Nuh dedi ki: “Binin gemiye! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Gerçekten Rabbim çok affedicidir, çok merhametlidir.”
(Hud Suresi, 41)
İnsanlık camiasında herhangi bir ülkenin bir ferdi başka bir ülkede elçilik göreviyle görevlendirildiği zaman, her şeyden önce ait olduğu devletin elçisi olduğunu gösteren belgeler ibraz etmek durumundadır. Bunun gibi, âlemlerin Rabbi tarafından insanlara elçi olarak gönderilen peygamberler de–deyim yerindeyse–ilahî hâkimiyete aidiyetlerini gösteren nişanlarını ve elçilik mazbatalarını ibraz etmek durumundadır. Bu belgelere ayet/mucize denir. Kur’ân’da bu ayetlerden, belgelerden bir kısmı örnek olarak zikredilmiştir. Bunların başında Hz. Nuh’un gemisi gelir. Bu yazımızda, Hz. Nuh’un gemisi, onun–Allah tarafından gönderilmiş–bir peygamber olduğuna dair iddiasının doğruluğunu ispat eden bir tasdik mührü, bir peygamberlik nişanı, ilahî bir belge, bir mazbata, Rabbanî bir ayet, bir alâmet, ilahî bir imza, bir onay olduğu üzerinde durmaya çalışacağız.
Nuh Gemisinin ayet olduğunu bildiren ayetler
Kur’ân’da Hz. Nuh gemisinin bir ilahî belge olduğunu ilan eden bazı ayetlerin mealleri şöyledir:
“Çok önce Biz Nûh’u halkına resul olarak gönderdik. O da aralarında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Neticede onlar zulümlerine devam ederken tufan onları boğdu. Onu ve gemide bulunanları kurtarıp, o gemiyi ve o hadiseyi bütün insanlara ibret vesilesi yaptık.” (Ankebut, 14-15)
“Biz Nuh’u, levha halindeki tahtalar ve çivilerle yapılmış gemiye bindirdik. O kadri bilinmemiş değerli insana, bir mükâfat olarak gemi, Bizim inayetimiz altında akıp gidiyordu. Biz bir ibret olsun diye, o gemiyi geriye bıraktık. Haydi, var mı ibret alan.” (Kamer, 13-15)
“Onlar için bir ayet/bir delil de nesillerini dopdolu gemide taşımamızdır. Biz, onlar için, gemiye benzer, daha nice binekler yaratırız.” (Yasin, 41-42)
“Unutmayın ki; Nûh zamanında, sular taştığı vakit, sizi (varlığınıza vesile olan atalarınızı) emniyetli gemide biz taşımıştık! Onu sizin için hem bir ibret vesilesi kılalım, hem de can kulağı ile dinleyip ders alanlar iyice bellesinler diye böyle yapmıştık.” (Hakka, 11-12)
Nuh Gemisi nasıl bir ayettir?
Yukarıdaki ayetlerde önemle ve özellikle vurgulanan tufan hadisesi ve Nuh gemsinin bir ayet, bir delil, bir belge, bir mucize olduğunu anlayabilmek için şu sorulara cevap vermek gerekir.
Hz. Nuh, peygamber olmasaydı, bu gemiyi yapabilir miydi?
Gemi yapmayı zorunlu kılan TUFAN olayıdır. Hz. Nuh, TUFAN’ın olacağını nerden biliyordu? Geminin, tufan olmadan önce bitirilmesi gerekiyordu. Bu zamanlama nasıl başarıldı? Geminin su üzerinde yüzmesi için suyun kaldırma gücü, rüzgâr ve işin diğer teknik boyutlarının çok iyi bilinmesi gerekir. Geminin bu harika tasarımı nasıl gerçekleştirilmiştir? Bu geminin–Cudî dağında demir atacak şekilde–rotasını kim çizmiştir? Gemi pusulasını kim ayarlamıştır? Hz. Nuh’a kaptanlık mesleğini kim öğretmiştir?
Şimdi bütün bu sorulara cevap vermeye çalışalım ve bu cevaplardan geminin nasıl bir ayet, bir mucize ve ilahî bir belge olduğunu görelim:
* Hz. Nuh–Allah tarafından görevlendirilmiş–bir peygamber olmasaydı, asla böyle bir gemiyi yapamazdı. Çünkü ortada hiçbir tufan emaresi yokken–durup dururken–suda yüzen bir vasıta yapmak olurdu. Nitekim, Tufandan habersiz olan halk Hz. Nuh’un gemi yapmasını bir delilik olarak görüyor ve bu açıdan Hz. Nuh’la alay ediyorlardı.
