TR EN

Dil Seçin

Ara

Boşuna Yaşadığını Düşünen Filozof: Herbert Spencer (1820-1903)

Boşuna Yaşadığını Düşünen Filozof: Herbert Spencer (1820-1903)

Dinsiz bir babanın oğlu olan Spencer, evrimciliğin fikir babasıdır. Darwin’i etkilemiş ve daha sonra zalimliğin, diktatörlüğün ve insanları ezmenin temelini oluşturacak olan teorisini ileri sürmüştür.

İngiliz filozofudur. Babası, imansız ve dinsiz denilecek kadar sadece gördüğüne inanan bir insandı. Oğluna da dinsizliği aşılamaya gayret etti. Spencer, yedi kardeşin en büyüğü idi. Diğer kardeşleri ölmüştü.

Spencer’de intizam aşkı bir tutku halini almıştı ve aşırı bir genelleme eğilimi vardı. Mühendisliği zamanında, başarıyla tamamlayamadığı birtakım icatların hayal ve denemeleriyle uğraştı. Bazen yalnız sebze yer; kuvvetten düşünce tekrar et yemeye başlardı. Spencer, otuz yaşına kadar felsefeyle uğraşmadı. Bu yıllarda Kant’ı okumaya çalıştı. Fakat bu filozofun uzay ve zaman içinde nesnel gerçeklikleri değil, duyulur idrak şekillerinden başka bir şey görmediğini anlayınca, kendi tabiriyle onun “bir eşek olduğunu” anladı ve eserini “gezintiye yolladı.” Kendi hayatına dair eserinden anlaşıldığına göre, Spencer, hayatı derinden tasvir etmiş ve çözümlemiş, ancak kendi hayatına dikkat etmemiştir.

Spencer’ın birkaç dostu vardı, onlardan da bir matematikçi gibi söz ederdi. Bir ara, Yeni Zelanda’ya göç etmek istedi; bu projenin leh ve aleyhindeki sebeplerinin bir listesini yaptı ve kendine göre puanladı. 301 puanla göç etmesi lehte çıkmasına rağmen gitmekten vazgeçti.

Spencer, bilardo oynardı. Bekâr, münzevi, kibirli, dalkavuklardan iğrenen, kendini büyük ve değerli gören bir insandı.

Yazıları muazzam bir egoizm abidesidir. Kendi fikri olmayan bir şeye aklı kolay yatmazdı. Bir filozof olarak Platon’u takdir etmeyen tek kişiydi. Zaman zaman onun Diyalog’larını okumaya teşebbüs etti. Her defasında da öfke ile bıraktı. “Bizim üçüncü sınıf romancılarımızdan daha çok dramatik şeyler vardı.” dedi. Güzel sanatları sevmezdi. Bu hissini tahlil edici huyuna atfediyordu. Bu huyu onu daima kusurları görmeye meylettirmiş, güzellikleri takdir özelliğini yok etmişti. Bundan dolayı şiir ve edebiyata karşı bir ilgisi yoktu.

Hiçbir kitabı başından sonuna kadar okuyamayan Spencer, 40 yaşındayken Homeros’un İlyada’sını okumaya girişti, fakat bitiremeden “daha ileri gitmek için pek çalışkan olmak” gerektiğini düşündü.

1858’de evrim teorisinin bütün bilimlere ve hatta biyolojiye tatbik edilebileceğini, yalnız cins ve türe değil, gezegenlere, yeryüzü tabakalarına, sosyal ve siyasal tarihe, ahlâk ve estetik telakkilerine kadar uygulanabileceğini ileri sürdü. 

Spencer, cılız yapılı bir adamdı. Üstelik bir de zihin yorgunluğuna ve müzmin bir uykusuzluğa tutuldu. Otuz beşinde fazla çalışmadan vücudu sakatlandı, acınacak külçe gibi bir hale geldi. Sinirlerini yatıştırmak için kulaklarına tıkaçlar koyuyor, geceleri uyumak için afyon alıyordu. Sonuçta, “Ebedi şöhrete ulaşmak için şöhret peşinde koştum. Fakat bunlara değmezmiş.” noktasına vardı.

