TR EN

Dil Seçin

Ara

İKİ

Adem ve İblis

Şehvetten doğan günahların affedilmesi umulur. 

Ama kibirden doğan günahların affı umulmaz. 

Bağışlanan Adem’in [as] kaymasının aslı şehvettir.

Şeytanlaşan İblis’in hatasının aslı kibirdir. 

— Süfyan-ı Sevri

 

*****

 

ÜÇ

Şu üçü şurada dursun.

Her vakit çok ihtiyaç olacak:

Aklını başına al. 

Elini vicdanına koy. 

Ağzından çıkanı kulağın duysun.

 

***

 

İnsan dehâsının üç ölçüsü: 

1. Gayenin büyüklüğü, 

2. Vasıtaların küçüklüğü

3. Neticenin azametidir.

— Lamartine

 

***

 

Gözyaşının üç yerde lezzetine doyulmaz: 

Vuslatta, mağfirette, merhamette.

 

***

 

Üzerinde düşünülecek üç şey:

Hayat, ölüm, sonsuzluk.

 

***

 

Hiç yitirilmemesi gereken üç şey:

Barış, umut ve dürüstlük.

 

*****

 

DÖRT

Dört şey vardır ki, azının azını hor görmemek gerekir:

Yangın, hastalık, düşman ve borç.

— Beydeba

 

***

 

Söz ve iş konusunda insanlar dörde ayrılır:

1 İş görmeyip çok konuşanlar:

Münafık veya gevezedirler.

2 Konuşmayıp iş yapanlar:

Civanmert, yüksek ahlak sahibidirler.

3 Hem konuşup hem iş yapanlar:

Sıradan kişilerdir.

4 Ne konuşup ne de iş yapanlar:

Düşük seviyeli insanlardır.

— Beydeba

 

***

 

Samimi tövbenin dört alameti vardır:

Kıllet: Günahı azaltmak.

İllet: Günahı hatırladıkça rahatsızlık duymak.

Zillet: Günahından ötürü kendini kınamak.

Gurbet: Günahın kendisini Allah’tan uzağa attığını anlamak.

— Sufyan-i Sevrî

 

*****

 

BEŞ

Beş şey, beş şeyle güzeldir:

Geceler Allah’a yalvarmakla güzeldir. 

Gündüzler Allah’a itaatle güzeldir.

Dünya Allah’ı anmakla güzeldir. 

Ahiret Allah’ın affıyla güzeldir.

Cennet Allah’ın cemaliyle güzeldir. 

— Yahya bin Muaz

 

***

 

Said Nursî, Allah’ın insana ‘insanca’ konuşmasını beş güzel ‘eğiliş’le anlatıyor:

• Tenezzül-ü İlâhî: İlah kuluna tenezzül ederek, iltifat etmek ister.

• Taarrüf-ü Rabbânî: Rab, terbiye ettiğine kendini tanıtmak ister.

• Mukabele-i Rahmânî: Rahmân, kendisinden talep edene merhameten karşılık vermek ister.

• Mükâleme-i Sübhânî: Subhan, varlığını ve diriliğini, bildiğini ve duyduğunu konuşarak hissettirmek ister.

• İş’âr-ı Samedânî: Samed, muhtaç kuluna, aciz ve fakir mahlukuna hiç ummadıkları karşılıklar vermek ister.