TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayrete Düşüren Bir Haber ve ‘Hayret Etmek’ Üzerine

Hayrete Düşüren Bir Haber ve ‘Hayret Etmek’ Üzerine

“İngiltere’de yaşayan Benjamin ve Angela Igehboro çiftinin yeni doğan kızları Nmachi, tüm genetik bilimcileri hayrete düşürdü. Sarışın, mavi gözlü kızın Nijeryalı ebeveynleri her ikisinin de ailesinde beyaz bir ataları bulunmadığını söylediler. Baba Benjamin Igehboro çocuğu gördüğünde önce şaşkınlıkla ‘Nasıl yani?’ dediğini, daha sonra da ‘Bu çocuk benden mi?’ diye şaka yaptığını söyledi. Benjamin çocuğun kendisinden olduğundan emin. ‘Eşim bana her zaman sadık olmuştur.’ diyor. Anne Angela ise kızı için ‘Çok güzel, mucize bir bebek.’ yorumunu yaptı. Benjamin, annesinin kendisinden biraz daha açık bir teni olduğunu ancak ailesinde beyaz bir ata bulunduğuna dair bir bilgilerinin olmadığını söyledi. Baba ayrıca ‘Eğer bunun genetik bir açıklaması varsa da, uzun ve kıvırcık sarı saçları nasıl açıklayacağız?’ diye konuştu.

“Oxford Üniversitesi’nden Genetik Bölümü  Başkanı Bryan Sykes ise, konu ile ilgili şunları söyledi: ‘Bu doğum, sıra dışı… Melez ırklarda, daha açık cilt rengi çocuklarda kendisini gösterebilir ve bu anne-babanın cilt renginden çok daha farklı olabilir. Ancak bunun için her iki çiftin de bir beyaz atası bulunması gerekir. Saçlar ise kesinlikle sıra dışı. Birçok sarışın çocuğun bile doğumda böyle sarı saçları olmaz. Genetiğin kuralları çok karmaşık ve halen anlayamadığımız birçok durum var. Buna benzer bir duruma genetik karışımın fazla olduğu Afro-Karayipli çiftlerde rastlayabilirdik ancak Nijerya’da genetik karışım çok çok az.’” (ntvmsnbc, 20.07.2010)

***

Sıradışı haberler, olaylar karşısında çoğu zaman şaşkına döner, hayretler içerisinde kalırız. Adı üstünde ‘sıradışı’dır çünkü. “Nasıl olur?” deriz hemen.

Aslında ‘hayret’, Yaratıcı Kudret’in bizden ‘her zaman istediği’ bir duygudur.

Evet, yanlış okumadınız, Rabbimizin ‘her zaman istediği bir duygu’dur hayret. Çünkü, Cenâb-ı Hak, sanatını hayretle temâşâ etmemizi, “Maşallah, barekâllah” (Allah dilemiş, ne güzel yaratmış) senalarıyla takdir etmemizi ister. Bu, bizim kulluk borcumuzdur. Onun için Kur’ân’ın birçok âyetinde, ‘alışageldiğimiz’ hadiseler ve varlıklar ‘ibret nazarlarımıza’ sunulur ve üzerlerinde ‘hayret içerisinde bir tefekkür’ gerçekleştirmemiz istenir.

Ama insanoğlu çoğu zaman gaflet ve ülfetinden dolayı bu hayret hâlini gösteremediğinden olsa gerek, Cenâb-ı Hak, dikkatleri Zât’ına ve sanatının mükemmelliğine çekmek için, bazen Kendi koyduğu kuralı bozar ve ‘sıradışı icraatlar’ gösterir. Sanki şu mesajı verir gibidir biz kullarına: “Ey kullarım! Ben, her zaman ‘gördüğünüz ve alışık olduğunuz tarzda’ yaratmak zorunda değilim. Dilediğim gibi icraat yaparım. Bazen kuralımı (âdetimi) bozarım/değiştiririm!”

