TR EN

Dil Seçin

Ara

Ekim 2010

post-title

Ekim 2010, 406

Hayatta hepimizi bekleyen sürprizler var. Bu, bazen işittiğimiz bir söz, bir hatıra olur, bazen okuduğumuz kitaptan bir cümle ya da seyrettiğimiz filmden bir sahne… 

Bu sürprizlerden birini yakında ben de yaşadım. 

Bilal Eren’in “Güzel Sözler Antolojisi-I” kitabının 340. sayfasında okuduğum bir hadis-i şerif meâli beni iyice sarstı:

Kıyamet günü bir adamı Allah’ın huzuruna getirirler: Kazancı da haram, masrafı da haram. “Bunu cehenneme götürün” denir.

Başka birini getirirler. Helalden kazanmış, harama sarf etmiş. “Onu da cehenneme götürün” denir.

Başka birini getirirler. Haramdan kazanmış, helale sarf etmiş. Onun da cehenneme gitmesi için emrolunur.

Başka bir adamı getirirler. Helalden kazanmış, helal ve meşru yolda harcamış. Ona: “Dur bakalım! Belki bu serveti kazanırken farzlardan birini eksik bıraktın” denir.

Adam: “Hayır, hiçbir eksiğim yok. Hepsini yerine getirdim” der.

“Belki bu servete birinin hakkını geçirdin; hayvan hakkını vermedin, buna benzer bir eksik bıraktın” denir.

Adam: “Hayır, hiçbir eksiğim yok” der. 

Sonra: “Belki yakınlarından birine vermen gerekirken ona vermedin” denir.

Adam: “Helal kazandım, helal yerde harcadım. Farzlardan birini kaybetmedim, karıştırmadım, kimsenin hakkını kesmedim” der.

Bu sırada adamlar gelir, onlarla karşılaştırılır. Bu da bittikten sonra: “Dur bakalım, verilen bu nimete karşı ne gibi bir şükürde bulundun?” diye sorulur.

Sanırım, hepimiz için düşünme vaktidir. Hem de geç olmadan. Çalıştıklarımızı, kazandıklarımızı ve bunları nereye harcadığımızı… Hesaba çekilmeden önce kendimizi bir ince hesaba çekme vaktidir.

Gelecek günlerin aydınlık olmasını istiyorsak, bugünden hayatımıza kattıklarımıza ve kazandıklarımıza dikkat etmemiz gerekiyor. Ebedî hayat her şeyin başında geliyor.

“Her kim, fani hayatı esas maksat yapsa, görünüşte bir cennet içinde olsa da, manen cehennemdedir. Ve her kim ebedi bir hayata ciddi yönelmiş ise, her iki dünya hayatının da mutluluğuna mazhardır. Dünyası ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da burasını cennetin bekleme salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.” Özetle böyle diyor Bediüzzaman.

Dünyaya, hayatı kazanmak için değil, ebedî bir hayatı kazanmak için gelmişiz. Bunun için buradayız. Bunun için çalışıyoruz, didiniyoruz. Sonsuz bir hayat istiyorsak, bu kısa hayatı doğru ve dürüst yaşamak zorundayız.

İnsanın en kıymetli sermayesi nesidir? Ömrünün saniyeleridir. Gün boyu çalışıp da ne kazandığımıza bakalım. Ve bununla bir tek nefes bile satın alamayacağımızı düşünelim. O zaman anlaşılır hayatın kıymeti.

İnsan, neye niyet ederse onu yaşar bu dünyada. Biz güzele, imana ve Allah rızasına talip olalım ki; kararmasın günlerimiz, hoş geçsin ömürlerimiz. 

Hayatı gelecek günlerde aramayın. “Hayatını bulunduğun an bil” diyor Bediüzzaman. Ödünçtür, emanettir hayatlar. Emanete riayet gerekir. 

Dünya ümitle korku dengesi arasında güzeldir. Herkes korktuğundan kaçar ama Allah’tan korkan, ona yaklaşır.

“De ki: Ey nefisleri aleyhine haddini aşmış olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Hiç kuşkusuz, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Zümer Suresi, 53)

Rabbimiz bu ayet ile ümidin ve sevginin kapısına çağırır. Şefkatiyle ve rahmetiyle kucaklar, huzuruna alır bizi.

Hz. Ali (kv) evladına diyor ki:

“Oğlum, Allah’a öyle bir ümitle bağlan ki, bütün insanların günahlarıyla onun huzuruna çıkacak olsan da, hepsini affedeceğini düşün.” (İhya, 4.cilt, 304)

Bir söz çıkar dilimizden. Sizin aklınızda ve zihninizde dirilir. Ve sizden de daha nice, nice akıllara, gönüllere ulaşır kim bilir… Bir nebze de bu ayki yazılarımızdan ve yazarlarımızdan bahsedelim.

Başyazımız, Zafer Araştırma Grubumuzdan: “114 Kod ile Kur’an İnsanı.” Adem Tatlı’dan “Stephen Hawking’in Tanrısız Evreni”ni; iki ay arka arkaya verdiğimiz “Tolstoy’un Seçtiği Hadisler” yazılarının macerasını, Arif Aslan Hocamızla yapılan röportajdan merakla okuyacaksınız inşallah.

Eğitimde süregelen tartışmalara, çıkmazlara Osman Çakmak, “Bediüzzaman ve Modern Eğitim” yazısıyla bir ufuk açıyor. Senai Demirci, “Yarın Okuyamayacaksın Bu Yazıyı” diyor. Niyazi Beki, bizi “Nuh’un Gemisi”ne çağırıyor. İsmail Tezer, “Hayrete Düşüren Bir Haber”le karşımızda. Cenap Şirin, “Bitkisel Tıp mı, Modern Tıp mı?” diye sorguluyor. Banu Yaşar, “Bana Eskimeyen Bir Şey Söyle” diyor. Sefa Saygılı, anne sütünün bebekler için bir kalkan olduğunu anlatıyor. Alaaddin Başar Hocamız ise, “Kader Deyince Ne Anlamalı?” önemli bir konuyu inceliyor bu yazısında.

Her birinin eline, yüreğine sağlık. Efendim, Zaferimizin sayfaları sizi bekliyor. Buyurunuz… Hayırlı, bereketli okumalar ve istifadeler…

Okuduklarınızı sevdiklerinizle paylaşmak ve yeni okuyucular kazandırmak, bir kenara not etmeniz gereken öncelikleriniz arasında olması dileğiyle inşallah. Selam ve duayla..

Dergideki Yazılar