Aşağıda mealini verdiğimiz ayet-i celilede bu husus vurgulanmaktadır:
“Kendilerinden önce Nûh kavmi de Peygamberi yalancı saydı ve: “Bu delinin teki!” dediler. Onu incittiler, tebliğini engellediler.” (Kamer, 9)
“Nuh gemiyi yapıyor, halkından ileri gelenler her ne zaman yanından geçseler onunla alay ediyorlardı. Nuh da: “Siz, dedi; şimdi bizimle alay ediyorsanız, elbet bizim de sizinle alay edeceğimiz bir gün gelir.” (Hud, 38)
Demek ki, Hz. Nuh’un tam zamanında–kendisini ve ona tâbi olanları tufandan kurtaracak–bir gemi inşa etmesi, bu işin arka planında her şeyi bilen, her şeyi programlayan Allah’ın olduğunu göstermektedir.
* Hz. Nuh’un bir beşer olarak ileride kopacak bir tufandan haberdar olması mümkün olmadığına göre, böyle bir olayın olacağını kendisine haber veren Rabbü’l-âlemin’dir. Demek ki geminin yapılması başlı başına bir ayet, bir mucizedir; Allah’ın ilim ve hikmetini göstermektedir.
* Eğer geminin yapımı tufandan önce–zamanında–bitmeseydi, varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmazdı. Zira tufan koptuktan kısa bir süre sonra insanlar boğulmaya mahkûm olacaklardı. O halde, bu hesaplı-kitaplı projenin sahibi, her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında, ilmi her şeyi kuşatan, kudreti her şeye nüfuz eden Yüce Allah’tır. Demek ki, bu geminin inşası ilahî vahiy ile yapılmıştır. İnşa tasavvuru, yapım tasarımı, programı ve projesi, zamanlaması; hepsi Allah’ın gözetiminde gerçekleşmiştir. Aksini düşünme hayali, imkânsızı imkân dahilinde görmek gibi bir kuruntudan ibarettir. Aşağıda meali verilen ayetlerde, geminin bir ayet olduğuna vurgu yapılmıştır:
“Nuh’a şöyle vahyolundu ki: “Artık halkından, daha önce iman etmiş olanlar dışında, hiç kimse iman etmeyecek. Öyleyse o kâfirlerin yaptıklarından dolayı kederlenme de, Bizim gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda, gemiyi yap ve o zalimler lehinde Ben’den hiçbir ricada bulunma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” (Hud, 36-37)
* Geminin canlılardan birer çift alacak şekilde planlandığı ve onların tamamen gemiye alındığı yukarıda zikredilen “Onlar için bir ayet/bir delil de nesillerini dopdolu gemide taşımamızdır” mealindeki ayetten anlaşılmaktadır. Aralarında vahşi hayvanların da olduğu bu canlıların, inşa edilen gemiye taşınabilmesi ve barındırılması da ayrı bir delildir.
İşte, bütün bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, Hz. Nuh’un, tufanın kopacağını önceden bilmesi, bir önlem olarak bir gemi tasarlaması, harika bir şekilde onu inşa etmesi, zamanında denize açılması, başarılı bir şekilde kaptanlık yapması, o fırtınalı deniz dalgaları arasında rotayı şaşırmadan, gemiyi alabora etmeden Cudî dağında–limana demir atması–sahil-i selamete çıkması ve daha sonra insanların istifadesine sunulmak üzere değişik teknoloji ürünü olan gemilerin ve hatta “Biz, onlar için, gemiye benzer, daha nice binekler yaratırız” mealindeki ayetin işaret ettiği üzere, kara, deniz ve hava-uzay yollarına ait çeşitli araçların ilham kaynağı olması, Allah’ın ilim ve kudretinin olduğu kadar, hikmet ve merhametinin de açık belgesidir.
“Kâfirler boğulduktan sonra yerle göğe: ‘Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!’ diye emir buyruldu. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudî üzerinde yerleşti ve ‘Kahrolsun o zalimler!’ denildi.” (Hud, 44)