TR EN

Dil Seçin

Ara

Gurbet / Bir Hatıra

Gurbet / Bir Hatıra

İşitme engelli çocukları olan ailelere destek veren bir danışmanlık merkezinde çalışıyorum. Gelen ailelere danışmalık yapılır ve eğer isterlerse aramızdan biri aileleri evinde ziyaret eder; hem çocuklarla oynayarak gelişimini desteklemeye, hem de aileye iştime engeli ile ilgili bilgiler vermeye çalışır ve rehberlik yaparız. Her pazartesi toplantıda ilk görüşmeyi yapan arkadaşımız ailenin dosyasını tanıtır ve aramızdan birine verir.

Bir aile tanıtıldı o gün, iki çocuklarında işitme engeli olan. İş arkadaşım solumda oturuyordu birden bana döndü “Bu aileyi sen almalısın, onlara bir nebze de olsa vatan olursun.” dedi.

Ben şaşırdım beklemiyordum bu cümleyi, “vatan olursun” cümlesi içimi acıtmıştı.

Ben ve benim gibiler Almanya’da doğup büyümüş olmamıza ve anne babamız yanımızda olmasına rağmen hep vatan hasreti çekip gurbetten yakınırken, nasıl olacaktı da ben o aileye vatan olacaktım?..

İş arkadaşım anlatmaya başladı, bir yandan da elime dosyaları tutuşturdu. Hem dinliyor, hem de dosyayı inceliyordum. Çocukların doğum yerini görünce yutkundum: HALEP.

Bu aile ve yaklaşık bir senedir Almanya’dalarmış. Bir mülteci kampında yaşıyorlarmış, başlarını sokacakları bir yer bulduktan sonra çocuklarının eğitimlerine odaklanmışlar. O kadar travmalar yaşamalarına rağmen dil bilmeden, yol bilmeden eğitim için koşturmaya karar vermişler. Gittikleri her yerde maalesef olumsuzluklarla karşılaşmışlar. Ama yılmamışlar uğraşmaya devam etmişler, benim gelişimi de dört gözle beklemişler.

Ben ise “Doğum yeri: Halep”i okuduğum andan beri yüreğimin sızısıyla mücadele vermekteydim. Nasıl gidecektim bu ailenin yanına? Nasıl yardımcı olacaktım? Nasıl ağlamadan bir profesyonel gibi karşılarında duracaktım? Ve en önemlisi ortak dilimiz olmadan nasıl anlaşacaktık?..

Ve gittim. Ailenin yanına girmeden kapıdaki bekçiye kendimi tanıtmam, ismimi ve geliş saatimi not etmem gerekiyordu. Tabiki güvenlik açısından önemliydi bu ama yine de çok üzüldüm. Bazen çantamdan evimin anahtarını üşenerek çıkarıp kapıyı açtığım anları hatırlayıp kendime kızdım. Bazen zil sesinden rahatsız olduğum için kendimden utandım. Ben özgürce kendi kapımı açabiliyorken bu ailenin kapısı kimlik bilgileriyle açılıyordu. Oysa yakın bir zaman önce onlar da benim gibi özgür olmalarına rağmen. İçim burkuldu…

Bekçi beni ailenin yanına götürdü. Gelişimden ötürü çok mutlu oldular. Her şeylerini kaybettikleri halde büyük bir misafirperverlikle karşıladılar beni; önüme çay, kahve, tatlı ne varsa sermek istediler. Hatta kalkmak istediğim an öğle yemeğine kalmadığım için hafifte sitemde bulundular. “Verirsek eksilir değil, ikram edersek bereketlenir.” diye düşündükleri hallerinden okunuyordu.

Her şeye rağmen şükür içindeydiler. Aynı dili konuşmasak da şimdi bir şekilde gönül diliyle anlaşmaya çalışıyoruz. Bazen tercüman oluyor yanımızda, bazen işaretler, resimler kullanarak, bazen ben Türkçe onlar Arapça konuşarak bir şekilde anlaşıyoruz. Anlaşmak istedikten sonra anlaşıyor insan…

En son yanımıza hem Türkçe hemde Arapça bilen bir komşusu gelmişti. Çocuğunun eğitimi ile ilgili bir soruyu sorabilmek için davet etmişti onu. Birden o komşu bayan Arapça birşey dedi bakışı ve ses tonu ne söylediğini anlamamış olmama rağmen gözlerimi doldurdu. Sonunda her ikisi de ellerini açıp “elhamdülillah” dediler defalarca. Hiç bu kadar içten bir şükür duymamıştım. Sonra kadın bana döndü ve konuştuklarını özetledi:

“Biz, ufacık teknede sıkışa sıkışa çok kötü şeyler yaşayarak buralara geldik, ölmedik yaşıyoruz, başımızı sokacak bir yer bulduk, çok şükür, çok şükür.” dedi. Dilim, boğazım düğümlendi.

Ben ki dünya telaşelerine kapılıp belki de ufak tefek şeylere kafamı takarken, nimet içinde yüzerken, ömrümde aslında hiç doğru düzgün bir sıkıntıya maruz kalmamışken zaman zaman şikâyet etmeme çok kızdım.

Ben hiç bu kadar içten şükür etmemiştim ömrümde… Elimde olanları nimet olarak değil de tabii olarak görmüştüm. 

Onların yanında tutmuştum kendimi ama eve dönüş yolumda gözyaşlarıma engel olamamıştım. Ben onlara vatan oldum mu bilmem ama onlar bana çok büyük ders oldu…

Hâlâ o aileyi ziyaret etmekteyim. Kimbilir daha neler katacaklar ömrüme, ne hatıralar kazınacak hafızama…