TR EN

Dil Seçin

Ara

Dönme Dolap

Şu feleğin çemberlere olan aşkını biliyoruz. Nerede ve ne zaman bir iş görmek istese, mutlaka kurduğu bir dolap içinde ve illa bir çember üstünde onu yapıyor. Yapılan bu işlere ve onların bütünü üstünde görülebilen gerçeklere, benim “son söz” dediğimi de işittiniz. Bu sözlerden birçoğunun büyük harflerle ve özenle yazıldığını, dur durak bilmeden, yine ve yeniden söylendiğini görüyorum. Benzer bir gözle bakarsanız, hepsinin söylenme sıklığının farklı olduğuna, dahası bazı sözlerin durmaksızın söylendiğine siz de şahit olabilirsiniz.

Örneğin, galaksimizdeki Güneş, Ay ve Dünya hiç susmuyorlar. Bize yılları, ayları, günleri ve daha birçok güzelliği durmaksızın söylüyorlar. Bir de canlılar var, hayatta kalmaları yetmiyormuş gibi, durmadan yavruluyor ve çoğu zaman da canları pahasına onları koruyup yetiştirmeye çabalıyorlar. Mevsimler, aylar, günler tekrarlandığı gibi hayatlar da nesiller boyu yine ve yeniden söyleniyorlar.

Benzer şekilde yine ve yeniden, fakat farklı frekanslarda kendini tekrar eden o kadar olay ve gerçek var ki, saymaya ömür yetmez. Ama anlaşılan o ki, evren ve doğa dediğimiz bu sistemin tek tek her bir parçası da, bir bütün olarak kendi de bu “tekrarlardan” kendi önem ve değerlerince pay alıyorlar.

Tekrarlanan bu sözlerden sınıflandırabildiklerimize kanun, diğerlerine de sebep-sonuç ilişkisi diyerek yararlanmaya çalışıyoruz. Bazılarımız yetinmemiş, bunları da gruplandırmış ve adına fizik, kimya, biyoloji diye ad vererek farklı başlıklar altında toplamışlar. Kimisi de bu “tekrarların” arka planına eğilmiş ve bütününü bir “MODEL” çerçevesi içinde görebilmeyi denemiş. Bunu bir miktar başaranlar da geliştirdikleri anlayış modeline ve işleyiş prensiplerine “FELSEFE”, kendilerine de “FİLOZOF” demişler.

Bu felsefeler nadiren birbirini desteklese de, hatta çoğu kez çatışsa da toplamı, nesne ve olaylar arasındaki ilişkileri çözmeye çalışanlara, yani bilim ve teknoloji ile uğraşanlara yardım etmiş. Bu gayret ehlinin buluğu araç gereçler ve tekniklerle insanların hayatları kolaylaşmış. Şimdi ise mekân daraldı ve zaman genişledi. Eskiden yüz ömürde yapılamayan işleri, bugün bir kişi geniş bir alanda, çok daha kısa bir sürede ve tek başına yapabilir oldu. Artık bir ömürde çok ömürler yaşıyor gibiyiz. Bütün bunları, o büyük sözlerin durmaksızın yine ve yeniden yazılmasına, bizim de model, sistem ve kanun deyip onların formül ve kalıplarını çıkarmamıza ve işe yarar şekilde uygulayabilir olmamıza borçluyuz.

Son oyuncağımız “internet” ile bilgi ve ona erişim de sorun olmaktan çıktı. Öyle ki, bütün dünyanın bir araya gelip büyük bir akıl ve hafıza olması bir yana, bir çocuk gibi çıkıp dizimizin üstünde oturmasına artık şaşırmıyoruz. Yine de, her çözüm gibi o da kendi sorunlarını getirip önümüze koydu.

Örneğin, bir yudum bilgi isteyen birinin karşısına umman kadar bilgilerle çıkıyor, fakat bu onun bilgiyi almasına değil, içine düşüp kaybolmasına neden oluyor. İstediklerinizi seçmek, diğerlerini engellemek için hangi usul veya yöntemleri kullanırsanız kullanın, kuşatıcılığınız o yöntemin sınırlarını aşamıyor. Gerçekte, eldeki bilgileri bırakın, pratiğimiz bile bu usullerin çoğunun sınırlarını aştı. Haliyle, nesne, zaman ve mekân gibi felsefeler de, felsefeleri üreten kültürler de elimizde esneyip “plastikleşmek” zorunda kalıyor.

Gariptir, bu kaygıyla konularımızı sınırlayıp “uzmanlık” denen yan yollara girmek de bizi kurtarmıyor. Çünkü bu tavır, gittikçe elimizdeki “parça” ile ana yoldaki “bütün”ün ilişkisini koparıyor. Daha da ilginci, uzmanlaşarak ne kadar derine inersek inelim, aşağıdaki parçalar parçasına da hâkim olamıyoruz.

Kim, nerede ve nasılına girip, burada bir “modernizm” eleştirisi yapacak değilim. Ancak, ne tam yukarı çıkıp bütünü, ne de büsbütün aşağı inip parçayı gerektiği gibi kuşatamayan, ama büyük laf etmekten geri durmayan bazı “kısa akıllı” ve “dar görüşlü” söz bilmezlere birkaç söz etmek istiyorum:

Aczlerini itiraf etmemelerini anlıyorum. Ancak, “bilimin dibi” veya “tarihin sonu” gibi hezeyanlarla tıkandıkları kafese bizi de davet etmelerini bağışlayamam. Yine de, uğraş uğraştır. Çalışmaları ve insanlığa getirdikleri iyi şeyler için onlara teşekkürü bir borç biliriz. Kusura bakmasınlar, “Son Büyük Söz” söylenmedikçe herhangi bir “sonu” kabul edemeyiz.

Şu an nasıl bir felsefe, model, bilim vb. anlayış gelişebileceğini ve onun hangi unsurları olabileceğini ortaya koymak kolay gözükmüyor veya bu kitabın konusu o değil. Ama onların davetlerine icabet etmemiz de gerekmiyor. Aksine, sürekli tekrarlanan sözlerden bir kısmına olsun kulak verip herkesin kendince bir demet derlemesinde, ben bir sakınca görmüyorum.

Bunu demekle kalmadım, oturup kendime “altı sözlük” bir demet de yaptım. Adlarına Varlık, Hayat, Birlik, Değer, Adalet ve Sanat dediğim bu “fiili sözlerin”, onları iyi okur ve güzel örgütleyebilirsem, bugün felsefeleri bile plastikleştiren (post-modern, neo-bilmem ne gibi) gözlemlere de, kendi gerçekliğimize de, hatta “hangi dengeleri nasıl gözetebilirim?” sorusuna ışık tutabilir diye umuyorum.