TR EN

Dil Seçin

Ara

Zevk Ayarı

Zevk Ayarı

Hayır ve şerrin ölçüsü bizim keyfimiz değildir.

 

“Belki de hoşlanmadığınız şey hakkınızda hayırlı olur;

hoşlandığınız şey ise sizin için bir şer olur.

Allah bilir, siz bilmezsiniz.”

— Bakara Suresi, 216

 

SAVAŞLA ilgili bir bağlam içinde geçen bu ifade, hayatın tümünü kapsayan

bir kuralı önümüze koyuyor:

Hayır ve şerrin ölçüsü bizim keyfimiz değildir. İyilik, bizim hoşlandığımız şeyde değil Allah’ın gösterdiği yolda; kötülük de bizim hoşlanmadığımız şeyde değil, Allah’ın yasakladığı şeylerdedir.

Hakkımızda hayırlı olan şeyin belirlenmesinde nefsimizin niçin güvenilir bir hakem olmadığını da ayet son cümlesiyle açıklıyor:

“Allah bilir, siz bilmezsiniz.”

Yüce Allah, buyruk ve yasaklarını, her şeyi kuşatan ilmi ve sonsuz hikmetiyle tayin eder. Bu tayinde asıl olan, ahiret hayatıdır, bizim ebedî hayatımız ve ebedî mutluluğumuzdur. Dünya hayatının güzellikleri de ancak ahiret güzelliğine vesile olmak şartıyla güzel olur; yoksa gelip geçici bir hayatın sonunda ayrılıklara ve pişmanlıklara dönüşecek bir şeyi hayır olarak nitelemek akıllıca bir iş değildir.

Gelin görün ki, bu zamanın değer yargıları, her zamankinden daha fazla dünya merkezli hale gelmiştir. Her şey dünya hayatının zevk ve safasına göre ayarlanmakta, bütün referanslar oradan alınmakta, bütün çabalar ona yönelmektedir. Bir insanın bütün ömrü boyunca her gün, her saat maruz kaldığı sayısız telkinler, teşvikler, reklamlar, sürekli olarak onu dünya zevklerine imrendirmekte, ona her gün yeni hedefler ve yeni ihtiyaçlar aşılamaktadır. Bunun sonucunda ise, hayatın kendisi tümüyle bir haz arayışına dönüşmüş bulunuyor.

Artık günümüz insanı her an etraftan bir şeyler koparıp ağzına burnuna götüren, koklayıp tadan, hoşuna gitmeyeni atıp hoşuna gidenle tıka basa gövdesini şişiren, ama onu tıkınırken bir yandan da yeni zevkler aramaktan geri durmayan obur bir adam durumundadır.

Ne yazık ki, dünya ehli gibi, din ehli de bu tasvirin çok uzağında değildir. Artık ibadetlerde ve hizmetlerde de dünyanın hazları, zevkleri, süsleri, modaları, şan ve şerefi aranır olmuştur.

Zira dünya, hayatın merkezinde bulunduğu sürece, o hayatı yaşayanın dindar olup olmaması neticeyi değiştirmemekte, her şey dünyadaki sonuçları itibarıyla değer kazanmaktadır. Dünya hayatına göre ayarlanmış nefislerin hoşlandığı şey mutlak hayır telakki edilmekte, hoşlanmadığı şey de kötü bellenip bir bahane ile ondan uzak durulmaktadır. Dünya ehline doğru açıldıkça beğenilerimizin nasıl bir seyir izlediğine bakacak olursak, bu tabloyu açık seçik görmekte zorlanmayız.

Bu sorunun çözümü, topyekûn bir zevk ayarından geçiyor. Bu ayarı yapabilmek için de, yerinden oynatmak ne kadar zor görünürse görünsün, dünyayı hayatımızın merkezinden söküp atmak ve onun yerine âhiret hayatını oturtmak zorundayız. Bunu yapabildiğimiz ölçüde Kur’an’ın uyarıları hayatımızda yankılanır ve eserini gösterir.

İşte o zaman, hoşlanmadığımız nice şeylerde Allah’ın bize hayırlar murad ettiğini görmeye, belki de sıkıntılarımızı, zahmet ve meşakkatlerimizi sevmeye başlarız.

Gerçekten de, bizim sıkıntılı günler olarak görüp uzak durmaya çalıştığımız zamanlar bire yüz, belki bire bin veya binler ürün veren bereketli zeminlerdir. Öyle fırsatları kim kaçırmak ister?

Açıkça görülüyor ki, hayatlarımızın temelden bir zevk ayarına ihtiyacı vardır:

Nefsin arzuları değil, Yer ve Gökler Rabbinin buyruk ve yasaklarını esas alan bir zevk ayarına.