hiç şüphesiz insan ömrünün en zor dönemi ihtiyarlıktır. Bir yaşlının bakımı, bir bebeğin bakımından daha zordur. Yaşlı bir insan bir çocuktan daha çok ilgi ve şefkate muhtaçtır. İnsanların hayat standartları ve refah seviyelerinin yükselmesi, tıbbî destek ve yardımın yaygınlaşması ortalama ömrü uzatmış, bunun sonucu olarak da yaşlı nüfus artmıştır. Bu da beraberinde birçok sağlık probleminin ve gerontoloji denilen yeni bir tıb bilim dalının ortaya çıkmasına sebeb olmuştur.

1900’lü yıllarda ortalama ömür 50 civarında iken bugün 70-80’i bulmuştur. Bu süreç bilhassa 1950’den sonra, ikinci dünya savaşının yaralarının sarılmasıyla hızlanmıştır.

 

Senil demans

Yaş ilerledikçe deri buruşur, saçlar ağarır, şeker, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları gibi kronik organik (maddi) hastalıkların ortaya çıkması gibi bazı psikolojik bozukluklar da ortaya çıkar. Beyin küçülmeye, zekâ gerilemeye, tepkilerimiz yavaşlamaya başlar. Fakat yaşlılıkta tecrübeler ve muhakeme arttığından bir müddet daha bu eksikliklerimizi kapatarak hayatımızı sürdürürüz. Fakat bazı insanlarda zihinsel faaliyetlerdeki gerileme devam eder ve sonunda ihtiyarlık bunaması “senil demans” denilen tablo ortaya çıkar. Öyle ki şahıs çoluk çocuğunu tanıyamaz olur, taharet ve necaset kavramlarını kaybeder, hatta yatağına yapmaya başlar, yukarıdaki meâlini aldığımız âyetin hakikatına mazhar olur. İşte bu durum, tam da çocuklarına cenneti kazandıracak bir fırsattır aslında.

 

Başka bir ihtiyarlık hali

Yaşlanmanın ilk belirtilerinden biri de eskiye olan hasretin artmasıdır. Şahıs her değişiklikten, her yenilikten korkmaya başlar. Onlara göre eskiden her şey daha iyiydi, insanlar dürüst, gençler saygılı ve çalışkandı. Şimdi ise her şey kötüye gitmektedir, televizyonlar, internet, cep telefonları ahlâksızlıkları artırmaktadır. Bu yüzden her yenilik, her değişiklik onu ürkütür. Nihayet o hale gelir ki terliklerinin veya koltuğunun yeri değişse bağırıp, çağırır; yeni modalar, yeni elbiseler, yeni eşyalar onu ürkütür.

Eskiyen, pörsüyen, çürüyen eşyalarını atamaz, hatta çaput, bez, poşet ne bulursa biriktirmeye başlar. Yalnız yaşıyorsa zamanla ev tam bir çöplüğe döner. İşte ihtiyarlık bunamasının belirtilerinden biri olan bu duruma neofobi, yani yenilik korkusu denir. Hasta yeni olan hiçbir şey istemez, viran evininin yerine, yeni döşenmiş bir daireye taşınmayı reddeder. Sırtındaki eski geceliğini veya pijamasını asla çıkarmaz. Bunama ilerlerse gatizim de başlar, hasta yatağından hiç çıkmaz, idrar ve gaitasını da altına yapmaya başlar. Yatak çürüyüp, kokmaya başlasa bile temiz bir yatak ve yorganla değişimi kabul etmez.

 

Hafıza yıkımı

Bütün bunların yanında hâfıza yıkımı da ortaya çıkar. Yenilikten kaçan hasta, sanki her yeni olayı, her yeni hatırayı da nisyan karanlığına atıp, hatırlamak istemez. Yakın hadiselerden başlayarak her şeyi unutmaya başlar. Fakat akşam nereye gittiğini, sabah ne yediğini hatırlamayan adam, 40-50 yıl önceki olayları, bütün detayları ile tekrar tekrar anlatır. Seferberlikten, askerlikten, savaş yıllarından her gün hikâyeler anlatır. Çevresindekiler artık bu hikâyeleri ezberlemişlerdir ama hiç kimsenin de aklına dedelerinde ya da nenelerinde bir hafıza yıkımı olduğu gelmez. Hafıza çöküşü geriye doğru devam eder, nihayet şahıs, çocuklarının, torunlarının bile isimlerini hatırlamaz, hatta onları tanımaz olur.

 

Yaşlılık psikolojisi

İhtiyarlık bunamasının belirtilerinden biri de kişide artan egoizimdir. Şahıs kendisini gerek ev içinde, gerekse dışarıda arkadaşlarının arasında hayatın tam merkezine yerleştirir. Hep kendi konuşur, herkesin kendisine hizmet ve hürmet etmesini bekler. Aile içinde bir vefat olsa bile fazla umursamaz, “bana böyle kötü haberler vermeyin, kalbim dayanmıyor” vs. diyerek geçiştirir.

Yaşlılıkta görülen psikolojik bozukluklardan biri de cimrilik artışıdır. Şahıs yukarıda bahsettiğimiz gibi ilerde hiç kendisine lâzım olmayacak şeyleri, eskileri, döküntüleri büyük bir ihtimamla saklamaya, biriktirmeye başlar. Sandık dolunca odalara biriktirir. Parasını ve malını yakınlarından kaçırmaya, saklamaya başlar. Bazen kendisi de sakladığı yeri unutur, hatta ölümünden sonra da kimse bulamaz ve kaybolup, gider. Öyle ki, yaşanmış bir vaka olarak, zengin bir ihtiyar, akşam olunca şehrin ana caddelerinde geziyormuş gibi yapardı ve bir tanıdığın çıkıp ona yemek ısmarlamasını beklerdi.

İhtiyarlarımızda bunlar gibi belirtiler hatta daha fazlası ortaya çıkabilir. Ama her şeye rağmen onlara bakmak, elimizden gelirse onlara “of” bile dememek, “eğer içinizde beli bükük ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar sel gibi üzerinize gelecekti” meâlindeki hadis-i şerifi düşünerek onlara hizmet ve hürmet etmek görevimizdir. Ayrıca yine bir hadis-i şerifte meâlen, Kur’an ve Kur’anî ilimlerle meşgul olan mü’minleri Cenâb-ı Hakk’ın erzel-i ömüre sokmayacağı müjdesi de verilmiştir. Rabbimiz bizleri dünya ve ahiret rezilliklerinden korusun.