TR EN

Dil Seçin

Ara

Erich Fromm, birisine seviyorum demenin 

ve onu sevmenin çok ayrı şeyler olduğunu 

sözü dolandırmadan söylüyor; 

“Önemli olan sözler değil davranışlardır. 

Sevdiğini söyleyen birisi yerine, 

sevgisini gösteren birisine inanın.” 

Bu böyledir. 

Tam da bu yüzden davranışa yansımayan bir şey gerçek değildir.

 

***

 

Paulo Coelho

kelimelerin gömleğinin anlama dar geldiğini 

yine kelimelerle ifade ederken, 

‘kader’in sessizliğine dikkat çekiyor: 

“Kelimelerin kötü yanı, 

kendimizi başkalarına anlatabileceğimiz ve 

başkalarının söylediklerini anlayabileceğimiz hissini uyandırmalarıdır.

Fakat dönüp kaderimizle yüzleştiğimizde 

yetmediklerini görürüz.”

 

***

 

Erdem Bayazıt

sözün kor çekirdeğine dokunmuş yıllar öncesinden. 

Niceleri daha doğmadan, nicelerinin daha doğması beklenmezken. 

Ne güzel ki sözün sahihliği, 

sonradan duyan insanı, o sözün içinde yeniden yoğuruyor, yeni baştan doğuruyor. 

Söz, her yeni nefeste diriliyor. Hiç ölmemek üzere.

“Cennet bahçelerinin altından akan nehirler” olmak üzere… 

Bir kez daha anlıyoruz ki, sözün gücü aziz ve galiptir; 

gücün sözü baştan zelil bir mağluptur: 

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü

Çatlayacak yalanın çelik kabuğu

Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu.”

 

***

 

Okumalar Okuması’nın yazarı Alberto Manguel

okumanın sahiciliğine dair sarsıcı cümleler kuruyor. 

Hele bu kitap O ‘Kitab’ ise bambaşka anlam kazanıyor bu cümleler: 

“Bir kitabı kapattığında ideal okurlar, 

onu okumasalar 

dünyanın daha yoksul olacağı duygusuna kapılır.” 

“Yüzyıllar öncesinin bir kitabını okuyan ideal okur, 

kendini ölümsüz hisseder.” 

“İdeal okur, bir kitap için yeniden canlanma vaadini taşır.”

 

***

 

Joseph Kessel’in roman sayfaları arasında kalmış tasviri

ibadette aradığımız huşunun çerçevesi olarak okunsa güzel olur:  

“…her gün[ün baş köşelerinde] geçirdiği [bir] saat, 

günün öbür saatlerinden ayrı, kendi içine gömülü bir süre oluşturuyordu. 

O demlerde kendi kendisini bile unutuyordu. 

Kısa bir süre için açılıp el dokunulmamış hallerine hemen dönüveren o garip çiçekler gibi,

[ruhu] kendi sırrıyla baş başa kalıyordu o zaman.”