 

Kanunları koyan dilerse değiştirir

Bu vesileyle anlarız ki, aslında her şey hayret edilmeye lâyıktır. Çünkü herşey, Cenâb-ı Hak’ın yarattığı bir ‘kudret mucizesi’dir. Zira herşey, mikro âlemde, zerreler bazında, sonsuz ihtimaller içerisinde mükemmel bir vaziyet almıştır. ‘Öyle olmak’ zorunda değildir ama ‘öyle’ olmuştur işte. Bu durum, tesadüfe yer olmadığını, herşeyin sonsuz bir Kudret ve İrade Sahibi tarafından tasarlandığını ve yaratıldığını gösterir.

Sözgelimi, alışageldiğimiz tarzda, beyaz bir anne-babadan her zaman beyaz bir çocuk veya siyah bir anne-babadan her zaman siyah bir çocuk dünyaya gelmek zorunda değildir. Fakat, Cenâb-ı Hak, bu dünyayı “sebepler dünyası” kılmıştır. Hikmet, İzzet ve Azâmet gibi sıfatları böyle gerektirmiştir. Belli bir düzen koymuştur. Biz buna “âdetullah” (Allah’ın âdeti) diyoruz. Allah’ın âdeti, böyle devam etmektedir. İşte yüzyıllardır süregelen ve “tabiat kanunları” dediğimiz şeyler, “O’nun devam eden âdeti”nden başka birşey değildir.

Bakınız, bütün bu mânâları Bediüzzaman nasıl ifade ediyor:

“Kadîr-i Alîm ve Sâni-i Hakîm, kanuniyet şeklindeki âdâtının (âdetlerinin) gösterdiği nizam ve intizamla, kudretini ve hikmetini ve hiçbir tesadüf, işine karışmadığını izhâr ettiği gibi, şüzûzât-ı kanuniye (kanununu bozması) ile, âdetinin hârikalarıyla, tegayyürât-ı sûriye ile, teşahhusâtın ihtilâfâtıyla, zuhur ve nüzûl zamanının tebeddülüyle meşîetini, irâdetini, fâil-i muhtar olduğunu ve ihtiyârını ve hiçbir kayıt altında olmadığını izhâr edip, yeknesak perdesini yırtarak ve herşey her anda, her şe’nde, herşeyinde Ona muhtaç ve Rubûbiyetine münkad olduğunu i’lâm etmekle, gafleti dağıtıp, ins ve cinnin nazarlarını esbâbdan Müsebbibü’l-Esbâba çevirir.” (Sözler, 16. Söz)

Yine şu ifadeler de ona aittir:

“..kanun-u tabiî tâbir ettiği şeyler, emr-i İlâhî ve irâde-i Rabbâniyenin küllî bir cilvesi olan âdetullah kanunlarıdır ki, Cenâb-ı Hak, o âdâtını bazı hikmet için değiştirir. Herşeyde ve her kanunda irâde ve ihtiyârının hükmettiğini gösterir. Hârikulâde bazı fertlerde hark-ı âdât (âdetini yırtma) eder.” (Lem’alar, 9. Lem’a)

Evet, Allah hiçbir kayıt/kural altında değildir. Dilediği gibi yaratır. Ve her şey her hâlinde O’na muhtaç ve O’nun emrine boyun eğmiştir.

***

Bütün bu mânâları gözönünde bulundururken, yazının girişine aldığımız ‘sıradışı haber’le ilgili Allah’ın koyduğu bir kanundan söz etmemiz de mümkün.

Neticede, Allah’ın bütün farklı ırkları, renkleri tek bir atadan, yani Hz. Âdem’den (ra) yarattığı düşünülürse; siyah tenli bir aileden beyaz tenli bir bebeğin veya beyaz tenli bir aileden siyah tenli bir bebeğin dünyaya gelebileceğinin akıldan uzak tutulmaması gerektiği ve bunun Allah tarafından bir kanuna bağlanmış (âdetullah) olabileceği düşünülebilir.

 

Peki bu nasıl olmaktadır?

