TR EN

Dil Seçin

Ara

Zarif Ve Dev Zürafalar

Zürafalar yeryüzünün hâlen yaşayan en uzun ve zarif canlılarıdır.

Zürafa ile özdeşleşmiş uzun boyunun iyi tarafları da var, kötü tarafları da. Meselâ uzun boyunları, zürafalara ağaç tepelerindeki başka hiçbir hayvanın ulaşamayacağı yaprakları yemelerini sağlarken, nefes almalarını ve vücutlarındaki kan dolaşımını zorlaştırabilir. İşte bu noktada zürafaların uzun vücutları için özel olarak yaratılmış kalpleri ve akciğerleri devreye girer. Bir zürafanın akciğeri bir insanınkinden sekiz kat fazla havayı içine alabilir. Yine uzun vücudundaki organlara kan gidişini sağlayabilmek için zürafanın uzun damarlarında yaklaşık kırk litre kan dolaşır. Dolayısıyla oldukça büyük bir kalbi vardır. Çünkü ancak büyük bir kalp, uzun boyundan beyne kan gitmesi için yeterli basıncı sağlayabilir. Ancak, kalp büyük bir basınçla kan gönderdiği için, örneğin zürafanın bacağının kesilmesi durumunda büyük miktarda kan kaybı meydana gelebilirdi. Buna karşı bir önlem olarak, kanamanın engellenmesi için zürafalar, kılcal damarları daha dar ve derileri daha kalın şekilde yaratılmıştır.

Zürafalar küçük gruplar hâlinde yaşarlar. Bazan gruptaki zürafa sayısı elliyi bulabilir, ama çoğunlukla bu sayı on beşi geçmez. Bir gruptaki iki zürafayı birbirinden ayırmak oldukça zordur. Fakat vücutlarındaki desenlere dikkatli baktığınızda aslında hiçbirinin birbirine tıpatıp benzemediğini görürsünüz.

Yaşlı erkek zürafalar zamanlarının çoğunu dişi zürafalar için devriye gezerek geçirirler. Anne zürafalar ise bebekleriyle küçük kreşler kurdukları için farklı gruplar oluştururlar. Kreşlerde, anneler dönüşümlü olarak nöbet tutarlar. Bu sayede diğer anneler rahatlıkla kilometrelerce uzağa yiyecek aramaya gidebilirler.

Zürafaların bizim kulaklarımızın algılayabileceği bir sesleri yoktur. Bizim duyamayacağımız frekanslarla konuşurlar.

Zürafalar su içmeye grup hâlinde giderler. Aksi takdirde tek başlarına gittiklerinde bu durum onlar için hayatî bir tehlikeye dönüşebilir. Çünkü su içme pozisyonundan normal hâle geçmeleri, bacaklarının ve boyunlarının uzunluğu yüzünden, biraz vakit alır. İşte bu yüzden zürafalar grup hâlinde su içmeye giderler ve diğerleri su içerken içlerinden biri nöbet tutar. Su içmede yaşadıkları bu zorluklara karşın, haftalarca su içmeden yaşayabilirler. Zürafaların bu yardımlaşmaları zebralar ve antiloplar için büyük bir fırsattır. Kendilerini yırtıcı hayvanlardan koruyamayan bu hayvanlar, zürafaları su içmeye giderken gördüklerinde aralarına karışır ve onların güvenlik sisteminden faydalanırlar.

Bir zürafanın iyi bir gece uykusu” kavramı bizimkinden çok farklıdır. Ayakta, bir gözünü açık bırakarak ve kulaklarını düzenli şekilde kımıldatarak, sadece beş dakika derin uyku uyurlar. Bu bütün gün boyunca toplam bir buçuk saati bulur.

Gün ağardıktan sonra, zürafalar akşam karanlığına kadar zamanlarını ağaçlar arasında gezinip otlanmakla geçirirler. Günün en sıcak vakitlerinde vücutlarının zarar görmemesi için derileri de özel olarak düzenlenmiştir. Vücutlarının bazı bölümlerinde kalınlığı yedi buçuk santimetreye varan deri sayesinde zürafalar günün yüksek sıcaklıklarından korunabildikleri gibi, Afrika gecelerinin soğuğuna karşı da kalın derilerine gündüz depolanan ısı, gece vücutlarına yayılır.

