Rumman, nar demektir… Nar, Rahman sûresinin 68. âyetinde hem cennet meyveleri arasında, hem de En’am sûresinin 99. ve 141. âyetlerinde dünya meyveleri ve nimetleri arasında zikredilerek Kur’an-ı Kerîm’de şerefli bir makam kazanmıştır.
Resulûllah Efendimiz (asm), muhakkak ki narı görmüş ve sevmişti, muhtemelen Şam taraflarından getiriliyordu. Çünkü nar uzun süren yolculuğa dayanabilen bir meyvedir; tek şartı dış kabuğunun delinmemesi ve yaralanmamasıdır. Dolayısıyla kervanla Şam taraflarına giden insanlar sevdiklerine hediye olarak getirebilirler. Ama Efendimiz (asm) ömr-ü saadetlerinde acaba kaç kere nar yemişlerdi, bir mi, iki mi? İşte bunu kesinlikle bilemeyiz. O dönemde hayat şartları çok ağırdı, değil ara sıra meyve yemek, buğday, hatta arpa ekmeği de zorlukla temin ediliyordu.
“Her narda bir damla cennet suyu vardır.” meâlinde bir hadis-i şerif halkımız arasında yaygındır. Muhtemelen aynı rivayet “elinizdeki her nar, cennet narlarından biri tarafından aşılanmıştır” şeklinde de tercüme edilmiştir. Ne kadar sahih olduğunu hocalarımıza havale ederiz, fakat mânâ olarak güzel ve hakikatli bir söz olduğuna şüphe yoktur.
Bir de Hz. Ali’ye (ra) izafe edilen ve “Narı içindeki zarı ile yiyiniz, çünkü o mideyi temizler.” mealinde bir rivayet vardır. Enteresandır ki, son yıllarda yapılan araştırmalar nar kabuklarının da güçlü bir antioksidan olduğunu göstermiştir. Yani iç zar, meyve ile beraber yenilebilir. Fakat dış kabuk tanenlerden çok zengin olduğundan acı ve buruktur yenilmez.
Nar ağacı
Narın gövdesi toprak üstünde birçok sürgün vererek dallanır ve bitki hafif dikenli olduğundan görünüşü biraz çalıyı andırır. Boyu 3-4 m’yi bulur, yapraklar küçük ve yeşildir, ömrü 30-50 yıl sürebilir. Nisan-Mayıs aylarında her sürgünün uçlarında 1-5 tane çiçek açar. Çiçekler kırmızının en güzel tonlarından olup, bahçeleri sanki bir süs bitkisiymiş gibi canlandırır, bu durum iki ay kadar devam eder. Narçiçeğinin güzelliği edebiyatımıza, şiirlere ve şarkılarımıza bile yansımıştır. Yeşillikler arasında kırmızı çok güzel bir kontrast oluşturur. Böylece arıların, böceklerin, kuşların ve insanların dikkatini çeker. Böcek ve arılar çiçeğin döllenmesini sağlar. Bundan sonra 4-5 ay sürecek olan meyvenin olgunlaşma dönemi başlar.
Artık sonbahar gelmiş, kış kapıyı çalmıştır ki, nar, pazarlarda ve sofralarımızda görünmeye başlar. Bu arada kışın mevsiminin ilk meyveleri olan portakallar da ortaya çıkar. Yaz mevsimi, zengin ve bol çeşitli olan sofrasını toplarken, hüsn-ü hâtimeyi narla yapar; kışa da hoş geldin diyerek narenciye ile selamlaşır. Bol vitaminli, çok yönlü faydaları olan meyveler ortadan çekilirken, arada boşluk bırakmadan yerlerini yine bol vitaminli, çok yönlü bir meyveye bırakırlar.
Çarşıdan Aldım Bir Tane
Nar çok tohumlu bir bitkidir, bir meyvenin içine yüzlerce küçük meyveler mucizevî bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu meyveler bol sulu ekşi, mayhoş ve tatlıdır. Açık pembeden koyu kırmızıya kadar renkleri değişebilir, içlerinde küçük bir çekirdek bulunur. Bu çekirdekler önceleri yağsız zannediliyordu. Fakat bugünkü modern teknikler nar tohumlarında da yağ çıkarabilmektedir ve bu yağın da insanlara faydalı yağ asitleri taşıdığı anlaşılmıştır.
