Eskiden, hilekâr, düzenbaz, yalancı ve binbir türlü yollarla şundan bundan para sızdıran bir adam varmış.
Herhangi bir tüccar veya esnafın aleyhine, filan zamanda kendisine borç verdiğini söyleyerek, dava açarmış. İki yalancı şahit bulur, sahtekâr kadıya da rüşvet verir, davayı kazanırmış.
Bu adam, bir gün kasabanın hatırlı ve nüfuzlu bir tüccarı hakkında dava açmış. Kadıya da rüşvet olarak dana göndermiş.
Davalı tüccar da bunu öğrenir öğrenmez, düzenbazın rüşvetinden daha büyük bir danayı kadıya göndermiş. İşin sonunun kötü olacağını anlayan kadı, mahkeme günü her iki danayı da getirtip, mahkeme binasının avlusuna bağlatmış. Davacı, davalı, yalancı şahitler ve izleyiciler önünde makamına kurulup, şöyle demiş:
“Bu davayı görmek için, uzun süre düşündüm. Ben rüşvete itibar etmeden, adalet için çalışırım. Ancak gelin görün ki, her iki taraf da rüşvet olarak evime birer dana göndermiş. Şimdi aşağıya inip, kimin haklı, kimin haksız olduğunu danalara bakarak anlayalım.”
İzleyenler şaşkınlık içinde avluya inmişler. Kadı efendinin emri ile danalar kuyruklarından birbirine bağlanıp, kuyruk altları yağlanıp, birer de diken batırılmış. Hayvancıklar böğürerek birbirlerini aksi yönde çekmeye başlayınca, Kadı bağırmış:
“Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacaktır.”
Kısa bir çekişmeden sonra, hilekârın getirdiği dananın kuyruğu kopmuş ve hayvan can acısıyla sokağa fırlamış. Kadı da bu yolla kendini kurtarıp, bu deyimin dilimize girmesine sebep olmuş.
•••
Bu deyim, “bir anlaşmanın, bir süre sonra, patlak vermesini” anlatmak için kullanılır.