Prof. Dr. Âdem Tatlı, bu hususu şöyle açıklamaktadır:

“Bazı  karakterler vardır ki, ortaya çıkmaları, yâni bir fertte tesir göstermeleri, bazı şartlara bağlıdır. Nasıl ki, yıldızların görünmesi, gecenin gelmesine bağlıdır. Güneş onların görünmelerine mâni olur. Bazı çekinik (resesif) karakterler de, baskın (dominant) karakterlerin tesiri altındadır. Çekinik karakterler ancak bu tesirlerden kurtulduğu zaman, ağırlığını hissettirecektir. Fakat bu, belki de nesiller sonra mümkün olur.

“Günümüzdeki ırkların hepsi, ortak bir atadan gelir. Saf ırk mevcut değildir. Meselâ beyaz ırkın bir ferdinden, bir zenci gibi koyu deri rengine sahip fert hâsıl olabilir. Veya bir Çinli’den, bir Kafkaslı kadar beyaz deriye sahip yavru meydana gelebilir. (...)

“İlk insan Hz. Âdem’in (as) genetik yapısında çok farklı renk ve ırk özellikleri vardır. Tıpkı bu gen havuzu gibi, muhtelif karakterleri ihtivâ ediyordu. Bütün bu karakterlerin bir anda ortaya çıkması elbette mümkün değildi. Zamanla bazı genetik açılmalar sonucu, değişik karakterler meydana geldi. Neticede, günümüzdeki farklı fertler hâsıl oldu.” (Gerçeğe Doğru, c. 2, sayı: 17)

Evet, mesele, tamamen Cenâb-ı Hakk’ın dilemesi, irade etmesidir. O, “Ol” der, “hemen oluverir”. Bütün genetik karakterleri an be an yaratan ve kabza-i tasarrufunda tutan O’ndan başkası değildir. O’nun dilemesiyle geride duran ‘çekinik karakter’, yine O’nun dilemesiyle ‘öne çıkar’. Kur’ân-ı Hakim’de “Rabbin, seni Kendi dilediği bir şekle kavuşturdu” (İnfitar: 8) âyeti de buna işaret eder. Yani, bugün siyahi bir aileden sarışın ve mavi gözlü bir bebeğin dünyaya gelmesinin de, bu âyetten hissesi vardır. Nitekim, Elmalılı M. Hamdi Yazır, bu âyetin tefsirinde, tam da konumuzla ilgili ilginç bir hadis-i şerife yer verir:

“İbnü Cerir, Ebu Rebah Lahmi’den şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (asm) Ebu Rebah’a, ‘Neyin oldu?’ diye sormuş. Sonra aralarında şu konuşma geçmiş:

“‘Ey Allah’ın Resulü! Ne çocuğum olabilir. Ya oğlan, ya kız.’

“‘Kime benziyor?’

“‘Ey Allah’ın Resulü! Kime benzeyebilir? Ya babasına, ya annesine.’

“Öyle deme. Meni, rahimde yerleşince yüce Allah onunla Âdem arasındaki her nesebi hazır eder. Allah’ın kitabında şu âyeti okumadın mı: ‘Rabbin, seni Kendi dilediği bir şekle kavuşturdu’ (İnfitar: 8) Buradaki şu demektir: Yani, seni dilediği şekle sokar, o sûrete koyar.”

Hadisin devamında Elmalılı, şu açıklamalara yer vermiştir:

“..Soya çekme özelliğidir ki; bir meni, Âdem’den (as) beri atalarından intikal ede gelen soyların, özelliklerin her birini kapsayabilir. (…) Tabiî (doğal) ve irsî (kalıtsal) demek olan bu soyaçekim hususunda da etkili olanın, doğa değil, yüce Allah’ın dilemesi olduğunun ispatıdır. Çünkü ana-baba gibi yakın akrabaların özelliklerine tâ Âdem’e kadar varan uzak atalardan birinin özelliğinin galip getirilmesi, o farklı ve değişik tabiat ve sûretler üzerinde yüce Allah’ın irade ve dilemesinin hâkim olduğunu gösterir.”

Allah’ın sanatı karşısında, sadece kuralını bozduğunda değil, kuralını bozmadığında da şaşıran, hayrete düşen ve o hayretle tefekkür eden kullarından olmak duasıyla...