Yetişkin bir zürafa günde yaklaşık altmış beş kilogram yaprak yer. Ağaçların başka hiçbir hayvanın ulaşamadığı en üst noktasından en taze, besin değeri en yüksek olanlarını seçip boyunlarını uzatarak afiyetle yerler. Bu şekilde, yetişkin bir erkek zürafa altı metre yükseklikteki yapraklara ulaşabilir.

En sevdikleri yemek ise akasya ağaçlarının yapraklarıdır. Bu ağacın yapraklarının yüzde yetmiş beşi sudur. Bu da zürafaların nasıl günlerce su içmeden yaşayabildiklerini açıklamada yeterli olur. Fakat bu lezzetli akasya yaprakları aynı zamanda oldukça sert dikenlere sahiptir. Ama akasya yapraklarını yerken burunları özel kaslarla kapanır. Ayrıca üst dudakları da kalın tüylerle kaplanmıştır. Dikenlerin kolayca boğazlarından geçebilmesi için de tükürük bezleri büyük miktarda koyu tükürük salgılar.

Bir zürafanın dünyaya gelişi tam anlamıyla bir mucizedir. Yeni bebek hayata bir buçuk metre yükseklikten düşer. Çünkü anne yere uzanıp doğumu gerçekleştirirse o anda yırtıcı hayvanlara bir nevi davetiye çıkarmış olur ve korunması imkânsızlaşır. Doğum ânında yavru zürafanın önce arka bacaklarının gelmesi de oldukça ilginçtir. Aksi olsaydı ve önce başı gelseydi, hayata gözlerini yeni açan zürafanın boynu çok kırılgan ve ince olduğu için doğum ânında annesinin karnından sağlıklı çıkamayacaktır. Eğer kafa en son çıksaydı yine vücudun ağırlığına dayanamayan boyun kırılacaktı. Arka ayakların vücudun ön tarafına göre daha kısa olması bu sorunu çözmeye yardımcı olur. Önce arka ayaklar çıkarak hem vücudun diğer kısmına ağırlık yapmaz, hem de yere dayanarak düşüşü engeller. Bu, tam anlamıyla, alternatifi olmayan muhteşem bir doğum olayıdır. Yeni doğan bebek yaklaşık iki metre boyundadır ve yetmiş kilogram ağırlığındadır. Ağaç yapraklarıyla beslenebilecek hâle gelene kadar anne sütüyle beslenen yavru zürafalar, otuz saniyeden az bir vakitte dört litre süt içebilirler. Bu hızlı beslenmenin sonucunda bir yaşına geldiklerinde boyları 3,5 metreye ulaşır.

Genelde son derece sakin olan zürafalar bir tehlikeyle karşılaştıklarında yabanî bir at gibi yerlerinde zıplarlar ve karşılarındakine kuvvetli tekmeler savururlar. Bu tekmeler bir aslanı öldürebilecek kadar güçlüdür.

Uzun boyunları ve uzun bacakları yüzünden vücutlarındaki keneleri temizlemeleri zor olan zürafaların yardımına ise kuşlar koşar. Bu kuşlar zürafaların sırtında ve kafasının etrafında gezinerek oralardaki keneleri temizlerler. Yine aynı kuşlar, zürafaların düşmanları yakınlardaysa yüksek çığlıklar atarak uyarıda bulunurlar. Zürafalar ve kuşlar arasındaki bu yardımlaşmanın, onların birbirlerine dost olarak yaratılmış olmasından başka hiçbir açıklaması yoktur.

Bütün araştırmalara rağmen zürafaların davranış şekilleri ve biyolojileri hakkında çok az bilgiye sahibiz. Kimbilir, bu mucizevî hayvanların bizim bilmediğimiz daha ne kadar çok şaşırtıcı özellikleri var.