Afrika son zamanlarda askeri darbelerle dünya gündeminde… Daha çok açlık, susuzluk, kuraklık, hastalıklar, iç savaşlar veya fakirlik ile birlikte anılan Afrika. Sömürgeci Batı ülkelerince yeraltı ve yerüstü zenginlikleri yağmalanan, halkları köleleştirilen, cehalete ve fakirliğe mahkum edilen, tarihleri ile birlikte gelecekleri ve umutları çalınan Afrika. Her ne kadar bağımsızlıklarına kavuşmuş görünseler de ülke kaynaklarının halen Batı’ya aktarıldığı, geniş halk kitlelerinin fakru zaruret içinde hayata tutunmaya çalıştığı Afrika. Yirmibirinci yüzyıl dünyasında temiz su bulmak için kilometrelerce yol yürümek zorunda olan, anne ve bebek ölümlerinin yüksek seviyelerde seyrettiği, salgın hastalıklarla kırılan insanların dev ilaç şirketlerince sadece istatistiki değeri olan birer denek muamelesi gördüğü bir coğrafya.
Uluslararası ilişkiler, küresel siyaset, finans piyasaları, Soğuk Savaş sonrası düzen arayışları, enerji kaynaklarının paylaşımı, ticaret ve transfer yolları gibi büyük anlatıların kavramları ile değerlendirildiğinde dünya devlerinin güç mücadelesinin yeni alanı olarak çıkıyor karşımıza kadim kıta.
…
Bundan önce de aynı zihniyetin yansıması niteliğinde yangın yerine dönmemiş miydi nice coğrafya? Büyük devletlerin hegemonya mücadelesinde farklı zamanlarda farklı bölgelere çekilmişti dikkatler. Bunun içindir ki Ortadoğu on yıllarca savaşın, kaosun, istikrarsızlığın, güvensizliğin adresi olarak anıldı. Bir ara Asya Pasifik’te “sular ısınıyor” haberleri gündemden düşmezdi. Farklı inanç ve etnik kökene sahip insanların birlikte yaşadığı Balkanlar ise her an çatışma potansiyeline sahip topraklar olarak zihinlerde yerini muhafaza etmekte. En son Ukrayna savaşı üzerinden Kafkaslar da tansiyonun her an yükselebileceği bir coğrafya olarak gündeme getiriliyor sık sık. Avrupa’da yaşayan Afrika kökenli insanların “gayrı insani” yaşam şartlarına ve muamelelere haklı isyanlarına dair haberler görüntüler de hafızalarda tazeliğini koruyor.
Bu şekilde gelişen dünya gündemini belirleyen hegemonların güç ve üstünlük mücadelesi oluyor. Konunun sadece büyük anlatılar çerçevesinde gündeme getirilip değerlendirilmesi küçük insan hikayelerinin göz ardı edilmesine sebep oluyor. İnsan yitip gidiyor bu söz kalabalığında. Oysa aynı gökkubbenin altında 8 milyarı aşkın insan yaşıyor. Hayatta kalmak, insanca yaşamak, kendini güvende ve değerli hissetmek gibi çok temel ihtiyaçları noktasında birbirine benzeyen milyarlarca insan. Güçlü ve zayıf yanlarıyla, hayalleri ve idealleriyle, başarıları ve hayal kırıklıklarıyla... Büyük anlatılarda bunlara yer yok.
Bu noktada Afrika’ya yöneltelim dikkatimizi:
“Açık hava geri dönüşüm fabrikaları... Öyle ki ikinci el kıyafetin geri dönüşümünü yapabilen ülkeler, her mahalle veya sokaktaki kıyafet kumbaralarından topladığı eşyaları, geri dönüşüm tesislerinde ayrıştırır. Alt, üst, uzun kol, kısa kol, kot, pamuk, vs. Hatta öyle ki teki olmayan ayakkabılar bile paketlenir. 50 kiloluk balyalar ile ithal edecek ülkelere gönderilir... Başarılı bir şekilde ikinci defa pazarlanan kıyafet, yeni sahibine kavuşur… Bazısının tezgâhı da çifti olmayan ayakkabılardan, terliklerden oluşur. Bunu da savaş zamanlarında zulüm görmüş, tek ayağı olan kimseler alır.”(*)
Kendi dünyamıza dönelim şimdi:
Pazar tezgahlarında veya mağaza vitrinlerinde beğenimize sunulan ayakkabılar... Birbirini tamamlayan farklı renk ve modelde ayakkabı çiftleri... Kışlık botlar, çizmeler, yazlık sandaletler, terlikler... Ya çift olarak tanımladığımız ya da çoğul takısı ile ifade ettiğimiz... Ayağımda nasıl duruyor, rahat mı acaba diye denemeden almadığımız.. Aynanın karşısında şöyle bir bakıp kontrol ettiğimiz, ikisini birden giymeden anlaşılamaz diyerek mağaza içinde birkaç adım da olsa gidip gelmelerimiz...
