TR EN

Dil Seçin

Ara

En Ümit Verici Âyet

En Ümit Verici Âyet

Görünürde Peygamberimize hitap eden bu âyet, gerçekte, asıl müjdeyi onun ümmetine veriyor.

Rabbin sana öylesine verecek ki, 

sen hoşnut olacaksın.

(Duhâ Sûresi, 93:5)

 

Görünürde Peygamberimize hitap eden bu âyet, gerçekte, asıl müjdeyi onun ümmetine veriyor.

Burada apaçık bir rıza güvencesi var:

Rabbin sana verecek. Ne istersen verecek. Hem öyle verecek, öyle verecek ki, içinde hiçbir ukde kalmayacak. “Keşke şu da olsaydı, keşke bunu da verseydi” demek aklının köşesinden bile geçmeyecek. Gözün başka bir şeyde kalmayacak. Hiçbir hayal kırıklığı yaşamayacaksın. İşte Rabbin sana öylesine verecek, ey Peygamberlerin Mührü, Âhirzaman Nebîsi, Kâinatın Efendisi, Hakkın Habibi!

Peki, Rabbinden ne ister o Peygamber?

Servet mi? Saltanat mı? Şan mı? Şöhret mi?

Onun bunlarda gözü olmadığını en azılı düşmanı da biliyor.

Dünyayı istemediğine göre, âhiret için ne ister? Ebedî âlemde onu hoşnut edecek şey ne olabilir acaba?

Ve istediğini kim için, kimler için ister?

Onun ne istediğini de, kimler için istediğini de biz çok iyi biliyoruz. Çünkü onun geceler boyu Rabbine göz yaşları içinde ne için niyaz ettiğini biliyoruz.

Birgün, Peygamberimiz ellerini kaldırmış, “Allahım, ümmetimi koru, ümmetime acı!” diye ağlayarak dua ederken, Yüce Allah, Cebrail’e buyurdu ki:

“Ey Cebrail! Gerçi Rabbin her şeyi bilir; ama sen git, Muhammed’e niçin ağladığını sor.”

Cebrail geldiğinde, Peygamberimiz, ona, ümmeti için ağladığını söyledi.

Cebrail, Allah huzuruna dönüp durumu anlattı.

Yüce Allah buyurdu ki:

“Ey Cebrail, Muhammed’e git ve şunu söyle: Biz seni ümmetin hakkında hoşnut edeceğiz ve asla üzmeyeceğiz.”

İşte bu hadis de gösteriyor ki, şefaat âyetlerinden birisi de bu âyettir; Muhammed ümmetine Yer ve Gökler Rabbinin verdiği şefaat müjdelerinden biri de bu âyetin müjdesidir. Hattâ, Kur’ân’ın en ümit verici âyetinin bu âyet olduğu dahi söylenmiştir.

Büyük müfessir Fahreddin Râzi, Peygamberimizin ahfâdından Muhammed Bâkır’ın şöyle dediğini nakletmektedir:

“Kur’ân ehli, Kur’ân’daki en ümit verici âyetin ‘Ey nefisleri aleyhine haddini aşmış olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin’ âyetinin olduğunu söylerler. Oysa biz Ehl-i Beyt, en ümit verici âyetin Duhâ Sûresindeki bu âyet olduğunu söyleriz. Allah’a yemin olsun, bu âyetle kastedilen şey şefaattir. Bu hak, Lâ ilâhe illâllah diyen herkes hakkında, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ‘Razı oldum’ deyinceye kadar ona verilmiştir.”

Yine Peygamberimizin ahfâdından Câfer-i Sâdık’tan da “Benim dedemin hoşnut olması demek, Allah’a bir olarak inanan hiç kimsenin ateşe girmemesi demektir” sözü nakledilmiştir ki, Peygamber Efendimizin bütün hayatı ve bütün duaları, bu hakikatin canlı şahitleridir.

Evet, o şefkatli Peygamber, Allah’ın birliğine inanan kimselerin ateşe girmemesini ister.

Rabbi de ona, “Sen hoşnut olacaksın” müjdesini verir.

İşte bu hakikat, onun, kâinatta başka hiç kimseye nasip olmayan bir muhabbetle sevilişine ışık tutar.

Ve pek tabii ki, onun kalbini böylesine bir şefkatle, ümmetini de böyle bir muhabbetle dolduranın rahmetine şahitlik eder.

O nasıl bir rahmettir ve nasıl bir kudrettir ki, bir kalbe, bütün ehl-i imanın saadetini doldurur, bir sevgili kulun muhabbetiyle de bütün insanlığı doyurur?

O nasıl bir cazibedir, yâ Rabbi, nasıl bir kuvvettir ki galaksileri birbirine bağlar gibi, bütün insanlığı, hattâ bütün bir varlık âlemini, bir muhabbet timsalinin kalbine bağlar?

Demek “Âlemlere Rahmet” denen o büyük hakikat, böyle bir hoşnutluk serüveniymiş!

O Rabbinden, Rabbi ondan razı oldu mu, bütün inananlar mutlu olurmuş!