Cenâb-ı Hakk’ın “Adl” isminin kâinattaki yansıması; ölçü, denge ve mizan olarak karşımıza çıkar. Kâinatın her yerinde olduğu gibi, canlılar âleminde de âdilâne bir denge söz konusudur.
Kur’an-ı Kerîm’in bir çok yerinde yeryüzündeki ölçü ve düzenle ilgili olarak pek çok ayet zikredilmiştir:
“…Her şeyi yaratan ve bir ölçüye göre düzenleyen Allah’tır.” (Furkan suresi, 2)
“…Onun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir.” (Rad suresi, 8)
“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer suresi, 49)
Bitkiler, milyonlarca tohum üreterek yeryüzünü istilâ edebilecek bir potansiyele sahiptirler. Ama bu istilâ Allah’ın yeryüzünde uyguladığı ve Adl isminin tecellisi olan ve ekolojide “sınırlayıcı faktörler” olarak bilinen kanunlarla kontrol altına alınır. Meselâ, her toprağa düşen tohum orada çimlenme imkânı bulamaz. Çevredeki ışık, ısı ve nem gibi faktörler çimlenmenin olup olmaması üzerinde önemli bir rol oynar. Aksi takdirde yeryüzü bitkiler tarafından kolaylıkla istila edilebilirdi. Haşhaş bitkisinin üreme potansiyeli bu istila kanunu için güzel bir örnektir:
Her bir haşhaş bitkisinin meyvesinde yaklaşık 20.000 tohum vardır. Her bir haşhaş bitkisi tek başına 20.000 haşhaş bitkisi olabilecek bir potansiyele sahiptir. Yani eğer imkân olsa tek bir haşhaş bitkisi yeryüzünü bir mevsimde haşhaş tarlasına dönüştürebilirdi. Ancak Adl isminin tecellisiyle hiçbir zaman böyle bir istila sözkonusu olmaz. Aksi takdirde, bu sınırlama nimeti olmasa, bir bitki türü bile tüm yeryüzünü kaplayarak diğer türlere yaşama imkânı vermeyecekti.
Peki bitkiler neden bu kadar tohum üretirler?
Risale-i Nur’da bitkilerin bu kadar fazla tohum üretmesinin gayesi şu şekilde izah edilir: …Yeryüzünün tarlasında nebatatın her bir taifesi, lisan-ı hal ve istidad diliyle Fâtır-ı Hakîm’den sual ediyorlar, dua ediyorlar ki: “Ya Rabbena! Bize kuvvet ver ki, yeryüzünün her bir tarafında taifemizin bayrağını dikmekle saltanat-ı rububiyetini lisanımızla ilân edelim ve rûy-i arz mescidinin herbir köşesinde sana ibadet etmek için bize tevfik ver ve meşhergâh-ı arzın herbir tarafında senin esma-i hüsnanın nakışlarını, senin bedi’ ve antika sanatlarını kendi lisanımızla teşhir etmek için bize bir revaç ve seyahata iktidar ver.” derler.
Sadece bitkiler mi?
Yukarıda bitkiler âlemi için verilen örneği diğer canlı grupları için de düşünebiliriz:
Dünya’nın en hızlı üreyen canlılarından biri de tek hücreli bakterilerdir. Bu canlıların boyları 0,2-2 mikron arasında değişmektedir. Şu cümlenin sonundaki nokta bile, bir bakteriden onlarca kat büyüktür. Bu mikro canlılar, 20 dakikada bir yeni nesil üretebilirler. Neredeyse hiçbir çok hücreli bu üreme hızına ulaşamaz.
Bir bakteri türü olan Bacillus coli, 36 saatte dünya yüzünü kaplayabilecek bir üreme potansiyeline sahiptir.
Bir defada yaklaşık olarak 100’ün üstünde, hayatı boyunca da 600-1000 yumurta bırakabilen bir dişi karasinek yılda 7 kez ürer ve larva döneminden sonraki üç gün içerisinde de çok rahatlıkla yeniden yumurta bırakabilir. Karasinekler bu ritimleriyle çok hızlı ürerler. Nisan ayı ortalarında yumurtasını bırakan bir karasinekten gelen neslin, aynı yılın Eylül ayı ortalarında bıraktığı yumurta sayısı 5 trilyonu geçer. Başka bir ifadeyle, bir gramın %1’i ağırlığındaki (yaklaşık olarak 70 sinek 1 gr ağırlığındadır) bir sinek, bir yıl içerisinde 80 bin ton ağırlığında bir sinek ordusu meydana getirebilir.
İstakoz ve istiridye bir yumurtlamayla milyonlarca yumurta bırakır. Dişi istakoz bir sezonda 6000-10.000 yumurta yumurtlar. Bazı istiridye türlerinin ise üreme mevsimi boyunca 100 milyon yumurta yumurtladığı bilinmektedir.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi canlılardaki üreme potansiyeli o kadar yüksektir ki, sadece bir tür bile üreme hızı sayesinde yeryüzündeki dengeyi bozabilecek boyutlara ulaşabilir. Ancak Allah’ın büyük isimlerinden olan Adl isminin tecellisiyle, canlıların üreme enerjileri hassas bir mizan ile o kadar ince bir ölçü ile tanzim edilir ve tartılır ki, bu sayede yeryüzünde bir ölçüsüzlük ve karmaşıklık yaşanmaz. Bu hakikate işareten Risale-i Nurda:
“Yoksa balıklardan bir balık bin yumurtacık ile ve bitkilerden haşhaş gibi bir çiçek yirmi bin tohum ile ve sel gibi akan unsurların, inkılapların hücumu ile şiddetle dengeyi bozmaya çalışan ve istila etmek isteyen sebepler başıboş olsaydı veyahut maksatsız serseri tesadüfe ve mizansız ölçüsüz kör kuvvete ve şuuruz, zulmetli tabiata havale edilseydi, o eşyadaki ölçü, o kainattaki denge öyle bozulacaktı ki; bir senede belki bir günde karmakarışık olurdu. Yani deniz karmakarışık şeylerle dolacaktı; kokuşacaktı; hava zararlı gazlarla zehirlenecekti; zemin ise bir mezbele, bir mezbaha bir bataklığa dönecekti. Dünya boğulacaktı.” denilmektedir.
Göz önündeki bu hakîmâne, bu nihayet derecede mucize ve hârika denge ne ile izah edilebilir? Bu işlere tesadüfün karışması yüz derece muhâl ve imkânsız değil mi? Ve şu harika işlerin binden birinin tabiata ya da sebeplere havalesi bin derece akıldan uzak olmaz mı?
Kur’an, sık sık evrendeki ölçü ve dengeyi hatırlatarak, bunlar üzerinde düşünmemizi, dersler çıkarmamızı ister. Bu anlamda bize düşen görev, Allah’ın evrende koyduğu ölçü ve denge üzerinde düşünmek, incelemek, varlıklar âlemi içinde görülen bu dengenin hikmetini araştırmak olmalıdır.
Görüldüğü gibi, Allah, kâinatta düzensizlik ve kargaşa ortamı oluşmaması için bir denge koymuştur. İnsan da kâinattaki bu ölçü, mizan ve adalete uygun hareket etmeli, dünyadaki düzen ve ahengi bozacak davranışlardan kaçınmalıdır. Ayrıca adaletli olmalı, duygularını dengede tutarak sınırı aşmamalı, aşırılıklardan uzak durmalıdır.