TR EN

Dil Seçin

Ara

Çevreciler ve Nuh’un Gemisi

Nuh, bir peygamberdi. Tüm çabasına rağmen, kavminden iman etmiş olanların dışında hepsi küfre girdi. O da Rabbinin nezareti altında ve ilâhî talimat gereği gemi yapmaya koyuldu. Gemi yaptığı yerde denizden eser yoktu. Kavminden gelip geçenler, onun bu hâliyle alay ediyordu.

Sonra, tufan zamanı yaklaştı. Kral Dermesil, Nuh ve beraberindekilerin gemiye bindiğini haber alınca, adamlarıyla koşup geldi. “Hemen gemiden inmezseniz, hepinizi yakarım” diye kükredi. Nuh âleyhisselam ona, “Allah’a karşı gururunu çoğaltma da, imana gelmekte acele et!” diye cevap verdi ve ekledi: “Aksi halde azabı önünde hazır bulacaksın!”

Kral ve halk, bu son çağrıya da kulak asmadı. Ne ki Kral dağın başına içine yiyecek stokladığı bir ev yaptırmıştı. Yerden su fışkırmaya başladığında, ailesini de alıp oraya yöneldi. Ama su, içlerinde hiç kimseye istisna yapmadan, hepsini yutuverdi.

İçinde ilginç dersler barındıran bir kıssa, Nuh kıssası. İlâhî vahye kulak vermeyen bir çevreciliğin nihaî sınırını çiziyor: Çevre problemlerine çevre içinde çözüm aramak! “Tufan geliyorsa, biz de dağa çıkarız”dan öte bir çözüm önerisi olmuyor bu mantığın. Tıpkı, “Teknoloji çevre kirliliğine neden oluyorsa, biz de teknolojiyi yenileriz” düşüncesinde olduğu gibi.

Böyle bir çevrecilik anlayışı, içinde iki tür şirk barındırıyor. Hem Yaratıcısından bağını kopararak çevreyi bağımsızlaştırıyor, hem de insanın Yaratıcıya ihtiyaç duymadan, tüm bu sorunların üstesinden gelebileceğini ima ediyor. Oysa ne çevre bağımsız bir entite, ne de insan bu kadar kudret sahibi.

Esas çevreci, çevre bozulmadan önce çevreci olandır. Çevre bozulduktan ve acısı tene dokunmaya başladıktan sonra olunan çevrecilik, sahih değildir. İş olup bittikten sonra girişilen çözümler, ancak Kral Dermesil’in çözümü kadar başarı şansına sahiptir.

Öyleyse yol yakınken, kibrini kır da gönlünü Nuh’un Gemisine binmeye razı et. Aksi halde dağın başına da çıksan, el-Muhit’in mülkünden dışarı çıkamazsın