Oğuz Atay, Tutunamayanlar’da
insanın kendisine tutunamama nedenini açık ediyor:
“Keşke nedir Olric?”
“Hatalarımız efendimiz.”
“Çok mu hata yaptık?”
“Keşke diyecek kadar efendimiz.”
***
Ali Şerati, kaybettiğimiz oruç sırrını sobeliyor. “Senin orucun yemek vakitlerini değiştirmekten ibarettir.”
***
Şükrü Erbaş, Otların Uğultusu Altında, unutayazdığımız,
unutmayı tercih ettiğimiz,
unuttuğumuzu da unutmak istediğimiz
vahşi gerçeğin ipini usulca çözüyor:
“Ölüm...
Hepimiz senin için yaşıyoruz.”
***
Didem Madak, Ah’lar Ağacı’nın dallarına bırakıp gittiği acı meyveyi
ısrarla yediriyor bize,
hiç susmuyor içten cümleleri:
“Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!”
***
Nobelli matematikçi John Nash’ın hesabında hata yok gibi:
“Zihnin gücünden daha da büyük olan tek şey,
yüreğin cesaretidir.”
***
Christian Bobin çocukluğun farkını ne sarsıcı biçimde anlatıyor:
“Çocukluk biter, bekleyiş başlar.
Sonsuz bir zamanda yaşayıp her şey olduğumuzu sandığımız zaman bitmiştir,
artık ölümü bekleriz.”