Ve gün veda etti…
Az sonra sonra akşam yemeğini yemiş olacaksın…
Ardından eline telefonu şöyle bir alacak İnstagram’da dolaşacaksın…
Ve işte o zaman denize karşı ellerinde çay fincanlarıyla mutlu çiftleri... Sen balkona dahi çıkamamışken gezmelere doyamayanları… Ananas suyu yudumlayanları… Arabalarında son ses müzik dinlerken story atanları… Bilmem kaçıncı kez evini dekore edenleri… Kuş sütünün eksik olmadığı devasa sofraları göreceksin…
İlişkileri harabe, ilişki uzmanlarını… Evliliğe adım atmamış evlilik otoritelerini, kendilerine hayrı dokunmayan söz cambazlarını… Alemin sırrını çözmüş enerji uzmanlarını, göstermelik sevgi sunumlarını… Aşkımlı, canımlı yıldönümü kutlamalarını… Daha neler neler… Göreceksin… Gördüklerini gerçek sanacak kendini üzeceksin…
…
Ey sade insan, sadece nefes alman, bir bardak suyu içebilmen, sıcak bir yatakta uyabilmen bile bir mucize iken bütün bu saydıklarımı ve daha başkalarını görüp kendini ve hayatını değersizleştireceksin az sonra…
Kendi özgün gerçekliğini, balkonundaki orkideyi, sofrandaki yemeği, yanındaki eşini, koltukta uzanmış yol arkadaşını görmeyeceksin…
Sahte olana, sanal olana teveccühün, gerçek olanı gözünde basitleştirecek…
Sonra gelsin şikâyet, mutsuzluk, kıyaslama, değersizleştirme, beğenmeme…
…
Haydi şimdi yeniden başlayalım… Derin bir nefes al, bu defa kendi gökyüzüne bak… Kendi gerçekliğindeki mucizelere… Karşındaki gülümseyen yüze… Yan koltukta oturan eşine… İçerde oynayan çocuklarına… Seni bekleyen kitaplarına… Ayağının dibinde sev diye bekleyen kedine… Fincandaki çayına, vazodaki çiçeklerine… Perdelerinin arasından belki görürsen diye sana bakan aya…
Yok ille de sosyal medyada kalmak istiyorsan sahici insanlara ve kalbiyle yazanlara bak… Seni yalanlarla avutanlara değil…
E o zaman…
Hoşgeldin akşam diyelim mi?