Bir narı tanelerken sınırlı bir mekâna ne kadar çok tane yerleştirilmiş olduğu muhakkak dikkatinizi çekmiştir. Ve bu nar tanelerini yeniden eski düzenine koymaya çalışmak dünya satranç şampiyonu Kasparovu yenen bilgisayarı da aciz bırakacaktır. Cenâb-ı Hak, miraç mucizesinde ve rüyalarda sınırlı bir zamanı açıp genişlettiği gibi, gözümüz önünde sınırlı mekânları da açıp, genişletmektedir. Meselâ küremizin ancak 1/4’i kara olduğu halde, iniş- çıkışlarla, dağlar-dereler ve vadilerle o kadar genişletilmiş ki, 7 milyardan fazla insana yer açılmıştır. Meselâ göğsümüzün eni boyu 1 m’yi bulmadığı halde kan ve hava arasındaki alış- verişi kolaylaştırmak ve hızlandırmak için akciğerlerimizin içine yaklaşık 70 m2’lik bir saha yerleştirilmiştir. Narın iç bölmelerinde de buna benzer yapı görüyoruz. Tam gelişmiş bir nar 1 kg gelebilir. Kenarlarının uzunluğu 10 cm olan bir küp düşünürsek, bunun 6 yüzünün yüz ölçümü 600 cm2 olur. Ama narın içine yerleştirilen yüzlerce tanenin yüz ölçümleri hesaplansa önümüze her halde çok büyük rakamlar çıkacaktır. Belki matematiği kuvvetli bir bilgisayar mühendisimiz bir gün bunu hesaplar…
Tam bir şifa kaynağı
Nar şifalı bitkilerin önde gelenlerindendir. Eskiden beri kabuğunun demlenerek içilmesi ishallerde kullanılıyordu. Tanen bugün de ilaç sanayiinde kullanılmaktadır. Meyvelerin ise kalp-damar hastalıklarında, hipertansiyonda, kolesterol kontrolünde faydalı olduğu anlaşılmıştır. Vitaminlerden özellikle C vitamininden zengindir. Şeker hastaları rahatlıkla nar yiyebilirler.
Narın son zamanlarda önem kazanan en önemli özelliği ise güçlü bir antioksidan olmasıdır. Antioksidan denen moleküllere kısaca hücrelerimizi oksitlenmeden koruyan maddeler diyebiliriz. Oksitlenmenin hücre zarlarının bozulmasına, parçalanmasına ve hücrenin dejenere olmasına sebep olduğu bilinmektedir. Bunun sonucu ise dokuların yaşlanması, hatta kanserleşmesidir. Onun için bugün kanserden korunmada antioksidanlar ön plana çıkmıştır. Bu maddeler en çok renkli meyve ve sebzelerde bulunur. Sebzelerden domates ve havuç, meyvelerden kiraz, vişne, çilek, çeşitli erikler, koyu renkli üzümler antioksidanlardan zengin kaynaklardır. Koyu kırmızı nar da çok güçlü bir antioksidandır. Nar suyunun antioksidan etkisinin yeşil çay, kızılcık ve portakal suyundan üç kat fazla olduğu anlaşılmıştır.
Ekşi ve mayhoş narlardan yapılan nar ekşisi veya nar pekmezi salata ve yemeklerimize nefis bir tat katar. Yeter ki sahte olmasın, çünkü piyasada glikoz ve sitrik asitle yapılmış, güzel şişelerde satılan bol miktarda nar sosu bulunmaktadır. Siz en iyisi köyünüzde bir dostunuza yaptırın, tabii varsa… Yoksa evde kendiniz yapabilirsiniz, fakat vaktiniz varsa…
Fiyatı
Mevsiminde meyve veya sebze alırken fiyatı elinizi tutmasın. Böyle bir durumda insan eliyle yapılmış tatlıları düşünün, kaliteli bir baklava fiyatına en az 10 kg nar; orta halli bir şekerleme parasına 3-5 kilo elma alabilirsiniz. Onun için 2-3 liradan satılan bir meyve size pahalı gelmesin. Onların hakiki fiyatlarının besmele, tefekkür ve şükür olduğunu hatırlayınız. Onları rahmet eli bize uzatmayıp, bir fabrikada yapılabilseydi işte o zaman pahalılık neymiş görürdük.