Darwin, Spencer’i çok tutar ve “İngiltere’nin en yüksek filozofu” olarak anardı. 

Spencer, Darwinciliğin tesirinde kaldı. Sosyal Darwinizme geçişi temsil eder. O, toplumların sun’î kurulmuş birlikler olmayıp, kendiliklerinden var olduklarını savunur. 

Spencer’in felsefe tarihinde evrimcilik (evolüsyonizm) adını alan bütün bu görüşleri, son çağda pek çok hücuma uğramış ve birçok tartışmalara yol açmıştır. Eserleri, Avrupa dillerinin hemen hepsine çevrilmiş ve birçok defa da basılmış olan Spencer, ihtiyarlık yıllarında şöhret peşinde koşmaktansa, hayatın kolay elde edilir nimetlerinden faydalanmaya çalışmadığı için üzüntü duymuş ve emeklerinin boşa gittiğini düşünmüştü.

Necip Fazıl’a göre; Spencer’in evrimciliği; ilk ve son illiyet noktasından mahrum, başın ve sonun hesabını vermekten müstağni, uçları görünmez tek çizgi üzerinde bir tecrübecilik usulüne dayanır ve artık hiçbir şeyi halledemez durumda çırpınan metafizik arayış cehdinin toprağa inmesi ve tatbikî bir dehaya kavuşması şeklinde tecelli eder. 

 

Spencer’in bilinmezciliği

Spencer ve onu izleyenlerin her şeyin ve her olayın bağlandığı bir şeye “bilinemez” adını vermeleri teorisi için idealist filozoflar ve ilahiyatçılar şöyle demektedirler: Spencer’in bu “bilinemez şey” dediği kavramı ortaya atabilmesi için o kavram hakkında oldukça bilgili olması gerektir; bu sebeple Spencer’in sözlerinde çelişme vardır.

Spencer, dinî inançların doğuşunu rüya, baygınlık, ölüm gibi faktörlere bağlıyordu.

Spencer de diğer filozoflar gibi muharref Hıristiyanlık karşısında din karşıtlığına savrulmuştur. Filozof, dinden oldukça uzak bir ortamda yetişmiş, daha sonra dinlediği vaizlerin sözlerini bir türlü akla yatkın bulmamıştı. Mesela o, “Adem’in günahı” denilen “yasak meyveden tatma günahından” dolayı bütün insanlığın hüsran ve lânete mahkûm olmasını haklı olarak bir türlü anlayamıyordu. 

Spencer, felsefe çalışmalarından başka, mühendisliği sırasında, iki günde bir icatlarda bulunur, fakat bunların hiçbir işe yaramadığını gördükçe de çok üzülürdü.

Spencer, çevresinde sevilmezdi. Anlaşılamadığını düşünmüş ve 1903 yılında ölürken bütün eserlerinin boş yere çekilmiş yorgunluklar olduğuna inanacak kadar kötümserliğe düşmüştür.

Herbert Spencer yaşadığı dönem içerisinde çok fazla takipçiye ulaşabilmiş, popüler hale gelmiş, kitapları yüzbinler satmış bir sosyolog olarak kayda değerdir. Ancak günümüzde ise, “eskimiş” ve “sığ” demode bir figür olarak görülmektedir.

 

KAYNAKLAR

1. Tarih Boyunca İlim ve Din, Adnan Adıvar, Remzi Kitabevi.

2. Din Psikolojisi, Osman Pazarlı, Remzi K.

3. Felsefe Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu, Remzi K.

4. Filozofların Özellikleri, Prof. Dr. Nihat Keklik, Doğuş Y.

5. Felsefe Tarihi, Alfred Weber, Sosyal Y.

6. Filozoflar Ansiklopedisi, Cemil Sena, Remzi K.

7. Büyük Filozoflar, Münir Yarkın, T. İş Bankası Y.

8. Herbert Spencer Sosyolojisinde Sosyal Evrimcilik ve Liberalizm Etkileri, A. Gökhan Yaşa, Dergipark, internetten erişim.