“İnsan kuvvetli iken güçsüze karşı vermediği savaşı, kendi güç kaybedip güçsüz olan kuvvetlendiği zaman nasıl kazanabilir?”
— Sophokles
İnsan farkına varmaz. Pençelerini zevkin etine saplamış uçuruma giderken, hâlâ özgürlük şarkıları söyler.
İhtiras göze çekince perdeyi, insan hiç düşünmeden kendini günahların içine atar, fenalığın karanlığında yürür sonra da oradan çıkmak için uğraşır ama, alışkanlıkları kurtulabilmesi için ona adım attırmaz. Ve insan bir girdaba itilircesine, tekrar günahlarına döner.
Bir akbaba, Niagara Şelalesi’ne giden bir ırmak üzerinde bir cesedi yiyerek yüzmekteydi. Görülen oydu ki, kuş tehlike noktasına geldiği zaman kanatlarını açarak havalanabileceğini sanıyordu. Fakat o noktaya geldiğinde, her ne kadar kanatlarını açtıysa da cesedin içine hırsla batmış olan tırnaklarını çıkaramayıp akıntıya kapıldı ve gitti.
İnsanın aldanışı da buna benzer. Fena alışkanlıklarının kurbanı olan bir kimse de aynı şekilde “Benim için endişelenmeyin. Ben onu istediğim zaman bırakabilirim.” der. Fakat bunu gerçekleştirmek için ayağa kalkmak istediği zaman kendinde bu gücü bulamaz; var olduğunu zannettiği gücün olmadığını görür. Ama iş işten geçmiştir…