Ayfer hızlı adımlarla yürüyordu. Aldığı haberle adeta içinde bir yangın başlamıştı. Arkadaşı Nazlı’yı düşündükçe de içindeki yangın harlanıyordu. Otobüsten indiğinden beri soluksuz bir şekilde yürüyordu. Nefesi tıkanacak gibi olduğunda, durup bir soluklandı…
Nazlı evlerinin balkonuna çıkmış, önündeki manzarayı izliyordu. Gözleri izliyordu sadece. Aklından geçen düşüncelerin hızına yetişemediği için düşünmeyi bıraktı. Ara sıra yüreği sıkışır gibi oluyordu. Öyle olduğu anlarda elini sol göğsünün üzerine koyar ve salavat çekerdi…
Ayfer kendisine açılan kapılardan geçip, Nazlı’nın olduğu balkona çıktı. Masanın etrafındaki sandalyelerden birine sessizce oturdu. Nazlı, Ayfer’in geldiğini görünce gözlerinden birer damla yaş süzülmesine mani olamadı. Aynı anda Ayfer’in de gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. İki arkadaş sessizce yüreklerindeki acıyı paylaşıyorlardı…
Ayfer gözlerinden akan yaşların arasında düşünmeye devam ediyordu. Bir şeyler söylemeliydi. Arkadaşının acısını söndüremezdi, biliyordu. Gidenler geri gelmiyordu. Lakin yine de bir şeyler söylemeli ve bir nebze de olsun arkadaşının yüreğindeki yangına su taşımalıydı…
Nazlı gökyüzündeki bulutları, yeryüzündeki ağaçları, gökyüzü ile yeryüzü arasında mekik dokuyan kuşları izliyordu. Tam o esnada Ayfer balkonun penceresindeki çiçeklere odaklandı. Güzel çiçeklerin arasında bir tanesi vardı ki, tam aradığı cümleleri kendisine fısıldadı. Çiçeğin fısıldadığı cümleleri, Ayfer dillendirmeye başladı.
“Biliyor musun Nazlı? Bu çiçeğin ismi; Tül çiçeği, kuşkonmaz da denilir. Kışı, yazı, baharı aynı anda yaşıyor bu çiçek. Bir baksana sararan yapraklar ile yeniden yeşillenen yapraklar bir arada yaşıyor. Ölüm ve hayat gibi… Allah’ın El-Mümit (ölümü yaratan) ismi ile El-Bâis (öldükten sonra yeniden dirilten) esması aynı anda tecelli ediyor çiçekte…
“İnsan da aynı bu çiçek gibi; hüzünler içerisinde, özlese de göremeyeceği insanları hasretle anan, içi yanan, bir derdine günlerce uyuyamayan, sararıp solan...
“Yine aynı insan hüznüne gülücük takan, özlediğine sureler, dualar gönderen, içinin yangınına su taşıyıp yangının büyümesini önleyen, derdini vereni düşünüp şükreden…
“Aynı anda yaşıyoruz hüznü ve umudu, gülümsemeyi ve ağlamayı, sinirlenmeyi ve sakinleşmeyi... Çok şükür ki yaşıyoruz...
“Nazlıcığım, kardeşim, güzel anneni gerçek mekânına gönderdik. Gönderdik ama yaşam devam ediyor. Bir yanımız ağlıyor olsa da, diğer yanımız yaşamaya devam etmeli. Etmeli ki bizim de gideceğimiz yer aynı mekân. Allah orada hasret bırakmasın bizi sevdiklerimize. Haydi, gel şimdi beraber abdest alalım, anneciğinin ardından ona ulaşacak sureler gönderelim. Gönderelim ki yalnız hissetmesin, unutuldum sanmasın…”
Ayfer’in cümlelerini can kulağı ile dinleyen Nazlı, gözlerinden süzülen yaşları silerek ayağa kalktı. Yüreğindeki yangın bir nebze de olsa hafiflemişti. Annesinin elleri ile diktiği tül çiçeğine baktı. Gerçekten de sararan yapraklar ile hala yeşil olan yapraklar bir arada yaşıyordu. Çiçeğe bakıp içinden şükretti. Çiçeğe ve çiçeği yaratan Allah’a, arkadaşı Ayfer’in varlığına ve o varlığı kendisinin derdine derman olarak gönderen Allah’a şükretti…
- Hile-i Şer’iyye / Bekir Sıtkı Baytar
- İnsan, Neden Ölür? / Murat Çetin
- Bir Yıldız Daha Söndü / Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
- Örneklerle Tevhid Dersi / Bahri Han
- İhlas Suresinin Düşündürdükleri / Murat Balcı
- İçimizdeki Şeytan / Hande Ustamahmut
- Gerçek Bir Çakmakçılar Yokuşu (Mercan) Hikayesi / Dr. Osman Eminler
- Evrimin Bilimsel Açıdan Geçersizliği / Dr. Ali Kemal Pekkendir / BSc ODTÜ Makina Müh. MSc Birmingham Üniv. PhD California Üniv.
- Bilim Tarafsız mı, Taraflı mı? / Ayhan Küflüoğlu
- Din Eğitimi ile Amaçlanan Toplumu Cahilleştirmek midir? / Dr. Adnan Küçük
- İrade Terbiyesi / Özlem Değirmenci
- Gülün Fısıldadıkları / Tülay Bülbül