TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Tüketim Öyküsü

Biz dünyayı çok sevdik. Bir zamanlar bizim için uçsuz bucaksızdı dünya, keşfedilmeyi bekliyordu. Yirminci yüzyılda ise, iletişim ve ulaşım araçlarının geliştirilmesiyle dünya bir köy mesabesine geliverdi. Dünya bütün güzellikleriyle, bütün imkânlarıyla ellerimizdeydi artık. Ve bizler bütün çılgınlığımızla saldırdık ona.

Ancak, doymak bilmeyen kazanma hırsımız, ebedî dünyada yaşayacakmış gibi biriktirme hevesimiz, dünyadaki sınırlı kaynakları çarçabuk yitip tükenme noktasına getirdi.

Dünyanın dengesi, insanların insanca yaşamasına endeksli iken, insanların ahlâk dengesi bozulunca dünyada da dengesizlikler zuhur etti.

Şu an, tabiatta 1000 yılda yaratılmış petrolü 1 günde tüketiyoruz. Daha geçen yüzyılın başlarında dünyanın yakıt rezervleri full iken, şimdi göstergelerde kırmızı ışık yanıyor. Dünya tükeniyor ve biz, bu çağın bize verdiği tüketici rolüyle hızla ve çaresizce tüketiyoruz.

Dünyanın başına sardığımız başka bir sorun da çevrenin kirletilmesi ve dolayısıyla canlı türlerinin yok olarak ekolojik dengenin bozulması. Çeşitli kaynaklardan çıkan katı, sıvı ve gaz halindeki kirletici maddelerin hava, su ve toprakta yüksek oranda birikmesi ile çevre kirlendi.

Dünya şu an, ancak bir ayda bitirebileceği işler, her gün omuzlarına yüklenen bir köle durumunda. Ekosistem kendini temizleyemiyor. Canlı türleri ise, kirlilik ve ormanların yok edilmesinden dolayı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Sorunlar yumağının bir ucu da küresel ısınma.

Bilindiği gibi, dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor, ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeteri kadar sıcak kalmasını sağlıyor.

Sanayi devrimi öncesindeki binlerce yıl boyunca atmosferdeki sera gazları dengeli bir düzeyde kalırken, son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumların tüketim bağımlısı yapılmasının sonucu aşırı tüketim gibi nedenlerle sera gazları atmosferde yoğunlaştı. Sera gazı oranlarının artması, fazla ısınmaya sebep oldu. Bilim adamlarına göre işte bu sıcaklık artışı küresel ısınmaya neden oluyor.

Gezegenimizi zararlı ışınlara karşı korumak üzere Nitrojen ve Oksijen’den oluşan bir kalkan yaratılmış. Fakat bu kalkan, CO2 (karbondioksit) ve CH4 (metan gazı) sebebiyle zarar görüyor.

Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Chris Thomas’ın Nature dergisinde yayınlanan yazısında, “küresel ısınma, 2050’ye kadar bitki ve hayvan türlerinin dörtte birini ya da 1 milyondan fazlasını yok edecek” denilmektedir. Ve eğer bir çözüm üretilmezse, türlerin kitlesel tükenişlerinin tarihte görülmemiş boyutlara ulaşabileceğine dikkat çekmekte.

Dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri, en yüksek zirvelerden okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissediliyor.

Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerinde toprak kayıpları artıyor. Örneğin 1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarıküre’de kar örtüsünde %10’luk bir azalma oldu. 20. yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-25 cm arasında bir artış olduğu saptandı.

Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken, bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili oluyor. Kışın sıcaklıklar artıyor, bahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor. 10 yıl kadar sonra bile, geri dönüş mümkün olmayabilir.

Küresel ısınma yüzünden, dünya ormanlarının ve hayvan türlerinin üçte biri tehdit altında. Ve bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri, ya azalıyor ya da yok oluyor.

Küresel ısınma insan sağlığını da doğrudan etkiliyor. Bilim adamları, iklim değişikliklerinin kalp, solunum yolu, bulaşıcı, alerjik ve bazı diğer hastalıkları tetikleyebileceği görüşünde.

Dünyanın yaratıcısı ve sahibi Allah (cc), Yüce Kelâmında buyuruyor ki: “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat (bozukluk) ortaya çıktı. Belki vazgeçerler diye, yaptıklarından bir kısmını Biz onlara böyle tattırıyoruz.” (Rum Suresi, 41)

Âyet-i kerimede buyurulan “belki vazgeçerler diye” ifadesinden hareketle, hepimiz kendi adımıza, dünyanın dengelerini bozan ne yapıyorsak “vazgeçmeliyiz”.

Evimizde, enerjiyi ve suyu iktisatlı olarak; suyu boşa akıtmadan, yeteri kadar kullanıp, lambalarda ve diğer eşyalarda enerji tasarrufunu gözetmeliyiz.

Mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarını kullanmalıyız.

Çevreyi kirleten malzemelerden—plastik ambalaj, deterjan, temizlik maddeleri vs.—mümkün olduğu kadar uzak kalmalı ya da kullanmaya mecbur isek en az miktarda kullanmalıyız.

Tüketmek ve tüketmek için yaşamak gibi. Batı kültürünün empoze ettiği alışkanlıklardan tövbe edip, iktisat düsturunu hayatımıza esas yapıp, ihtiyacımız kadar alıp, ihtiyacımız kadar kullanmalıyız.

Şükür duygusuyla yaşamayı öğrenmeliyiz. Zira, şükürsüzlüğün iki sonucu var: Birincisi şikâyete düşürür. İkincisi de, insana, elindeki nimeti değersiz gösterip hor kullandırır.

Sorumsuzca değil, Allah’ın dünyasında, Allah’ın kulu olarak Müslüman duyarlılığıyla yaşamalıyız. Çevreye, Allah’ın eseri ve Allah’a ait olduğu için saygı gösterip, kirletmemeliyiz. Müslüman gibi yaşayıp, katil-i zemin değil, halife-i zemin olmalıyız.

Bunları ve daha birçok tedbiri, kendi hayatımızda en uygun şekilde uygulayabiliriz.

“Ben yapsam ne değişecek, dünyanın haberi mi olacak?..” demeyelim. Kendi çapımızda bir şeyler yapmakla, cinayete ortaklık etmekten kurtulmuş olacağız.

Bu şuurla yaşarsak, “zerre kadar bir iyilik” yapanın ve “zerre kadar bir kötülük” yapanın karşılığını göreceği mahşer gününde, Allah’ın dünyasını kirletip yaşanmaz hale gelmesinin hesabını verenlerin arasında olmayacağız. Bunun için değmez mi?