Büyük anlatılara bakalım sonra:
Tekstil endüstrisi, ikinci el piyasası, vintage modası, küresel hedefler, çevre ve iklim sorunları, karbon emisyonu gibi kavramlar ve istatistiklerle ele alalım meseleyi. Küresel kıyafet sektörü dünya ticaretinde 3 trilyon dolarlık paya sahip. Günümüzde ikinci el kıyafet piyasası özellikle pandemi sonrası şartlarda pazar payını sürekli artıran bir sektör. 2016 ve sonrasında ikinci el kıyafet alan tüketici sayısı %64 oranında artmış. Önümüzdeki 10 yıl içinde geleneksel perakendeden çok daha hızlı büyüyeceği öngörülüyor. Uygun fiyat sunması ve çevre duyarlılığı göstergesi olması ikinci el kıyafetlere rağbeti artıran hususlar. Çünkü tekstil sektörünün yağdan sonra çevreye en çok zarar veren endüstrilerden biri olduğu ifade ediliyor. Tüketicilerin ikinci el giysileri tercih etmekle karbon emisyonu %30 oranında, ikinci el çanta kullanmakla da %90’a varan bir azalmaya katkı da sağlayabilecekleri söylenerek ikinci el kullanımı teşvik ediliyor.
Yine Afrika...
Nijerya, Gana, Zambiya, Kongo, Kenya, Tanzanya ve Mozambik gibi Afrika ülkelerinde ikinci el kıyafetlerin satışı ile meşhur olmuş pazarlar var. Görünürde bağımsızlığa kavuşulan yıllarda oluşmuş bu sektör ve ithalat oranı kısa sürede %85’e yükselmiş. Sıfır kıyafet sektörüne göre 20 kat hızlı büyüyen bir sektörden bahsediyoruz. Bildiğimiz pazar veya alışveriş merkezleri gelmesin akla. Doğal, iddiasız, mevcut imkanlarla oluşturulmuş bir ortam. Seyyar tahta tezgahlar... Ağaç dallarından çubuklarla yapılmış askılıklar... Marka veya reklam yok... Ne küresel piyasalar ne son trendler ne de karbon emisyonu gündem maddesi. Sadece gerçekten ihtiyaç duyulan bir ürünün uygun fiyata temin edilmesi ve bununla mutlu olunması söz konusu. Bu bazen savaş veya başka bir nedenle bacağını kaybedip hayata öylece devam etmek zorunda kalan biridir. Çok uzak diyarlarda ihtiyacından fazlasını üretip kendi piyasalarında tüketemeyenler tarafından, ellerinde kalan ürünleri “çevre duyarlılığı” ile geliştirdikleri “ikinci el pazarı” konsepti dahilinde ikinci kez pazarlanmak üzere paketleyerek gönderilen “bir tek” ayakkabı veya terliği alabildiği için mutludur mesela. Dikkat! “Bir çift ayakkabı veya terlik” değil...
…
Büyük anlatıların ortaya koyduğu resimler, küçük insan hikayeleri ile daha bir insani boyut kazanıyor. Vicdan harekete geçiyor, şefkat ve merhamet duyguları uyanıyor. Bugün insanlık krizi noktasına gelen küresel sorunların bir türlü çözüme kavuşturulamaması da bu noktadaki ihmal ve eksikler olsa gerek, değil mi? Medeniyet değerlerimiz ve tarihi birikimimiz bu eksikliği kapatma imkanı sunuyor aslında. Mesele farkındalık, halisane niyet, tabi ki gayret ve güzel temsiliyet vesselam.
(*) Bir Annenin Gözünden Afrika Günlükleri, Kübra Er, İnsan ve Hayat Kitaplığı, 2022.