Öyle derlerdi eskiler…
Nedense bu söz bana iki dilim kızarmış ekmeğin ve üzerine sürülmek için bekleyen tereyağının, rafadan bir yumurtanın, bir avuç peynir, bir de yedi tane zeytinin, güneşin bütün haşmetiyle vurduğu bir sabah sofrasının neşesini, gülümseyen davetkâr yüzünü, şen şakrak hâlini hatırlatır.
İnsan misafirdir. Evinde de, dünyada da. Allah’ın davetlisi bir misafirdir. Hayalim, ne hikmetse, bu söz ve bu manzaraya takılır kalır.
Kaç tane mutluluk vardır? Say sayabilirsen... O kızartılmış ekmekten sıçrayan kırıntılar da dâhildir buna. İşaret parmağımızı dudağımıza götürüp ıslattığımız ve tek tek topladığımız o kırıntılar da dâhildir.
Ne bereketli sofralardır onlar… Anne-baba; çocuklarının yüzüne bakarlar. Çocuklar iştahla ve neşeyle yemeklerini yerler. Kalpler sevgiyle beslenir.
Kardeşler, sofranın neşesidir, güneşidir.
Eski insanlar… Yemez, yedirirdi o insanlar. Bir değil, bin evlat gelse, tok kalkardı o sofralardan. Peygamber duâsı; Hz. Fatıma’nın eli ve bereketi değerdi sanki bu nimetlere.
İnsan sevildiğini bildiği yere doğru yürümekten yorulmuyor, zorlanmıyor. Haydi, Bismillah…
Ne kadar çok hatıralarım var yollarda. Hangi gün, hangi saat bu yollardan geçip de içim coşmamıştı ki? Hangi zaman yollara koyulduğunda daha ilk adımında o mutluluğu tatmamıştım ki? Adımlar küçük, mutluluk büyük…
Ey kalbim! Sen yeter ki böyle çocuk gibi saf, temiz kal; inan göreceğin çok ama çok mutluluklar var. Kaybolan değerlerin geride kaldığı, unutulmaz anıların bizi beklediği nice yollar, nice kapılar var. Unutmayalım, yürünmeyen yolları dikenler kaplar.
Azdan çoğa gidilir. Küçücük bir mutluluk, çoğala çoğala o kadar büyür ki, insan ve mümin olduğunuza şükredersiniz. Ağaçlar, kuşlar, yollar, taşlar ‘Hoş geldin’ derler. ‘Hoş geldin ey eski dost’ derler. Bir koca gönül olur; mahalle, sokak ve evler “Buyrun” derler. Yerler dile gelir adeta:
“Ey gönlü sevgiyle çarpan adam! Dünün minnacığı, bugünün yaşlısı, sen bizim nazarımızda hiç büyümedin ki… Üzerimizden besmeleyle, duayla geçeni tanırız biz. Adımların sahiplerini biliriz. Nereye yönlendiğini, hangi duygularla geçtiğini de... Eskimeyen dostları da tanırız. Hoş geldin vefalı dost! Duanı, selâmını unutmadık. Yürü selametle geç…”
Yollar yürütür, yollar götürür seni varmak istediğin yere. Yollar dürülür, yollar da koşar sizinle, gitmek istediğiniz, varmak istediğiniz yer, gönlünüzde taşıdığınız bir yerse eğer.
Küçük bir mutluluk buldunuz mu, kaçırmayın.
Azdan çoğa gidilir.
Bir adımla Fatih, İstanbul’un fethine çıktı. Bir adımla siz de yollarla beraber gönüllerin fethine çıkın. Kendinize bu sabah bir iyilik yapın. Bir adımınız bin olsun. Uzansın tâ ötelere, Mescid-i Haram’a varsın, Mescid-i Nebevi’ye ulaşsın. Ve o güzel adımlar o mukaddes toprağa Mekke’ye vardığında, o mübarek mekândan o siyah örtülerin içinden bir ses size seslensin: ‘Evine hoş geldin’ desin. İnsanın evinden tâ Kâbe’ye, Allah’ın evine kadar uzanıp gider mutluluklar…
Azdan çoğa gidilir. Hatıralarla, dualarla gidilir. Yanında hiçbir şey götüremese bile yanında o aziz yolcu, bir salât-u selâm yeter Resulullah’a (asm). Bir gözyaşı armağanı bıraksa yeter oralara. Kimi döner gelir, kimi oralarda kalır. Dönse de aklı oradadır zaten, gelse de hep oralardadır.
İki dilim kızarmış ekmeğin yanına bir hurma, bir de zemzem eklenir şimdi. Güzel hatıralar birikir ve bardağı taşıran son damla olur. Bir dua yükselir gönüllerden…
Allah’ım! Habib-i Ekrem (asm) hürmetine, azımızı çok eyle, kışımızı yaz eyle, günahlarımızı affeyle, umrelerimizi mebrûr eyle. Üzerinde yürüdüğümüz yolların dilekleriyle, dualarıyla, selâmlarıyla geldik. Suyunu içtiğimiz çeşmelerin, sebillerin selâmlarıyla, üzerimizden geçen bulutların, kuşların dualarıyla, meyvelerini yediğimiz, altında serinlediğimiz ağaçların selâmlarıyla geldik kapına. Kumruların ‘hu hu’larıyla geldik. Baharla geldik kapına yâ Rab... Bahardaki bütün mevcudatla geldik. Çiçek açmış ağaçlarla geldik. Kâinat dolusu kardeşlerin selâmlarıyla geldik; kâinatı temsilen geldik. Bir gözyaşı armağanımız olsun onlar namına. Dileğimiz, duamız budur, kabul buyur…
Küçük mutluluklar birbirine eklenir.
Azdan çoğa gidilir.
Evinin hakkını veren, bir gün Allah’ın evine davet edilir. Hayal ettiği iki dilim kızarmış ekmeğin yanına bir hurma, bir de zemzem eklenir…