TR EN

Dil Seçin

Ara

Temmuz 2007

post-title

Temmuz 2007, 367

Çevremize İyi Bakalım

Değerli dostlarımız,

Ekonominin kurallarıyla, gezegenin kuralları çatışıyor. Arz ve kaynaklarında bir artış söz konusu olmadığı halde, ekonomi gayesiz biçimde sınırsız büyümeyi kendisine hedef seçiyor. Sınırlı kaynaklar üzerinde sınırsız büyüme hedefinin saçmalığı iki yüzyıldır sorgulanmayınca, bugünkü çevre krizleriyle karşı karşıya kaldık. Oysa sadece büyümek için büyümek, kanser hücrelerinde görülen bir davranış tipi. Kanser hücrelerinin bedenimizde yaptığı tahribat ise hepimizin malumu.

Hırsın akıldan önde gittiği bir zihniyetle, son 100-150 yılda daha önce hiç olmadığı kadar büyük ekolojik cinayetlere imza attık. Hâlâ da atıyoruz. Fakat somut bir kılıç darbesi gibi, çevre tenimizde yara açmadıkça, çevrecilerin kazanma şansı oldukça zayıf görünüyor. Çünkü karşımızda bir “hırsız psikolojisi”yle hareket eden, zihni o şekilde formatlanmış iktisadî dünya var. Arz üzerinde tüketilecek tek bir hammadde kalana dek, misyonunu bitmiş addetmiyor bu dünya.

Öte yandan çevrecilerin açmazı da, çevre ile insan arasında bir menfaat ilişkisinden başka bir eksen kuramıyor oluşları. Böyle olunca, çevre yok edicileri, “Tamam, teknolojiyi yeniliyoruz” diyerek çıkıyorlar işin içinden. Halbuki bataklığı kurutmanın yolu, insanları çevrecilik kadar, vahye de çağırmaktan geçiyor. Vahiy yoluyla insan, çevre ile metafizik bir bağ kuramadıkça, mayasındaki “hırsızlık psikolojisi”nden kurtulacağına dair bir emare yok ortalıkta.

Kapak yazısında Selim Gündüzalp, “Önce İnsanlar Bozuldu, Sonra Çevre” diyerek işte bu soruna işaret ediyor. Gündüzalp, kendi kişisel tarihinden alıntıladığı tecrübeler ile zevkle okuyacağınız bir yazı hazırladı sizler için. Beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz.

Ümit Şimşek, çevre kirliliğinin bir başka boyutu olan “gürültü kirliliği”ni ele alıyor. “Gürültüyle Gelenler, Gürültüyle Gidenler” başlığını taşıyan yazısında Şimşek, gürültünün fiziksel, psikolojik ve manevî boyutunun yanı sıra, gürültünün bugünün gençleri için âdeta varolma biçimine dönüştüğünü ustalıkla yorumluyor.

Ayten Yadigâr ise “İlerleme mi, Geleceği Tüketmek mi?” yazısında, iktisadî parametrelere göre güneş gibi parlayan Tayvan ve Kore’de çiftçilerin kendi yetiştirdikleri sebzeleri bile yiyemediklerini, zenginlerin ise çevre kirliliği yüzünden ülkeden kaçmanın yoluna baktıklarını anlatıyor.

Geçen ay başladığımız “Dünya’da İslâm’ın Geçmişi” yazı dizimize bu ay, “Çin’de İslâm’ın 1350 Yılı” ile devam ediyoruz. Sevgili Peygamberimizin Medine’ye Hicretinden sadece 29 yıl sonra Çin’e İslâm’ın ulaştığını, hatta bunun anısına bir camii yapıldığını biliyor muydunuz?

Her zaman olduğu gibi, sizler için hazırladığımız ışıl ışıl hazır sayfalarımızla bir sonraki sayıda buluşmayı diliyoruz.

Unutmadan, geçen iki ay dergimize gösterdiğiniz teveccüh ve ilgi nedeniyle teşekkür ediyoruz.

Kalın sağlıcakla…

Dergideki Yazılar