EY RABBİM!
Ey bütün var edilmişlerin, bütün âlemlerin, bütün zamanların Rabbi!
Alımlı giysilerimizdeki, kifayetsiz lisanlarımızdaki, garip kıyafetlerimizdeki, kusurlu yasalarımızdaki, kendi icadımız tuhaf makamlarımızdaki, bize hayli önemli; ancak Senin yakınlığında anlamsız şu küçük farklılıklar, bizi birbirimizden ayırmasın, ayrımcılık ve nefret sebebi olmasın…
— Voltaire
***
ELLİ YIL SONRA
Bugün bankada ne kadar paranız olduğu, nasıl bir evde oturduğunuz, işyerinizdeki makamınız, arabanızın modeli, üzerinizdeki giysinizin ya da ayağınızdaki ayakkabınızın markası elli yıl sonra hiçbir anlam taşımayabilir; ama bugün başını okşayacağınız bir çocuk, o mutluluğuyla, dünyanın elli yıl sonraki yaşamını etkileyebilir.
***
“Allah’ım, fakirden asla yüz çevirmemeye ve küstah kuvvete diz çökmemeye yetecek kuvvet ver bana!..”
— Tagore
***
Allah Resulü buyurdu ki:
“Kim bir ayıp ve kusur görür de insanlara anlatmayıp gizlerse, sanki (cahiliyette) diri diri toprağa gömülmekte olan bir kızı hayata kavuşturmuş gibi sevap kazanmış olur.”
— Ebu Davud
***
NAMIK KEMAL’İN EN GÜZEL BEYTİ
Hayır, eksik söyledim, yalnız Namık Kemal’in değil, vatan edebiyatımızın da en güzel beyti, kaç gündür, mahzun bir gönlün kovuğunda yuva yapmış garip bir kuş ısrarıyla, hafızamdan uçarak şuurumun üstüne konup konup kalkıyor:
“Baisi şekva bana derdi umumîdir Kemal
Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdına.”
Yâ Rabbi! Bu beyti söyleyen adam, edebiyatın hiçbir sun’î delâletine muhtaç olmadan, içindeki büyük milli kederin en samimi ifadesiyle, kendi kendini bir millet yekûnu haline nasıl koyuvermiştir! Bu memlekette umumun derdini kendine dert edecek ve bu derin feragat humması içinde kendi meselelerini bir an hatırına bile getirmeyecek bir münevverler ordusu olsaydı, üç asırdan beri bu topraklarda elele veren cehalet ve ihanet bir saniye ayakta durabilir miydi?
Bu beyti her mektebin, her sınıfın, her kışlanın, her devlet dairesinin, her gazetenin, her evin, her ticarethanenin, velhasıl her binanın duvarına asalım. Bu beyti anlayan hırsız, çalmaz olur; cani, öldürmez olur; hasis, parayı sevmez olur; mağrur, kendini beğenmez olur; yalancı doğruyu söyler, cahil okur, kör görür, dilsiz dile gelir.
Hep birden söyleyeceğimiz şarkı mı? İşte, bir dua vecdi içinde, gözlerimiz yumulu, hepimizin her gün söyleyeceğimiz budur.
— Peyami Safa, Tasvîr-i Efkâr, 1941
***
“İlk okumalar unutulmazlar”
Çocuğun yetişme çağlarında okudukları, kirpikleri gibidir, gözlerinde kalır. Benzer olaylarda anımsar onları. Diyebilirim ki onlar, aile nüfusuna yazılmışlardır. Baba, ana, amcanın yanında, onlara da göz ağrıları diyebiliriz. Unutulmazlar. Bütün ayrıntıları ile bizde kalırlar. İlkokul 3’te iken, bir öğretmen Çanakkale Boğazı’nı anlatırken sağdaki sıralarla soldaki sıralar arasını göstermişti. 88 yıl sonra onu size taşıyorum. O boğazın varlığını anlatmak için ne güzel bir seçimdi. İnsan kumbara kutusu gibidir. Anlatılanlar içerde kalır.
— Fazıl Hüsnü Dağlarca
***
Selam Ülkesine, selam
Ağladım tükendi gözyaşım ağladım.
Ağladım mumlar bitti, ağladım namaz kıldım.
Bitirdi beni vardığım rükûlar,
Sende Muhammed’i (sav), Yusuf’u (as) aradım.
Ey Kudüs, ey peygamberler kokusu,
Ey yerin göklere en yakın avlusu,
Ey Kudüs, ey yolların ışığı,
Ey parmaklarını yakan güzel çocuk,
Ey Peygamber’in geçtiği gölgeli ova,
Hüzünlü gözlerinle ey kentlerin incisi,
Acıdır müezzin sesleri,
Ey Kudüs, ey sevdaya bürünen güzel,
Ey zeytin ülkesi, ey selam ülkesi.
***
“Allah’ım, hayattaki bütün sevinçlerim için Sana şükran duyuyorum!..”
— Earl Brihmor
***
NE OLDU?
Bugün çoğu insanın hayatının hedefsiz oluşu beni dehşete düşürdü. İnsanların yüzde ellisi nereye gidiyor olduğunu hiç düşünmüyor. Yüzde kırkı kararsız ve öylesine herhangi bir istikamete gidiyor. Sadece yüzde onu ne istediğini biliyor ve onların bile hepsi istediği yönde gitmiyor. İnsanlara kötü şeyler oldu; bunun bile farkında değiller. Beşiklerinde ne iseler, kabirlerine öyle giriyorlar.
— Katherine Ann Porter