TR EN

Dil Seçin

Ara

Seccadene Gül Düşsün

Seccadene Gül Düşsün

Geçenlerde bir ezgi dinledim. “Ne dilendim ne ilendim sadece sevdim.” Sadece sevdim. Karşılık beklemedin yani? Öyle mi? Güzel. Çok güzel...

“Bana geldiğinde ölüm.

Böyle olacak ölüm.” diye sona eren bir şiir kalmış aklımda.

Nerden duymuştum, hatırlamıyorum. Tek bildiğim bir şiir olduğu.

“Bana geldiğinde, ölüm.

Böyle olacak ölüm.”

Dünlerden bir dün sesimde uçuşan martıları yakalayamazken

Günlerden bir gün yanık çığlıklarımda kayboluyorum.

Geçenlerde bir ezgi dinledim.

“Ne dilendim ne ilendim sadece sevdim.”

Sadece sevdim.

Karşılık beklemedin yani? Öyle mi?

Güzel.

Çok güzel.

Ezgiyi arkadaşıma dinletiyorum o da beğeniyor.

“Sadece sevdim” üzerinde benim kadar durmuyor.

Olsun.

 

Yarın; milli eğitime göre kutlamamız gereken önemli bir gün

Ben de görev aldım.

Şiir okuyacağım.

Ben hala ilköğretimdeymiş gibi sevinirim, belirli günler ve haftalarda görev aldığımda.
Lisenin bu üçüncü yılı ama yine de memnun olurum.

Şiir okuyacağım diyorum.

“Dünyanın bütün çiçekleri” geliyor hemen akla.

“Evet” diyorum.

Ama “evet” sadece insanları susturmak için.

Benim için ‘dünyanın bütün çiçekleri’ her öğretmenler gününde okunan sıradan bir şiir değil.

Bu şiir hani yanlışlıkla “babacım” diye seslenip “ay öğretmene babacım” dedim diye kızardıktan sonra göz göze geldiğim, ilk sevdiğim öğretmenim, sınıf öğretmenimin sesini kulaklarıma dolduran şiir.

Beş yıl boyunca her kasımın yirmidördünde sınıfımızın yegane dantelli kitaplığından o, kırmızı kapaklı belirli günler ve haftalar kitabını çıkartır, biz de uzun sessizlik fonunda sınıf öğretmenimizi dinlerdik.

Öğretmenimiz ‘herkes gözlerini kapatsın’ derdi, okumaya başlamadan önce.

Neden olduğunu sormadan, kapatıverirdik usulca.

Bilirdik, öğretmenimizin sesinde dalacağımız rüyaların nasıl güzel olacağını.

 

Ah.

Öğretmenim.

Adınıza uygun düşen bir duayı tutuşturdum dilime.

“Allah ne ‘Murad’ınız varsa versin.”

 

Son günlerde isim isim dua etmekten çok, duaları isime göre yapmaya gayret ediyorum.

Hoşuma gidiyor.

 

Kitaplığımın önünde vakit geçirmeyi çok seviyorum.

Herkes boş zamanlarımda kitap okuyorum der.

Ben boş zamanlarımda kitaplığımı seyrediyorum.

Kitaplarıma dokunuyorum.

Kokluyorum.

Zamanında altını çizdiğim satırlarda parmak uçlarımı gezdiriyorum.

Muhteşem!

 

Geçenlerde bir kitabı elime aldığımda içinden kartpostal düştü.

Ayraç olarak kullandığım bir kartpostal bu.

Üzerindeki resmi hiç unutamam.

Benim rüyalarımda gördüğüm kıza benziyor gözleri.

Hani şu bilindik aşk hikâyelerinden birindeki kız.

Resmin üzerinde bir şeyler yazıyor.

İlk okunuşta anlaşılmayacak cinsten.

“Serseri hayaller seni kollarına aldığında, kendini günlük hayatın içine kat.
Hayalden hakikate kaç.”

Bir kere daha mırıldanıyorum.

“Hayalden hakikate.”

“Nasıl olacak ki?” diye alaylı bir bakışla kitabın arasına tekrar koyuyorum Esma ablanın gönderdiği kartpostalı.

 

Esma abla.

Mektuplaşarak tanıştığım, Nevşehir’de oturan bir abla.

Bir buçuk senedir mektup ve kargo bizi buluşturuyor.

Bir de dualarda buluşuyoruz.

Sabah namazlarımızdan sonra. Seher vakitlerinde.

“Seccadene gül düşsün” diye bir duası var Esma ablanın.

Sen düş seccademe diyorum. Avuçlarımdaki duaya düştüğün gibi…

Gülüyor.

Güller hep gülmeli.

Gülsün.

 

Şarkının “sadece sevdim”li nakaratı başlıyor hikayenin burasında…

‘Sadece’yi çıkar cümleden.

“Allah için”i getir çıkardığın boşluğa.

İşte bütün hikaye bu.