TR EN

Dil Seçin

Ara

Kasım 2019

post-title

Kasım 2019, 515

Merhaba değerli dostlar,

İmtihan olmak ilk bakışta kulağa hoş gelmese de her sınanmanın başı ve sonu bir değildir. Aslında sorularla yürür, sorularla büyürüz, olgunlaşırız. Başarılı insanların okullarda yetişmesi gibi, güzel insanlar da dünya okulunda yetişirler, dünya imtihanıyla güzellikleri açığa çıkar. Yoksa herkesin gerçek mahiyetinin bilinmediği yerde herkes eşittir.

Bir de şu var ki, dünya sınavının soruları yazılı değil, cevapları da yazarak değil… Tepkilerimiz, tutumlarımız, kararlarımız ve işlerimiz hep birer cevap. Bu sınavın soruları gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız şeyler olarak çıkıyor karşımıza; eş, iş, arkadaş, para, mal, makam.. birer soru olarak cevaplarımızı alıyor… İrademizle seçiyoruz, yaptığımız ya da yapmadığımızla işaretlemiş oluyoruz şıkları…

Dünya böyle, sınandığımız yer…

Çoğu problem bunu unutmaktan kaynaklanıyor aslında. Âlemler Rabbinin uyarılarına ve müjdelerine kulak tıkayan, bir sınavda olduğunu da, yolcu olduğunu da unutuyor… Ve nazarlar böylece dünyaya odaklanıyor.

Peki doğru yerden bakmayan, doğru cevapları nasıl bulacak!..

İşte en önemli problem de bu: bakılacak doğru yeri bulmak.

Evet iman nazarıyla bakılmadığında ne hayat, ne yaşananlar, ne deprem, ne dünya, ne de kâinat anlaşılıyor.

Ressamını yok sayıp resim sergisini seyretmek; Mimar Sinan’ı inkar edip Selimiye Camii’ni gezmek gibi bir şey imansız yaşamak. Allah’ın dünyasında Onu tanımadan yaşamak ne kadar sığ bir hayat. Allah’ın verdiği nimetlerle hayat sürüp Onu tanımamak ne kadar şükürsüz ve seviyesiz bir hayat… Eseri görüp sanatkârını reddetmek ne kadar garip, ne kadar akılsızca bir tutum… Şairin “Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum…” diye tarif ettiği cinsten…

İşin ilginç tarafı, bazılarının hem şaşırmaları hem de başkalarını şaşırtmaları. Kendilerine ‘bilim adamı’ sıfatı yakıştırıp kibir kürsüsünde ahkam kesenler bunlar. Bir yandan Allah’ın yarattığı kâinatı inceleyip bilgi ediniyorlar; fakat incelediği kâinatın Yaratıcısını inkâr edip büyükleniyorlar. Nasıl zavallı bir mantık bu!..

Oysa bir an ötesini göremeyen, Rabbinin verdiği akla, kalbe, göze, kulağa, yeteneklere muhtaç olan insan, İlahi bilginin rehberliği olmasa ne yapar?.. Göz görmek için nasıl ışığa muhtaç ise, akıl da anlamak için vahyin nuruna muhtaç. Bizler dünyaya niçin geldiğimizi, nereye gideceğimizi, bizi buraya getirip götüreni, bu dünyadan sonra gideceğimiz ve göreceğimiz âlemleri, en önemlisi de bu hayatın doğru cevaplarını.. hep Kur’an ve hadislerden öğreniyoruz.

Evet bedenimizi inceliyoruz, kemik, damar, sinir, kas yapılarını bilimsel olarak anlıyoruz, fakat o bedeni nasıl kullanmamız gerektiğini Allah Resulünün rehberliğiyle öğreniyoruz. Çünkü ebedi âlemlerin yolcusu, ebedi âlemleri yaratanın rehberliğiyle yolunu bulabilir.

Bilimler bize bu dünya hakkında bilgi verirken, İslamiyet hem dünya hem ahiret hayatını kuşatan bilgilerle teçhiz ediyor… Bunların hepsine muhtacız. Zaten din-bilim diye ayıran da inançlı insanlar değil… Şunu hatırlayıp bitirelim: Bilmek avantajdır. Bilerek giden ise avantajlıdır. Bu gerçek de sonunda varılacak yerde çok daha net anlaşılacaktır…

Rabbimiz vatanımızı, devletimizi muhafaza eylesin. Ordumuza, güvenlik güçlerimize duacıyız. Allah (cc) tez zamanda zafer nasip etsin.

Kasım sayımızın hazırlığında emeği geçen, katkısı olan herkese teşekkür ediyoruz.

Gayret, çalışmak, sefer bizim; zafer Allah’ın…

Selam ve dua ile…

Dergideki Yazılar