Kapitalist dünya ülkelerinin siyasî-ekonomik istikrarlarının en güvenilir göstergesi olduğu söyleniyor, ama... Borsa, aslında nedir?
“En az düşünülen ve fakat en çok düşündüren şey ölümdür.”
Osman Amca, hayatı boyunca içki ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmuş, çağdaşlaşma ülküsüne gönül vermiş mütevazi bir Cumhuriyet çocuğuydu. Emekli olduktan sonra borsaya dadanmış, tüm hayatı, borsadan ibaret hâle gelmişti. Bir gün kalp krizi geçirdi. Hemen hastaneye yetiştirdiler. Gözlerini açtığında karşısında duran damadından istediği şu oldu: “Filanca kağıttan şu kadar alın!” Musibet ve ölümün bile ayıltamadığı gaflet ne korkunçtur Allah’ım!
Sosyalist yazar Arthur Miller Bir Satıcının Ölümü isimli oyununda, bir ömrü satıcılık peşinde telef ettiğini ancak ölmeden önce fark eden bir babanın hikâyesini anlatır. Bu babanın (Willy) çok geç kalmış nefis muhasebesinden alıntılayacağım bazı pasajlar, yaşadığımız hayatın dünyevi boyutunun gerçekten bir “oyun” olduğunu, bu oyun vesilesiyle hatırlatmaktadır:
“Bir ömür boyu ev taksidini ödemek için çalışırsın. Sonunda bir evin olur ancak artık içinde yaşayacak kimse yoktur.” (Oyunun ana karakteri olan Willy, oğullarının akşam evi terk ettiklerini ve evin son taksidini ödemek zorunda olduklarını öğrenince, karısına bu sözleri söyler.)
“Ben bir lider değilim Willy, sen de öyle. Sen hiçbir zaman, çok çalışan ve diğerleri gibi bir kül tabağına demir atan bir trampetçiden başka bir şey olmadın. Bense saati bir dolar eden biriyim, Willy! Yedi eyaleti dolaştım ancak bunu yükseltemedim. Saati bir dolar! Benim anlamımı görüyor musun? Artık eve hiçbir ödül getirmiyorum. Bu ödülleri eve getirmem için beni beklemekten vazgeçeceksin artık!” (Oğul Bili, Baba Willy ile kavga ederken bunları söyler.)
Bu dünyadaki hayatını maddî varlığına indirgeyen, güneşin her gün doğuşuna, insanların her sabah işe gidişine, sokaktaki koşuşturmaya, radyodaki haberlere, akşamın her zamanki karanlığına bakıp, her an yitip gidecek gibi duran hayatı aldatıcı bir süreklilik içinde kavrayan insanın bu dünyaya ait olan, dolayısıyla kaçınılmaz olarak “anlık” değer taşıyan şeyleri hayatının merkezine taşıması (sekülarizm), ilk insandan bu yana insanoğlunun içine düştüğü en büyük yanılgıdır. Bu dünya ve içindeki her şeyin itibariliğinin asliyete çevrilerek hayatın ölüm aynasının dışına taşıması, bu dünyayla sınırlanmış bir hayatta mutluluğa talip olmak gibi bir imkânsızlığı doğurmuştur.
Sekülarizmin kapitalist ahlâk ile birleşerek, parayı bizatihi bir amaç haline getirmesi, insanı her şeyi kendi çıkarına alet eden, kendisini merci ve rab olarak tan